Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’de AK Parti öncesi olmayanlar listesi giderek uzuyor.

        Yol yoktu.

        Köprü yoktu.

        Otomobil yoktu.

        Elektrik yoktu.

        Su yoktu.

        Çamaşır makinası yoktu.

        Buzdolabı yoktu.

        Otomobil zaten yoktu.

        Mağarada yaşıyorduk.

        Ateşi odunları birbirine sürterek yakacaktık ama odun da yoktu.

        Şimdi bu listeye ambulans da eklendi.

        İşin ilginci, bu ambulans meselesini iki sene önce genç bir okurdan gelen mail üzerine yazmışım.

        “Ambulans yok idiyse nasıl oluyor da 112 Ambulans Hizmeti 28 yaşında olabiliyor. At arabası ile mi hasta taşıyorlardı” diye.

        AK Parti’den önce akıllı telefon yoktu çünkü henüz icat edilmemiş, icat edilmişse de yaygınlaşmamıştı.

        AK Parti’den önce bu kadar yaygın bir internet ağı yoktu doğru ama zaten bilinmiyordu, kullanılmıyordu. Şimdi gelişti ama yine de olması gerektiği kadar gelişmedi.

        Bu kadar yaygın bilgisayar kullanımı da yoktu belki.

        Doğrudur LED TV yoktu çünkü icat edilmemişti.

        Ve keşke betona yatırdığımız parayı sanayiye yatırsaydık da bu LED ekranları üretecek fabrikalar da kurulmuş olsaydı.

        Ha bir de AK Parti’den önce bu kadar dış borcumuz da yoktu.

        Ve bir grup müteahhide yıllar boyu ödemek zorunda olduğumuz garanti ödemelerimiz de!

        Yeni değil, geleneksele dönüş

        Yeni değil, geleneksele dönüş
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile ilişkilerine yönelik Batı’daki olumsuz algı, savaşın başlaması ile birlikte tam ters bir yöne evrildi.

        Akılcı politika, hemen her yerde alkışlanıyor, doğru bulunuyor.

        Son yıllarda Türkiye karşıtlığını, inatçı bir ideolojik tavır haline getiren The Economist gibi yayınların ve yazarların Türkiye karalamaları, Türkiye’nin savaştaki rolü ile birdenbire açığa düştü.

        Ve Türkiye’nin her iki tarafla da ilişkiyi makul zeminde sürdürebilme yeteneği önem kazandı.

        İç ve dış muhalifler, şaşkınlıkla izledikleri bu tutumu doğru buluyor ve alkışlıyor.

        Oysa ortada şaşırtıcı bir şey yok.

        Türkiye, aslında yeni bir şey yapmıyor, yeni bir şey öğrenmiyor.

        Tam aksine bildiği, hem de çok iyi bildiği bir üsluba geri dönmüş görünüyor.

        Cumhuriyet’in geçmiş dönem dış politikasına.

        Dış politikayı ideolojiye esir etmeyen tavrına.

        Kurucu ideolojinin dış politika tavrına.

        Türkiye, AK Parti döneminde dış politikada çok feci, her biri felaketle sonuçlanabilecek, hatta zaman zaman sonuçlanan hatalar yaptı.

        Bu hataların tek bir nedeni vardı.

        İdeolojisini iç politika kadar dış politikaya da yansıtması.

        Türkiye 20 yıldır, özellikle de Ortadoğu’da ve yer yer Avrupa ile ilişkilerinde ideolojiye dayalı bir dış politika yürüttü.

        Türkiye’nin dış politik genetiğinde olmayan ensar, cihat gibi kavramlar üzerinden ve geçmiş imparatorluk hayallerine dayalı bir uluslararası ilişkiler tavrı ve uygulaması geliştirdi.

        Gün geldi İhvan’dan daha İhvancı oldu.

        İdeoloji ulusal çıkarların önüne geçti. Hatta ulusal çıkar kavramı unutuldu.

        Bu ideolojik tavra bir de sözde “ilkeli yaklaşım” kulbu takıldı.

        Suriye örneğinde çok net gördüğümüz gibi bu politika sürekli çıkmaza girdi, ülkenin iç ve dış güvenliğini tehdit eden sonuçlar yarattı.

        Şimdi büyük bir icat ve büyük bir başarı gibi görülen şey ise bir yenilik değil, geleneksel dış politikaya dönüştür aslında.

        Yıllarca hakarete uğrayan “monşerlerin” hakkını teslimdir.

        “İnsan aklına giydirilen deli gömleği” çıkarılmış, belki de koşulların dayatması nedeniyle akıl gömleğine geri dönülmüştür.

        Şimdi büyük bir icat gibi görünen bu dış politika, Türkiye’nin burnunu yıllarca pislikten koruyan dış politikadır ve şimdi ona dönülmüştür.

        Bu doğru politikaya söyleyecek tek sözümüz yoktur.

        Darısı “Ensar ve muhacir” gibi kavramlar üzerinden Türkiye’ye büyük bir göçmen sorunu yaratan ideolojik tavrın başına.

        Belki sonunda bir gün bu memleketin Doğu’dan gelenlere niye "mülteci” statüsünü vermeye yanaşmadığını da anlarlar.

        İnşallah çok geç olmadan.

        Emniyetten mektup

        Emniyetten mektup
        0:00 / 0:00

        Dün birdenbire Teke Tek hesabıma yağmur gibi mail gelmeye başlamış. Konuyu önemli gören arkadaşlarım da bana iletmeye başladılar.

        Polis memuru okurların mailleri.

        Yeni bir düzenleme yapılmış ve bu düzenleme anladığım kadarı ile çok da adil olmamış.

        Bana düşen, bu arkadaşların sesini duyurmak.

        Buyrun çok anlaşılır yazılmış bir tanesini birlikte okuyalım:

        “Merhaba Fatih Abi ben ve eşim polis memuruyuz.

        Yazılarını düzenli okuyorum, Abi diye hitap saygısızlık gibi düşünülmesin tam tersi sevdiğimden. Abi bugün Resmi Gazete'de Emniyet teşkilatı için atama ve yer değiştirme yönetmeliği yayınlandı. Özet olarak önceden 1. bölge (batı), 2.bölge (doğu) olarak iki bölge olan atamalar 1. bölge (batı) kendi arasında 2 gruba yine 2.bölge (doğu) olarak 4 bölgeye ayrıldı ve maalesef her bölgede çalışma zorunluluğu getirildi. Bu da batı illeri için 8, doğu illeri için 3-6 yılda bir tayin olacak anlamına geliyor. Bize getirilen zorluk bununla da sınırlı değil.

        Çalıştığın ilin kategorisinde diğer 3 bölgede çalışmadan (yani en az 15-20 yıl) tayin olamıyorsun. 3 aylık kızım var ilk öğretim hayatında en az 3 il değiştirecek.

        Polis iyileştirme beklerken bu kadar da olmaz diyebileceğimiz bir yönetmelik değişikliği yapıldı, polise 20 yıl önce verilen 3600 ek gösterge önce öğretmene şimdi de, hiçbir mesleki tehlikesi, yıpranması, zorluğu olmayan din görevlilerine de verilecek. Biz 350 bin kişilik teşkilat olarak bunu hak etmiyoruz.

        Ayda en az 240 saat çalışıyoruz. Mobbing, izin sorunu, gece mesaisi, yıpranması, işimiz olmayan şeyleri yapmak gibi çok sorunumuz var.

        Bir de üzerine bu geldi.

        Yayınlarsan sevinirim saygılar abi .”

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Üzülmemiz gereken şeylere sevinmiş gibi yapmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar