Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dünün geyiği “Kız Kulesi'ni çalmışlar”dı.

        Boğaz’ın girişindeki 900 yıllık süsü.

        Sosyal medyada yazılanları okuyunca bakayım bir dedim.

        Benim evden uzak da olsa görülüyor kule.

        Önce çıplak gözle, sonra evdeki antika dürbünle baktım.

        Belli ki, restorasyon için çevresini kapatmışlar.

        Söküp taşıyacak olsalar bu işi yapabilecek tek uzmanlığın sahibi Galatasaray’dan sınıf arkadaşım. Böyle bir halt yemiş olsa haberimiz olur.

        Belli ki, tamirat yapılacak.

        Zaten ilk değil.

        Daha önce de onarıldı.

        1995 yılında Klassis Otel'in sahibi Hamoğlu grubuna onarım karşılığı 49 yıllığına kiralanmış, esaslı bir tadilattan geçmişti.

        Güzel de olmuştu.

        Hamoğlu burada bir de lokanta açtı ama bildiğim kadarı ile pek iş yapmadı.

        Birkaç yıl önce de Hamoğlu Grubu buradaki haklarını satışa çıkarmıştı.

        Sonrası ne oldu bilmiyorum ama anlaşılan Kültür ve Turizm Bakanlığı’na geçmiş olmalı ki onların yaptığı bir “restorasyon” başlamış.

        Her ne kadar AK Parti döneminde restorasyon denilince herkesi bir korku alıyorsa da, Kız Kulesi ile ilgili dün çıkan söylenti kadar abuk bir iddia hiç olmamıştı.

        Ama her ne hikmetse milyonlar bunu inandı.

        Ciddi ciddi adamlar birbirine bunun gerçek olup olmadığını sordu.

        Ee, atalarımız boşuna dememişler “İftiradan korkma ama yakışanından kork” diye.

        Seçilmemiş gençlerle gerçek bir sohbet

        Seçilmemiş gençlerle gerçek bir sohbet
        0:00 / 0:00

        Bugün kendi fikirlerimi yazmaktansa, geçen hafta gençlerle yaptığım uzun bir sohbetten kesitler aktarmak istiyorum.

        Biliyorsunuzdur, 29 Ağustos gecesi Teke Tek’i Dumlupınar’daki şehitlikten yaptım. İzlemediyseniz programı Youtube’dan izlemenizi tavsiye ederim.

        Oldukça iyi bir programdı.

        Konuğum harp coğrafyası uzmanı Dr. Selim Erdoğan çok önemli bilgileri, çok anlaşılır bir biçimde paylaştı.

        İzleyenlerden aldığımız geri bildirimler, hep olumlu.

        Bu yüzden tavsiye ediyorum.

        6. Filo secdecilerinin bu programı dava etmeleri boşuna değil yeni.

        Ama merak etmeyin bugünkü yazının konusu bu da değil.

        Dumlupınar’daki program için İstanbul’dan otomobil ile saat 15.00 civarında yola çıktım.

        Bursa, İnegöl, Bozüyük, Kütahya üzerinden Dumlupınar’a varmamız, İnegöl’deki köfte molası dahil 3,5 saat sürünce, programdan 4 saat önce şehitliğe varmış olduk.

        Şehitlikte 30 Ağustos kutlamaları için gelen iki grup vardı.

        Türk Chopper Motosiklet Kulübü’nün üyesi motorcular ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın organizasyonu ile gelerek geceyi oradaki çadırlarda geçiren üniversiteli gençler.

        Ben de haliyle programa kadar olan 4 saatlik boş zamanı onlarla sohbet ederek geçirdim.

        Türk Chopper üyeleri, tüm milli günlerde benzer organizasyonlar yapıyorlarmış. Şehitliğe de her yıl Türkiye’nin dört bir tarafından binlerce motorla gelir, geceyi çadırlarda geçirip geri dönerlermiş.

        Bunu bir milli vazife olarak görüyorlar.

        Ancak bu yıl katılımın 100. yılın coşkusuna uygun olmadığını, daha yüksek katılım olması gerektiğini ama benzin fiyatları yüzünden katılımın olması gerekenden daha büyük olduğunu söylediler.

        Yine de bu vatanseverleri orada görmek hoştu.

        Gençler ise Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın organizasyonu ile gelmişlerdi ve bölgedeki tüm şehitlikleri geziyorlardı.

        İçlerinden bir grup önce gelip kendilerini tanıttılar, sonra birlikte fotoğraf çektirdik. Sonra başka bir köşeye çekilip kendi aralarında sohbet etmeye başladılar.

        Ben "Gelin birlikte sohbet edelim” deyince de “Rahatsız etmeyelim” dediler. Ben rahatsız değil, memnun olacağımı söyleyince de geldiler.

        Başladık muhabbete.

        Gençlerin hepsi üniversite öğrencisiydi.

        2 saate yakın sohbetin tamamını değil ama bazı önemli başlıklarını, gençlerin ruh halini anlamanız açısından yazmak istedim.

        - Mühendislik öğrencisi 22 yaşındaki genç bu yıl mezun olacağını söyledi. Yurt dışında bir mastır programına girmeye çalıştığını, yurt dışına gidebilirse bir daha Türkiye’ye dönme niyetini olmadığını anlattı.

        - Bir diğeri bir yaş daha büyüktü. Bu yıl işletme fakültesini bitirecekti. Onun da kesin kararı yurt dışı idi. “Ne yapmayı planlıyorsun yurt dışında” dedim. “Fatih Abi, işletme mezunu yurt dışında bu mühendisler kadar şanslı değil ama kamyon şoförlüğü, havaalanında işçilik, garsonluk ne iş olsa yapacağım abi. Okuyorum medyada, eleman arıyorlarmış sürekli. Emin ol burada yaşayacağımdan daha iyi koşullarda yaşarım” dedi.

        - Genç bir kız, öğretmen adayı idi. Sosyal medya kullanmıyordu. Şaşırdım. “Abi devlette çalışacaksak başımıza bela olabilir paylaşımlarımız” dedi.

        - Hukuk fakültesi öğrencisi diğer genç kız onayladı. “Abi, sosyal medyaya mayolu, şortlu fotoğraf koymuyoruz. Yarın öbür gün kamuda çalışmaya kalkarsak şortlu fotoğraftan dolayı mülakatta elenmekten korkuyoruz."

        - Yanında oturan ve kendisi de hukuk okuyan bir genç kızın yakın gelecek planlaması ise gençlerin ülke ile ilgili fikriyatının ne hale getirildiğini gösteriyordu. “Ben hakimlik savcılık sınavına girecektim ama erteledim” dedi. Niye diye sorunca, “Birincisi zaten torpilim yok. Yani AKP teşkilatlarında çalışan kimseyi tanımıyorum. Anam babam AKP’ye oy veriyorlardı ama öyle siyasi bir yakınlıkları yok. Bu durumda zaten kazanma ihtimalin yok. De ki, denk geldi kazandım. Bu sefer de Haziran’dan sonra yeni gelenler benim AKP’li olduğumu düşünecekler ve mimleneceğim. Okul bu dönem bitiyor ama seçime kadar bekleyeceğim. Sınava falan girmem.”

        - Bir genç adam “Fatih Abi, bütün yazılarını okuyorum. Bak telefonumdaki tek gazete senin gazete uygulaması. Ama abi kusura bakma senin yazılarının altına da sosyal medya paylaşımlarının altına da yorum yazmıyorum. Seni destekleyecek şeyler yazmak istiyorum ama abi emin ol korkuyoruz. Başımıza bir iş gelir diye korkuyoruz, yarın iş aramaya kalktığımız zaman orada yazdıklarımız önümüze koyulur diye korkuyoruz. Abi sen sivri adamsın ama biz şu anda senin kadar sivri olacak durumda değiliz.”

        - Bir diğer genç atıldı “Arkadaş doğru söylüyor abi. Sadece sana değil, hiçbir yere yorum yazamıyoruz. Fikir söylemeye çekiniyoruz. Zannediyorlar ki gençler umursamaz ve apolitik. Hayır abi. Çok umursuyoruz. Ama korkuyoruz. Dava açılır, sicilimize yazılır, yarın kamuda ya da özel sektörde çalışmaya kalkıştığımızda önümüze koyulur. Vallahi çok genç korkuyor bundan abi. Yoksa neler yazacağız bir bilsen.”

        - Başı örtülü genç bir kız ise içlerinde en rahat politik konuşanıydı muhtemelen. Bana siyasi anketleri güvenilir bulup bulmadığımı sordu. Sonra kendi fikrini söyledi. “Hocam anketlere ben inanmıyorum. Benim fikrim herkes bir değişimden yana. Muhalefet ne yapar, ne yapmaz, ne yapamaz düşünmüyorum ben. Ben 2 yaşımdan beri bu yönetimi gördüm. Arkadaşlar da. Sıkıldık artık. Kendilerini beğenmişliklerinden sıkıldık. CHP ya da diğerleri ne yapar yapmaz beni ilgilendirmiyor. Ben bunların ne yapamadığını gördüm. Bunların kendilerini alternatifsiz görmesinden bıktık. Özgür olmamaktan sıkıldık. Tedirgin yaşamaktan sıkıldık. Mutlu olamamaktan sıkıldık hocam” dedi.

        Tabii ki daha da uzun konuştuk ama benim aklımda en önemli cümleler olarak bunlar kaldı.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        En doğru siyasi yorumları meczup denilen adamların yapmasından utandığımız zaman.

        Diğer Yazılar