Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Eğitim meselesi ile ilgili olarak yazdıklarımı okuyan Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce aradı.

        “Siyasetçi, genel başkan, eski Cumhurbaşkanı adayı olarak değil eğitim delisi, fizik öğretmeni Muharrem İnce olarak arıyorum” diyerek.

        “Fatih Bey, 40 yıllık bir eğitimci olarak söylüyorum, öğretmenin derdi asla rütbe ve para değildir. Öğretmen idealist insanların mesleğidir ve maaş, rütbe öğretmen için hiçbir zaman ilk sırada olmamıştır” diye girdi lafa.

        “Anadolu’nun ücra bir köşesinde, bir dağ başında sabah erken kalkıp sobayı yakıp, sınıfı mümkün olduğunca sıcak bir hale getirdikten sonra öğrencilerini karşılayan, cumartesi pazar gününü öğrencilerine ücretsiz özel ders vererek o Anadolu çocuklarını Boğaziçi üniversitesine sokmaya çalışan öğretmenin derdi emin olun para ve rütbe değildir” dedi.

        “Peki nedir?” dedim.

        “İş barışıdır, saygı görmektir. Düzgün bir eğitim sisteminin parçası olmaktır. Bakanlıkta bir noktaya gelebilmek için liyakate değil, imam hatip mezunu olup olmadığına bakarsanız, Eğitim Bir Sen adlı sendikaya üye olmayan tek bir okul müdürü ya da yönetici atamazsanız, Milli Eğitim'de yönetici olmayı Eğitim Bir Sen adlı sendikanın üyesi ve din dersi öğretmeni olma şartına bağlarsanız iş barışını ve öğretmenin en önemli gücü olan şevkini yok edersiniz”

        İnce’ye göre en önemli tartışma “Öğrenci kimin” tartışması.

        “Öğrenci devletin mi, ailenin mi, toplumun mu? Baskı rejimleri öğrenciyi devletin zanneder. Muhafazakar düşünce ailenin diye düşünür, sol düşünce ise toplumun malı zanneder öğrenciyi. Oysa hiçbiri değildir. Öğrenci kendinindir, bireydir. Bu üç tarafa düşen o bireyin gelişmesi için uygun ortam yaratmaktır. Kindar mı olacaklar, dindar mı olacaklar, ne olacaklarına kendileri karar verir. Empoze edemezsiniz.”

        Muharrem İnce’ye göre okullarda aynı hastanelerde olduğu gibi bir sistem kurulmalı.

        “Okullarda müdür öğretmenden olmamalı. Nasıl başhekim ayrı, hastane müdürü ayrı ise okul müdürü idari işlerle uğraşacak, malzeme alımı yapacak, muhasebe tutacak, gelir yaratmaya çalışacak bir işletmeci olmalı. Ama bir de benim eğitim önderi diye tanımladığım, başöğretmen olmalı her okulda. Bunu da okul içi seçimle, performans değerlendirme yöntemleriyle bulabilirsiniz. O zaman tüm öğretmenler de buna saygı duyar. Eğitim Bir Sen üyesi, din öğretmeni olması gerekmeyen, hak ettiği için orada oturan bir başöğretmen öğretmeni mutlu eder, öğrenciyi mutlu eder, iş barışını sağlar. Öğretmenleri de gereksiz ve tartışmalı bir sınavla değil, beceri setleri ile düzenli olarak takip eder o şekilde değerlendirirsiniz. Zor değildir. dünyada da çok örneği vardır” dedi.

        Muhalefetin seçim planı: Aday ve kadrosu birlikte vitrinde

        Muhalefetin seçim planı: Aday ve kadrosu birlikte vitrinde
        0:00 / 0:00

        Dün yazacağız dedik.

        Madem öyle yazalım.

        Türkiye uzun zamandan beri muhalefetin Cumhurbaşkanı adayının kim olacağını merak ediyor.

        En çok merak ise hiç kuşkusuz iktidar partisi ve bu partinin yönetim kadroları.

        İktidarın, erken veya zamanında ya da geç bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde, karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’nu görmek istediği bilinen bir sır.

        Peki muhalefet daha doğrusu ana muhalefet, iktidarın bu arzusunu yerine getirecek mi!

        Baştan söyleyelim, “Evet” niyet bu.

        Cumhuriyet Halk Partisi’nde kafalar artık netleşti ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin ittifak masasına partinin Cumhurbaşkanı adayı olarak götüreceği isim Kemal Kılıçdaroğlu olacak.

        Masa bu ismi kabul eder mi etmez mi açıkçası bilmiyorum.

        Ancak gelen bilgilere göre İyi Parti’nin Kılıçdaroğlu ismine itiraz eden taraf olmayacağı ve Kemal Bey’e destek vereceği neredeyse kesin gibi.

        Ancak CHP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi stratejisi Kemal Kılıçdaroğlu’nu aday göstermekten ibaret değil.

        Daha kapsamlı bir seçim stratejisi kurguluyorlar.

        Bunun için de Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’ye en uzak isimlerle, MHP’den kopmuş ülkücülerle, AK Parti’ye artık yüz vermeyen milli görüşçülerle, AK Parti’yle yollarını ayırmış AK Partili önemli isimlerle görüşüyor.

        Bu görüşmelerde muhataplarından olabildiğince açık sözlü ve açık yürekli olmalarını istiyor.

        Önerilerini dinliyor, fikirlerini alıyor, kendini anlatmaktan çok onların ve temsil ettikleri kitlenin kendisi hakkındaki fikirlerini öğreniyor.

        Bu görüşmelerde kendisine en fazla “Alevi kimliğini saklamaması” öneriliyor.

        Bu durumun Alevilerde küskünlük, Sünnilerde ise sahtecilik izlenimi uyandırabileceği hatırlatılıp bu konuda çok açık olması tavsiye ediliyor.

        Bir diğer tavsiye ise cesur olması.

        Bu görüşmeler Kılıçdaroğlu’nun adaylık konusundaki fikrinin netleşmesini ve cesaretinin artmasını sağlamış.

        Ancak dediğim gibi kapsamlı bir siyaset ile Cumhurbaşkanlığı adaylığı planlanıyor.

        Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı adaylığını açıklarken, tek kişi olarak halkın önüne çıkmayacak.

        Kemal Bey ile birlikte Cumhurbaşkanı yardımcısı adayları da sahneye çıkacaklar.

        Cumhurbaşkanı yardımcılarından 1 numaralı olan mutlaka Sünni bir isim olacak. Mesela Temel Karamollaoğlu gibi bir isim Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olarak karşımıza çıkarsa kimse şaşırmasın.

        Ve Kılıçdaroğlu’nun yardımcıları ve kabinesinin ana hatları da büyük ölçüde vitrine çıkacak. Altılı masanın katkısı en çok burada görülecek.

        Ve büyük bir sürpriz olarak Meral Akşener Kılıçdaroğlu’nun vitrine çıkardığı ekip içinde yer almayacak.

        Akşener, 3 yıl içinde geçilmesi planlanan parlamenter rejim için hazırlanacak ve siyaseten çok aktif olacak. Ancak Kılıçdaroğlu kabinesinde İyi Parti’nin ciddi bir ağırlığı olması planlanıyor.

        Bu arada şunu da söyleyeyim, Kılıçdaroğlu’nun tüm bu çalışmaları çok ciddi biçimde izleniyor, kayda alınıyor.

        Ancak Kılıçdaroğlu’nun bundan bir rahatsızlığı yok.

        Tabii yine de altılı masanın tavrı önemli.

        Kılıçdaroğlu masadaki herkesi dinlemeden karar vermeyecek.

        Doğalgaz ve elektrik faturamızı 28 yıl sonra ödesek olur mu!

        Doğalgaz ve elektrik faturamızı 28 yıl sonra ödesek olur mu!
        0:00 / 0:00

        İktidarımız İstanbul Havalimanı ile övünmeye devam ediyor.

        Son söylem şu.

        İstanbul Havalimanı, devletin kasasından tek kuruş çıkmadan 117 milyar avro getiri sağlamış.

        Bu getirinin detayları yok.

        Ancak sayı büyük.

        117 milyar avro.

        Açıkladıklarına göre doğru olduğunu varsaymak gerekiyor.

        Zaten Bakan Karaismailoğlu da Ağustos ayının ilk haftasında toplamda 1,5 milyonu aşan yolcu ağırlandığını söyledi.

        Yani işler iyi.

        Peki madem işler bu kadar iyi, bu havalimanı ihalesi yapılırken havalimanı işletmecisinin taahhüt ettiği yıllık 1 milyar avro kira niye havalimanı açıldığı günden beri ödenmiyor ve sürekli olarak sözleşme bitimine, yani 28 yıl sonraya erteleniyor.

        Havalimanı müthiş, doluluk süper, kazanç muhteşem, her şey dört dörtlük, hatta moda tabiriyle on numara beş yıldız.

        Ama iş kirayı ödemeye gelince yaz tahtaya al 28 sene sonra.

        Bu erteleme ne demek biliyorsunuz değil mi!

        28 yıl vadeli ve dönem sonu ödemeli 1 milyar dolar kredi.

        4 yılda 4 milyar dolar.

        Vallahi böyle krediyi insana babası bile vermez.

        Al 1 milyar doları.

        Hiç faizsiz 28 yıl sonra öde.

        Geçtim 1 milyar dolardan.

        Acaba vatandaş elektrik ve doğalgaz faturasını 28 yıl sonra ödese olur mu!

        Onu da erteler misiniz 28 yıl!

        Tavsiye

        Tavsiye
        0:00 / 0:00

        Sedat Peker muhtemelen deliye dönüyordur.

        Onca şey yazıyor, onca olay anlatıyor, onca ihbarda bulunuyor.

        Tık yok.

        "Nasıl olur da yaprak kımıldamaz" diyordur kendi kendine.

        Şimdi belki anlamıştır, bir zamanlar tehdit ettiği biz gazetecilerin yıllardır ne kadar dertli olduğunu.

        Kendisine bir tavsiyem var.

        Zaten üzerine ölü toprağı serpilmiş bir topluma hitap ediyor.

        Bir de son derece karmaşık ilişkiler yazıyor, bir sürü isim sıralıyor.

        Sedat Bey kardeşim, o kadar ismi nasıl hatırlasın bu millet.

        İsimleri hafızayaalmahakkını zaten akşamları izlediği dizilerde kullanıyor.

        Ancak onları hatırlıyor.

        Bir iki de magazin ünlüsü dedin mi zaten istiap haddi doldu.

        Geri kalanı yani senin verdiğin isimleri hatırlayabilecek, öğrenebilecek olanı ise senin anlattıklarını zaten biliyor.

        Onun için yavaş ol biraz.

        Bunca bilgi, bunca iddia, bunca isim.

        Ağır gelir.

        Teker teker git.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        İnsanlığımızdan utanabildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar