Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bir süre önce Suriyeli göçmenler ile Türkler arasında tatsız olaylara sahne olan Ankara’nın Altındağ ilçesinde “seyrekleştirme” çalışması başlatılmış.

        İlçede oturan Suriyelilerin bazıları başka semtlere hatta başka illere naklediliyormuş.

        İlçenin bir “Suriye ilçesi” olmasını önlemek, bir “Suriyeli gettosu” yaratılmasının önüne geçilmeye çalışılıyormuş.

        Bence çok doğru bir iş yapıyorlar.

        Mümkün olan her yerde bunu yapmak gerek.

        Mesela Kilis’te yapamazsınız.

        Orada Suriyeliler çoğunlukta zaten.

        Türkler Türk gettolarında yaşıyor orada.

        Keza Hatay’da, keza Gaziantep’te.

        Ama İstanbul’da da yapılabilir.

        Bazı bölgelerde seyrekleştirme gerekir.

        Fatih’in bazı semtlerinde, Beylikdüzü’nde, Esenyurt’ta mesela.

        Buralarda yaşayan Suriyeli aileleri başka yerlere dağıtmak, İstanbul’da da bir gettolaşmayı engellemek şart.

        Nereye taşınabilirler bilmiyorum.

        Ama mesela şöyle 15-20 kişilik bir Suriyeli aileyi Nagehan Alçı’nın oturduğu apartmana, yine böyle kalabalık bir aileyi Nevşin Mengü’nün yanındaki daireye taşıyabilirsiniz.

        Böyle bir şey yaparsanız eğer, her ikisinin de kirası benden.

        Söz.

        Bir şarkıdan darbe mağduriyeti çıkar mı!

        Bir şarkıdan darbe mağduriyeti çıkar mı!
        0:00 / 0:00

        Abuk sabuk, kimseye faydası olmayan konulara girmeyeyim, oralarda oluşturulan “suni gündem”lere dalmayayım diyorum ama kaçmak ne mümkün.

        Ben açsam onlar beni buluyor, ben yazmasam siz “Niye yazmıyorsun” diyorsunuz.

        Mesela Tarkan Tevetoğlu’nun şarkısı.

        Vallahi de, billahi de bununla ilgili bir şey yazmayı düşünmüyordum.

        Şarkıyı yayınlandığı gece dinledim.

        Açık söyleyeyim, siyasi bir mesaj olduğunu düşünmedim.

        Genel olarak milletçe üstümüze binen, hatta dünyayı bile kıskıvrak esir alan son zamanlardaki karamsarlığa, hastalıklara, umutsuzluklara genel bir isyan ve bir moral verme hali olarak düşündüm.

        Benim sık sık kullandığım “Bu da geçer ya hu!”nun bir versiyonu gibi algıladım.

        Sonra sosyal medyadaki tartışmaları izledim.

        Şarkının sözlerinin AK Parti iktidarını hedef aldığını, Erdoğan’dan söz ettiğini iddia eden iktidar yanlılarının bakış açısını gördüm.

        Şarkıyı bir de o kulakla dinledim.

        Dedim ki, “olabilir”.

        Sonra Tarkan bir açıklama yaptı ve şarkıya benim ilk duyduğumda yüklediğim anlamı yükledi.

        İktidar yanlıları bunu “Geri adım, geri vites” olarak yorumladı.

        Velev ki, geri vites yapmış olsun, velev ki, aslında bu şarkıyı iktidara yönelik olarak yazmış olsun, velev ki, “Geççek” dediği AK Parti iktidarı olsun.

        Diyemez mi kardeşim!

        İktidarı destekleyen sanatçı olabiliyorsa, iktidarı desteklemeyen, eleştiren ve gitmesini dört gözle bekleyen, bu günlerin geçmesini isteyen sanatçı da olamaz mı!

        Herkes biat etmek zorunda mı!

        Birisi de “Geççek” desin.

        Ne olmuş yani.

        Başka türlü düşünmek, başka siyaseti benimsemek, ülkenin kötü yönetildiğini söylemek yasak mı, suç mu!

        Tarkan’ın “Geççek”ini beğenmiyorsanız, siz de bir AK Parti’ye yardım konseri düzenlersiniz.

