Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Konu artık halkla alay etme noktasına taşındı.

        “Enflasyon yok, hayat pahalılığı yok, herkes halinden memnun, eğlenceye bile para ayırabiliyor insanlar demek ki durum iyi, boşuna yaygara yapıyorsunuz” demeye başladıysa belki de alay etme noktasının bile üzerine çıkılmıştır.

        Elbette topyekûn bir sefaletin ortasında değiliz.

        Elbette hala çok iyi yaşayanlar var, elbette hala her biri 10 milyon TL’ye satılan otomobillerin önünde kuyruk olanlar mevcut, elbette en pahalı lokantalarda yer bulmak kolay değil…

        Elbette hala her türlü standardın ötesinde, üst düzey bir yaşam süren birkaç yüz bin, henüz açlık noktasına gelmemiş bir belki iki milyon insan var…

        Ama dönüp herkese “Hadi iyisiniz iyisiniz” denilecek bir ortam yok.

        İktidar kaynaklarından beslenen, çift maaş, hatta üç maaş alan yönetim kurulu üyelikleri ile palazlandırılan, küçük büyük kamu kaynaklı işlerle ya da güç simsarlığı ile zenginleştirilen tiplerden değilseniz durum pek de bazılarının anlattığı gibi değil.

        “Yok canım halkımızı etkilemiyor” denilen enflasyonun oranı TÜİK’e göre bile yüzde 61,14.

        “Her yerde var, ne olmuş” yani dedikleri enflasyonda dünya ikincisiyiz.

        Bizi kıskanan tek ülke ise Zimbabwe. Afrika’nın en fakir ülkelerinden biri. Nüfusunun yüzde 70’i günlük 3 dolar seviyesinde gelire sahip.

        Dünyada bizden daha yüksek enflasyona sahip olan tek ülke bu, yüzde 72,7.

        Üstelik de Zimbabwe 2020’de yüzde 720’lik bir enflasyondan geriliyor.

        Ve Zimbabwe ile ortak noktamız hizmet sektörünün ekonomideki ağırlığının tarım ve sanayiye oranla çok yüksek olması.

        Enflasyon oranında bizim ardımızdan gelen ülke ise İran.

        Yaptırım altındaki bir ülke.

        Onların enflasyonu yüzde 37,7.

        Sri Lanka’da yüzde 18,7.

        Zambiya’da yüzde 13,1.

        Pakistan’da yüzde 12,7.

        Bu tabloya rağmen, tuzu kuru, keyfi yerinde birileri “Yok canım ne fakirleşmesi. Durumunuz gayet iyi. Bak hatta eğleniyorsunuz bile” diyor.

        Zaten galiba asıl sorun da burada.

        Türkiye’de eskiden de ekonomik kriz dönemleri olurdu.

        Ama bu dönemlerde kimse “Kriz yok” demez, tam aksine krize çare aranır, önlemler alınır, hamleler yapılırdı.

        Şimdi ise tam tersi.

        Önlem almaktansa “İyiyiz, iyiyiz” diyerek durum geçiştirilmeye, krizden etkilenmeyen, büyük bölümü iktidara yakın dar bir grup örnek gösterilerek, aç insanlar tok olduklarına ikna etmeye çalışılıyor.

        Krizden tehlikeli olan da tam bu.

        Bu ölümcül ama tedavisi olan bir hastalığa yakalanmış bir hastaya önce teşhis sonra tedavi uygulamaktansa, “Bir şeyin yok aslan gibisin” demeye benziyor.

        Temel’in mezar taşında yazan cümleyi herhalde bilirsiniz.

        “Hastayum dedum dedum, inanmadinuz, ne oldi!”

        Biz de Temel hasta diyoruz, inanmıyorsunuz.

        Bir yoğurdun gösterdikleri

        Bir yoğurdun gösterdikleri
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı’nın manda yoğurdu demesi ile başlayan Manda tartışması aslında Türkiye’de tarımın ne noktada olduğunu anlamamıza vesile oldu.

        Herkes Cumhurbaşkanı’nın tavsiyesine uyup manda yoğurdu yemek isterse ne olur diye düşündü bazıları ve Türkiye’nin “Manda envanteri” çıkarılmaya çalışıldı.

        Sonuç?

        Çıkarılamadı.

        Türkiye’nin 1960’lı yıllarda 2 milyona yakın bin manda nüfusuna sahip olduğu anlaşıldı ama bugünkü durum bir türlü netlik kazanmadı.

        Hepsi resmi kurumlarca yapılmış açıklamalar şaşırtıcıydı.

        Mesela Tarım Bakanlığı’na bağlı kuruluşlarca yapılan açıklamalarda Türkiye’deki manda sayısının 134 bin olduğu söylendi.

        Bir başka devlet kuruluşu olan TÜİK ise manda sayısını gayet iddialı bir şekilde küsuratına kadar vererek 185 bin 574 olarak açıkladı.

        Hangisi doğru bilemedik.

        Herkesin üzerinde ittifak ettiği noktalardan biri en çok mandanın Samsun’da olduğuydu.

        Ama tek bir ilimizde bile sayıda anlaşamadık.

        Her ikisi de resmi olan bilgilerin birine göre Samsun’da 19 bin 896, bir diğerine göre ise 23 bin manda vardı.

        Manda sayısı bakımından İstanbul’un da hatırı sayılır bir yeri olduğunu hatta bir cins manda bakımından İstanbul’un en fazla mandaya sahip il olduğu da bir başka resmi bilgi idi.

        Ancak İstanbul’da mandaların en yoğun olduğu bölgeye Kuzey Otoyolu’nun ve 3. Havalimanın yapılmasının İstanbul’un manda nüfusunu azalttığı da ortaya çıktı.

        Bu tartışma Türkiye’nin tarımda niye giderek gerilediğini aslında çok iyi anlattı.

        Elimizde ne doğru düzgün bir istatistik ne doğru düzgün güvenilir bir bilgi ne sağlam bir tarımsal üretim envanteri vardı.

        Milletin uzaydan bırakın hayvan sayısını, hayvanlarının bıraktığı tezek ve gaz miktarını ölçebildiği, yıllık tarımsal üretimini gramına kadar öngörebildiği bir dünyada biz çok da fazla olmayan manda sayımızı bile bilmiyorduk.

        Dahası tarım alanlarını nasıl tahrip ettiğimiz, dev projeler yapıyoruz derken neleri heba edip, nelerden vazgeçtiğimizi de net bir şekilde anlamış olduk.

        Bir manda yoğurdu ile tarımın değilse de tarımsal cehaletimizin röntgenini çektik.

        Demek ki, tartışmakta zarar yok fayda var.

        En azından bilgisizliğimizi biliyoruz artık.

        Hiç yoktan iyidir, akıllı insanlar açısından başlamak için iyi bir noktadır.

        Ama dediğim gibi akıllı insanlar için.

        Kim olur, ne olmaz

        Kim olur, ne olmaz
        0:00 / 0:00

        Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı ünlü müteahhit, 5’in biri Nihat Özdemir, Futbol Federasyonu Başkanlığı’ndan istifa etti.

        Bu istifanın bir önemi var mı?

        Yok.

        Çünkü zaten federasyonu Nihat Bey yönetmiyordu.

        Emin olun o yönetse bu kadar kötü olmazdı.

        Çünkü Nihat Bey'e her türlü eleştiriyi yöneltebilirsiniz ama nihayetinde akıllı adamdır, işini bilen adamdır.

        Ama ne yazık ki başkanı olduğu federasyonu o yönetmedi.

        Federasyonun fiili başkanı Mehmet Baykan’dı ve o zaten geçen hafta istifa ederek federasyonu başkansız bırakmıştı.

        Federasyonu “sinsi” bir biçimde kliklere ayıran ve kendini asıl başkan olarak gören Servet Yardımcı ise yine Nihat Özdemir’den daha etkili idi federasyon yönetiminde.

        Nihat Özdemir bu eşbaşkanların arasında sözde başkandı.

        Bu federasyonun uzun zaman önce yıkılması gerekiyordu ama aynen Osmanlı İmparatorluğu gibi yerine neyin geleceği bir türlü belirlenemediği için ayakta imiş gibi duruyordu yerinde.

        Hakemlerle ilgili skandal karar ve bir de üzerine yeni spor yasası gelince yıkıldı.

        Şimdi soru yeni federasyon nasıl oluşacak?

        Federasyona gerçek bir başkan bulanacak mı!

        O kadarını bilemem.

        Ancak bu işe kimlerin yeşillendiği futbol kulislerinde konuşuluyor.

        Trabzonspor Başkanı ve Golf Federasyonu Başkanı Ahmet Ağaoğlu’nun en güçlü aday olduğu söyleniyor.

        Hatta bu nedenle Trabzonspor’daki görevlerini devretmenin altyapısını bile oluşturmuş.

        Bir diğer isim her dem adı geçen Göksel Gümüşdağ. Hem aileden hem uzun zamandır futbolun çok içinde. Tam ortasında.

        Yine adı geçenlerden Hüsnü Güreli, Federasyon Başkanlığını düşünmediğini dün bizzat bana söyledi.

        Fatih Terim’in Ankara’da ciddi kulis yaptığı ve bu görevi çok istediği çok konuşuluyor. Ancak Milli Takım döneminden beri Ankara’nın kara listesinde olduğu da söyleniyor.

        Bir diğer aday olarak Mustafa Denizli’nin bu göreve talip olduğu iddiaları var.

        Bunlardan hangisi olur emin olun bilmiyorum.

        Bambaşka biri de olabilir.

        Onu da bilemem

        Bildiğim tek şey Başkan kim olursa olsun, bu kafa ile Türk futbolunun iflah olmayacağı.

        Bir Vaat

        Bir Vaat
        0:00 / 0:00

        Sevgili okurlar, gerçek olmayan şeyler yazmakla suçlanınca dün bir yazı yazmak zorunda kaldım.

        Kim olursa olsun, kimse ile tartışmak, polemik yapmak istemiyorum.

        Bu yüzden çok açık söylüyorum, dünkü yazımın hedefi olan kişi ile ilgili bundan sonra tek satır dahi yazmayacağım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Gazetecilikle çetecilik birbirine karıştırılmadığı zaman.

        Diğer Yazılar