Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün iktidar yanlısı gazetecilerin kendilerine edilen hakaretleri gelir kapısına çevirdiğini, sosyal medya veya mail yolu ile hakaret edenlerin anlaşmalı olduğu hukuk büroları tarafından düzenli takip edilip dava açıldığını ve bu işten maaşlarının misli misli gelir elde ettiklerini aktardım.

        Meğer ortada büyük bir sektör varmış.

        Avukatlar, hakimler, savcılar, polisler bilgi verip durdu gün boyunca.

        Sadece gazeteciler değil, pek çok ünlü, şarkıcı, oyuncu, kimi eski belediye başkanları bunu geçim yolu yapmış.

        Bilişim polislerini başka iş yapamaz hale getirmişler.

        Bir polis “Fatih Bey, çok daha önemli, mesela çocuk pornosu gibi işlerle uğraşacağımıza elimizde dosyalar kapı kapı bu işlerle uğraşıyoruz” diyor.

        Yargının üzerinde de çok büyük yük.

        Çünkü bir sosyal medya platformunda bir kişinin yazısının altında binlerce olumsuz, pek çoğu hakaret içeren yorum var.

        Avukatlar hepsine birden dava açıyor.

        Bu kişileri tespit polise havale ediyor.

        Polis her gün binlerce kişiyi bulmak zorunda.

        Kişinin tespitinden sonra her biri için ayrı ayrı dosyalarla dava açılıyor.

        Bu arada savcılık yasa gereği uzlaşma talebi soruyor.

        Avukatlar hakaret eden kişileri korkutarak uzlaşmaya yönlendiriyor. Bugünlerde rayiç yükselmiş.

        Kişinin durumuna göre 3 ila 10 bin TL arası uzlaşılıyormuş.

        Uzlaşma olmaz ise dava süreci başlıyor.

        Pek çoğu genç olduğu için tazminatı ya da uzlaşma bedelini ödemek ana babalara kalıyor, çocuklar ise sabıkalı oluyor.

        Bayağı bir sektör oluşmuş anlayacağınız.

        En yüksek geliri elde edenler ise ya büyük hızla taraf değiştirerek iktidar yanlısı hale gelenler ya da eskiden önde gelen Fetullahçı iken şimdilerde FETÖ düşmanı imiş gibi yapanlarmış.

        Bunlara bile olsa, hakareti savunacak halimiz yok elbet ama haberiniz olsun ki siz bunlara hakaret ettiğinizi zannederken aslında zengin ediyorsunuz.

        Bence eleştirilerinizi doğru düzgün yapın.

        Çünkü bunlar hakaretlerinize üzülmüyor seviniyorlar.

        Sağlık Bakanlığı'ndaki rüşvet rezaleti ne durumda!

        Sağlık Bakanlığı'ndaki rüşvet rezaleti ne durumda!
        0:00 / 0:00

        Bu köşede sürekli gündemde tuttuğum Thodex vurguncusu Fatih Özer yakalandı.

        Arnavutluk’ta.

        Belli ki, başından beri oradaymış.

        Kıpırdama ihtiyacı hissetmemiş.

        Sonunda yakalandı.

        Benim açımdan eğlenceli olan ise bir gün önce Habertürk Genel Yayın Yönetmeni değerli Yavuz Barlas ile sohbet ederken, “Şu Thodex’çi tosunu yazmadım epeydir. Yarın bir hatırlatayım” dedim.

        Dün Barlas’ın “Gerek kalmadı, senin tosun yakalanmış, Çetiner yazıyor” mesajı geldi.

        Madem bu mesele bir şekilde kapandı.

        Kapanmayan başka bir konuyu hatırlatalım.

        2020 yılında ABD’nin SPK’sı diyebileceğimiz SEC (Securites and Exchange Comission), bir açıklama yaparak ilaç şirketi Alexion’un 21 milyon dolar ödeyerek yurt dışındaki faaliyetlerindeki hatalı ve eksik kayıt tuttuğu ve yolsuzluk yaptığı iddiaları ile ilgili anlaşma yoluna gitti.

        Peki ilaç şirketi Alexion yurt dışında ne yapmıştı?

        Amerikan SPK’sının bulguları netti.

        İlaç şirketi Türkiye, Kolombiya, Rusya ve Brezilya’da yetkililere rüşvet vermiş ancak bu rüşveti muhasebe kayıtlarından başka harcamalar arasına gizleyerek çifte suç işlemişti.

        REKLAM

        Sonuçta gangster Al Capone’u bile vergi suçundan içeri atan bir ülkeydi ABD.

        Alexion’un Türkiye’de yaptığı ise çok açıkça anlatılmıştı raporda.

        Olay, firmanın Soliris adlı ilacı ile ilgiliydi.

        Soliris, 2009 yılında daha onay bile almadan Türkiye’de satılmaya başlanmış, firma daha fazla ilaç getirmek isteyince, bir Sağlık Bakanlığı yetkilisi “Daha fazla ilaç getirmek istiyorsanız bizi görmeniz lazım” diyerek rüşvet çarkını harekete geçirmişti.

        Bunun üzerine Alexion kendine Sağlık Bakanlığı'nda bağlantıları olan bir danışman tutar.

        Danışmana toplamda 1,3 milyon dolar ödenir.

        Danışman bu paraların bir kısmını kendine alır, bir kısmı ise rüşvet olarak dağıtılır.

        Sağlık Bakanlığı’ndaki komisyonlarda görev yapan bazı kişilere 100’er bin dolar verilir.

        Bunun dışında Alexion 3. şahıslar aracılığı ile de yine çeşitli “yetkililere” ciddi paralar dağıtır ancak bunlar kayıtlara bağış ya da ödül gibi kaydedilir. Bilgisayar kayıtlarında yer almaz, defterlere elle yazılır.

        Tüm bu rezalet yani Sağlık Bakanlığı’ndaki bu çark, 2020 yılında ABD’de SEC’in duyurusuyla ortaya çıktı.

        Pandemi hengamesi arasında bazı sağlık dergilerinde yazıldı.

        Türkiye Akılcı İlaç Kullanım Platformu’nda tüm detayları ile kaleme alındı.

        Ama hiçbir şey olmadı.

        Soliris dediğin ilaç öyle ucuz bir şey de değil.

        Bugün bir şişesinin fiyatı 66 bin 900 TL.

        Tedavi başlangıcında 1 milyon 300 bin TL’lik ilaç kullanmak gerekiyor ve hastalar yaşam boyunca her ay yaklaşık 400 bin TL’lik ilaç kullanıyorlar.

        ABD’de bütün detayları ile ortaya çıkarılan ve Türkiye’deki rezillikleri de aşikar olan bu durum ile ilgili Sağlık Bakanlığı’nın ne yaptığını, kimleri ortaya çıkardığını, kimler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu, bu soygun, bu ahlaksızlık ile ilgili müfettişlerin elde ettiği bulguları bilmek herhalde hakkımız.

        Ban hangi partiden aday olmak istemişti sizce

        Ban hangi partiden aday olmak istemişti sizce
        0:00 / 0:00

        Ünsal Ban yakalanmış.

        Arandığını dahi bilmiyorduk.

        Boşanma aşamasında olduğu eşine ait verileri Sedat Peker’e iletmekle suçlanıyormuş.

        Eğer gerçekten bu suçtan aranıyor ve bu suçtan dolayı yurt dışına kaçma hazırlığında iken yakalanıyorsa Türk yargısını bu hızından dolayı kutlamak lazım.

        Darısı diğer kaçakların, suçluların başına.

        Ünsal Ban geçen yaz bu köşeye konuk olmuştu.

        İktidar, uçurulmayan THK uçakları ile ilgili olarak Türk Hava Kurumu’nu ve THK’daki etkili olan cehape zihniyetini suçluyordu.

        Ben şöyle yazmıştım:

        “Türk Hava Kurumu Üniversitesi’nin mütevelli heyet kararı ilk rektörü Prof. Ünsal Ban diye biriydi.

        Benim hayatımda gördüğüm en PR meraklısı, her yerde karşınıza çıkan ve sürekli olarak ilişki üzerinden iş yapmaya çalışan bir tipti.

        Göreve başladıktan kısa bir süre sonra maaşı ile gündeme geldi. 250 bin TL maaş aldığı iddialarına Ünsal Ban 'Yalan, maaşım 110 bin TL' yanıtını verdi.

        O sıralarda Türkiye’deki ortalama rektör maaşının 5 katında fazla idi bu para.

        Ve sonra Prof. Ünsal Ban siyasete girmeye karar verdi.

        Milletvekili aday adayı oldu.

        Hangi partiden dersiniz?

        Tabii ki, iktidar partisinden.”

        Ne boşanması davası, ne burada ortaya çıkan rezillikler, ne kaçmaya çalışması bu yüzden beni hiç şaşırtmadı.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Kibarlık zaaf zannedilmediği zaman.

        Diğer Yazılar