        Yavuz Bingöl, Serdar Ortaç, Bülent Ersoy, Mustafa Ceceli, Hülya Avşar, Bülent Ersoy, Mustafa Sandal, Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyesi Orhan Gencebay'ın Mısırlı bir besteciden uyarlayacağı “Geçmiycek işte geçmiycek” adlı eseri seslendirirler olur biter.

        Bu kadar kızmaya, bir şarkıdan neredeyse bir darbe girişimi mağduriyeti yaratmaya çalışmaya gerek yok anlayacağınız.

        Sonuçta şarkı bu.

        Üstelik Sezen Aksu da söylemişti yıllar evvel, “Geçer geçer, daha öncekiler gibi, bu da geçer neler neler geçmedi ki!” diye.

        Üstelik de o zamanlar Sezen Aksu hayli AK Partili idi.

        Giden hekimlerimizin yerine gelene bak

        Giden hekimlerimizin yerine gelene bak
        0:00 / 0:00

        Tarkan’a kızıyorsunuz ama söyleyin bu da mı “Geçmesin”.

        Olay yeri Tunceli.

        Tunceli Pertek Devlet Hastanesi’nde görevli bir doktor, kadın hastasını taciz ettiği için tutuklanmış.

        Peki doktor nereli?

        Pakistanlı.

        Tunceli’ye nereden gelmiş?

        Saf olmayın Pakistan’dan değil.

        İzmir’den gelmiş.

        Peki bu doktor İzmir’i bırakıp Tunceli Pertek’e niye gelmiş?

        Sürülmüş!

        Niye sürülmüş dersiniz?

        Çünkü İzmir’de de 37 kadını taciz etmiş.

        Muhtemelen otuz sekizinciyi başka yerde etsin diye Tunceli’ye yollamışlar.

        Şimdi tutuklanmış ama emin olun yarın salıverirler.

        Birkaç ay sonra başka bir yerde başka birini taciz ederken duyarız.

        Yerli ve milli doktorlarımız türlü eziyete uğradıkları için memleketten kaçarken, biz kaldık Pakistanlı doktorlara.

        Hadi ona da razıyız diyelim.

        Ama bari tacizcisine kalmayalım.

        Bu iktidarın yaptığı her şeyden memnun olanlar.

        Bundan da mı memnunsunuz?

        Bu da mı geçmesin?

        KOBİ'nin elektrik belası

        KOBİ'nin elektrik belası
        0:00 / 0:00

        Elektrik meselesini unuttum zannetmeyin.

        Unutulmayacak kadar önemli.

        Bugüne fatura yüksekliklerinden, fahiş zamlardan ve bu zamların özelleştirme dahil, her ihaleyi alan müteahhitleri korumak için yapıldığından söz ettiysek de, genelde evlere gelen faturalar konumuzdu.

        Ama işin bir de ticarethane ve özellikle de KOBİ boyutu var.

        Bu boyut ürün fiyatlarını yükseltici ve enflasyonu arttırıcı bir etki yapacak ama daha önce pek çok esnafı batma noktasına getirecek.

        Çünkü bu tür üretimhaneler, elektrik dağıtım şirketlerine teminat da vermek zorundalar.

        Ortalama faturalarına oranlı bir teminatı ya da teminat mektubunu elektrik dağıtım şirketine vermek zorunda.

        Geçen yıl yaklaşık 3 milyon TL’lik fatura ödeyen bir esnafın, dağıtım şirketindeki teminatı da 3 milyon TL oluyordu.

        Şimdi aynı esnaf 9 milyon TL’ye yaklaşan bir fatura ödüyor.

        Dağıtım şirketi de aynı miktarda bir teminat istiyor.

        Zaten artan emtia fiyatlarından, ücretlerden, faizlerden, enerji fiyatlarından çökmüş olan esnaf şimdi bir de “teminat” yükü ile karşı karşıya.

        Üstelik de elektrik dağıtım şirketleri bu teminatın 10 gün içinde yatırılmaması durumunda esnafın elektriğini kesmekle tehdit ediyor.

        Şimdi bu esnaf ne yapsın?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        İktidar trolü ile muhalefet trolünün aynı oranda şerefsiz olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar