Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bir bilim programında, Celal Şengör’ün dile getirdiği bir bilimsel gerçekten ötürü ifadeye çağrılması Türkiye’nin gündemi oldu.

        Böyle olacağını bildiğimiz için, bu konuyu aleni bir hale getirmeme niyetimiz vardı.

        Haklıymışız.

        Dünden beri herkes Celal Şengör’e ulaşmaya çalışıyor.

        Gazeteciler, televizyoncular, köşe yazarları.

        Kimi iyi niyetli, kimi ise kötü.

        Bazıları da rating peşinde.

        Şengör’ün ağzından yeni bir cümle alıp, izlenmelerimizi arttırır mıyız derdinde.

        Celal ise bu konuda sadece şunu söylüyor:

        “Sevgili Fatih,

        Teke Tek Bilim Programının Urfa’da geçen mayıs ayında yaptığı yayın Göbeklitepe’yi de içerecek şekilde Harran ve Urfa’nın tarihi ile ilgiliydi. Program esnasında Mehmet Bey’in (Arkeolog Profesör Mehmet Önal) İbrahim peygamberin Urfa ile ilişkisini anlatırken bunu gerçekten olmuş tarihi bir olay gibi anlatması üzerine ben ne İbrahim peygamberin ne de Musa peygamberin tarihi kişilikler olduğunu, Mısır’dan çıkış olayının da bugün tarihçiler ve Eski Ahit uzmanları tarafından bir menkıbe, yani mitolojik bir anlatım, halk diliyle masal, olduğunu belirttim. Zira program bir din programı değil bir bilim programıydı. Orada bizim bilim adamı olarak sorumluluğumuz bilimsel gerçekleri anlatmaktı. Hatırlarsan ben sözlerimi bitirdikten sonra Türkiye’nin en iyi felsefe tarihçisi olan Ahmet Arslan Hocamız da ‘Celal haklı’ dediydi. Bizim sözlerimizde dini hissiyatı rencide edecek bir niyet aramak abesle iştigaldir.”

        Batı’nın Moses ya da Moşe diye bildiği Hz. Musa’nın yaşadığına ilişkin dini kaynaklar dışında herhangi bir referans gerçekten de mevcut değil.

        Ne bir arkeolojik ne de bir tarihi kaynak Hz. Musa’nın varlığına şahitlik ediyor.

        Keza Mısır tarihinde de, ne Musa ile ilgili ne de Musa’nın kavmi ile birlikte Mısır’ı terk edişi ile ilgili bir bilgi var.

        Dönemin Mısır’ı ile siyasi ve askeri etkileşim halindeki Anadolu kaynaklarında da bu yönde bir tarihi kayıt yok.

        Musa’nın başkaldırarak Mısır’ı terk ettiği Firavun 2. Ramses’in ordusu Hititlerle savaşmak için Suriye’ye, bugünkü Humus civarındaki Kadeş’e gelmiş mesela.

        Bu kayıtlı.

        Hatta tarihin ilk anlaşması olarak bu savaşın sonundaki anlaşma elimizde mevcut.

        Ama Musa ile ilgili bir kayıt burada da yok.

        Bu durumu Batılı kaynaklar da yazıyor zaten.

        Yani bunu söyleyen ilk kişi Celal Şengör değil.

        Sonuç olarak Savcı Bey, ilginç bir kapı açıyor.

        Bakalım Hazreti Musa’nın yaşadığını nasıl kanıtlayacak.

        Yoksa dine ve inanca asıl büyük zararı bu soruşturma mı verecek?

        Göreceğiz.

        Ucuz enerjiyi cezalandırmanın sonu

        Ucuz enerjiyi cezalandırmanın sonu
        0:00 / 0:00

        Gelelim gerçek gündeme.

        Elektriğe ve doğalgaza yine muazzam bir zam geldi.

        Ne döviz kurunda bu artışa paralel bir artış var ne de dünya enerji fiyatlarında.

        Üstelik de, Rusya ile doğalgaz konusunda uzun vadeli ve Türkiye’nin lehine iyi bir anlaşma yapıldığını iddia eden bir iktidarımız var.

        Peki bu zamlar neyin nesi!

        Anlatalım.

        Öncelikle iktidarımız "Faiz neden enflasyon sonuçtur" tezini milletin üzerinde test etmek isteyince, "Faiz neden kur artışı sonuçtur" tezi kanıtlandı ve TL tüm yabancı paralar karşısında müthiş bir değer kaybına uğradı.

        Gerçek faiz düşmediği gibi bir de kur artışı millete ağır bir fatura çıkardı.

        Enerji fiyatlarındaki fahiş artışın en önemli nedeni bu.

        Bir diğer neden ise enerji politikası.

        Ucuz yerli kaynaklar yerine, pahalı yabancı kaynaklara yönelinmesi.

        Enerji politikasının kötü yönetilmesinden doğan zararların, dağıtım özelleştirmesindeki hesapsız kitapsız tavrın bedelinin hem halka hem de yerli kaynaklardan ucuz enerji üretenlere yansıtılması.

        Günlerdir yazıp, EPDK’yı hedef almam da bu yüzden.

        Ucuz elektrik cezalandırılıyor.

        Nedeni basit.

        Elektrik ucuz ise, bundan edilecek kâr da az oluyor.

        EPDK üretimi ithal kaynaklara kaydırıyor, bu da kur artışının enerji fiyatlarına misli ile yansımasına neden oluyor. EPDK ise bu durumu kolayca düzeltmek mümkünken bunu yapmıyor ve bana laf yetiştiriyor.

        Hem de en üst perdeden.

        Niye!

        Bana ne kadar sert yanıt o kadar Bakan olma ihtimali diye görüyor.

        Oysa değil Bakan olmak, bu fiyat artışlarının müsebbiplerinden biri olarak, işinden olması daha büyük olasılık.

        Ve iktidarımız, sanayiye yüzde 50, konutlara ise yüzde 20 zam yaparak halkı kandırdığını zannediyor.

        Sanayi elektriğine yaptığı yüzde 50 zammın, tüm mal ve hizmetlerde yüzde 100’lük artışlar olarak yine halka yansıyacağını bilmediğimizi zannediyor.

        Zammı da sayaç okuma tarihinden hemen önce yaparak kazığın boyutunu büyüttüğünü de anlamayacak kadar saf olduğumuzu umuyor.

        Tüm kış boyunca bu fiyatlardan doğalgaz ve elektrik faturası ödeyecek olan milletin karşısına Mayıs ya da Haziran’da nasıl çıkacaklarını ise merak ediyorum.

        Enflasyonu gösteren salça

        Enflasyonu gösteren salça
        0:00 / 0:00

        Yemeği gösterdiği söylenen salça galiba artık memleketin hali pür melalini gösterir olmuş.

        Neden mi!

        Anlatalım.

        Dün yıllardır müdavimi olduğum bir lokantaya öğle yemeğine gittim.

        İstanbul’un eski, köklü, bildik müesseselerinden biri.

        Sahibi ile de 30 yıla dayanan tatlı bir dostluğumuz var.

        Daha çok eskiden ortadirek dediğimiz, orta halli insanların rağbet ettiği, makul fiyatlı bir yer.

        Son olarak bir buçuk ay önce, Fransa dönüşü gitmiştim.

        Bu gidişimde fiyatlara zam yaptığını görünce hafiften sitem ettim.

        “Abi bu ne ya. Her gelişimizde ayrı fiyat mı göreceğiz” diye.

        Kıpkırmızı oldu.

        “Haklısın abi” dedi kalktı gitti.

        Birkaç dakika sonra elinde bir büyük salça tenekesi ile geldi.

        Tenekeyi masaya koydu.

        Sonra da üç fatura.

        Aynı salçayı, aynı tarihlerde almış.

        2020’de 72 TL.

        2021’de 94 TL.

        2022’de 380 TL.

        REKLAM

        Bir yılda yüzde 400 artış.

        “Abi domates ithal değil. Bunu sıkan işçi Alman değil Türk, belki tenekesi ithal. Bilmiyorum. Bu sadece salça. Sebzede durum farklı değil. Geçen sene 3 liraya aldığım domates 20 TL. Biber 6-7 liraydı 35 TL. Eti hiç sorma. Geçen seneye kadar yılda bir kez fiyat ayarlaması yapardık. Şimdi haftada bir yapsak yetmeyecek. Cola olmuş 8 TL. Ayran keza. Küçük pet şişe su 3 TL. Müşteriden utanıyorum. Geçen sene aylık elektrik faturam 30 bin TL idi. Bu ay 110. Gelecek ay 180 olacak. Ben ne yapayım.”

        Haklıydı.

        Bu yüzden yüzü kızarıyordu.

        İyi tarafı hala Türkiye’de yüzü kızaranlar vardı.

        Yüzü kızarmayanların yerine.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Çevresi zenginleşenler herkesin zenginleştiğini zannetmediği zaman.

        Diğer Yazılar