Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Seçime doğru ilerlerken, ana muhalefet partisi maçı güçlü olduğu sahada oynamak yerine rakibin güçlü olduğu alanda oynamak için elinden geleni yapıyor.

        Bugün iktidar partisinin en fazla canını sıkan mesele ekonomi.

        Enflasyon, hayat pahalılığı, TL’nin hızlı değer kaybı, ekonomideki belirsizlik, ekonomi yönetimindeki güvensizlik.

        İktidar çok açık biçimde bu yüzden oy kaybediyor.

        En sıkı muhalefeti enflasyon yürütüyor.

        Müteahhitlerin kayrılması, kamu kaynaklarının çete olarak adlandırılan gruplara aktarılması, bunun sonucu olarak başta enerji olmak üzere pek çok hizmetin fiyatının hızla artması da bir başka rahatsızlık unsuru.

        Bunun yanı sıra özellikle daha genç seçmeni iktidardan uzaklaştıran mesele de özgürlüklerin kısıtlanmaya çalışılması.

        Ama siyaset oyununu rakibinin güçsüz olduğu bu alanda oynamak yerine, olabilecek en büyük strateji hatasını yaparak rakibin en güçlü olduğu yere taşıyor.

        Din alanına.

        Ve Kemal Kılıçdaroğlu birdenbire, çoktan ortadan kalkmış bir sorunu çözme vaadiyle ortaya çıkıyor.

        Türkiye’nin gündemini iktidar lehine değiştiriyor.

        Niye, neden, hangi gerekçe ile belli değil.

        Ve durduk yerde hem ülkeye zarar veriyor hem de rakip partinin değirmenine su taşıyor.

        En güçlü ayağına doğru verilen gollük pası alan Erdoğan da köşeye takıyor.

        Kılıçdaroğlu’nun bundan sonra atabileceği adım, “Çarşafı mecburi hale getirelim” demek olabilir, ki bu kafa ile onu demesinden bile korkuyorum.

        Sanki milletin derdi muhafazakarlık gibi, “Ben daha muhafazakarım” mesajı verme peşinde.

        CHP yönetiminin tavrına baktıkça “Acaba birkaç büyük belediyeyi kazanmış olmaktan son derece memnunlar. Bu onları doyuruyor. İktidar olmak istemiyorlar herhalde” diye düşünüyor insan.

        Çünkü başka türlüsü akla gelmiyor.

        Peki diyeceksiniz ki, “Fatih tüm bu olan biten seni şaşırtıyor mu?”

        Vallahi de şaşırtmıyor, billahi de şaşırtmıyor.

        Çünkü aylar önce televizyonda söyledim, aylar önce bu köşede yazdım.

        Dedim ki, “İktidarın seçimi kazanacak hali yok ama CHP’nin seçimi kaybedecek bir hali var.”

        Ben bunu dediğim için doğrudan genel başkanları tarafından hedef gösterildim.

        Hatta utanmadan muhalif görüntü altında AKP’ye çalıştığımı bile söyleyenler oldu.

        Yüzüme “Seninle ne alakası var” diyerek, arkamdan “Tabii onu da kastettik” dediler utanmadan.

        Ama şimdi bir kez daha haklı uyarılarda bulunduğumu görüyoruz.

        Kimin gizlice AK Parti’ye çalıştığını görüyoruz.

        Barış Pehlivan “CHP yönetimi dekontların havada uçuştuğuna inanıyor” diyerek CHP yönetiminin bazı gazetecileri suçladığını söylemişti.

        Olan bitene bakınca o dekontların CHP genel merkezinde uçuştuğunu düşünüyor insan.

        Çünkü aymazlığın bu kadarı gerçekten şaşırtıcı.

        İster siyasi zeka eksikliğinden olsun, ister ihanetten.

        Sonuç fark etmiyor.

        Olan millete, milletin umutlarına oluyor.

        Tabii Kemal Kılıçdaroğlu bu sözleri 6’li masanın adayı olmamak için, kendi yandaşlarını da ikna etmek amacıyla bile bile söylemediyse.

        Eğer öyle ise gerçekten şapka çıkarırım.

        Mana

        Mana
        0:00 / 0:00

        AK Partili Bakan Nebati ile CHP’li Belediye Başkanı İmamoğlu arasında dün gece gerçekleşen “insani diyalog” herkesin çok hoşuna gitmiş.

        Zannediyorlar ki, “Siyasi bir yumuşama var”, güldüm.

        Bugün ilerleyen saatlerde hayal kırıklığına uğramazsınız inşallah.

        Hatta umarım Bakan güne pek de hoşuna gitmeyecek bir telefonla başlamamıştır inşallah.

        Epistemelojik açıklamasıyla dalga geçenlere de Nureddin Bey çok kızmış ve “Nöro iktisat kavramı var ve bunu bilmeyenler cahil” demiş.

        Bakan Bey haklı.

        Nöro iktisat diye bir kavram var.

        Epistemoloji diye bir kavram da var.

        Ortodoks politika diye bir kavram da var.

        Heterodoks politika diye bir kavram da var.

        Bunların hepsi var.

        Ama hepsinin var olması, hepsinin bir araya gelince bir anlam ifade etmesi anlamına gelmiyor.

        Mesela “Bilişsel izdüşümünün, ekzistansiyalist bir kavramsal bütünlük içinde ele alınması sonucunda ortaya çıkan yeni paradigmanın, yerçekimsel edinimi sayesinde elde edilen yüksek ivmeli üretimsel dönüşümün, parasal genişlemedeki enflasyonist realiteyi negatife çevirmede yaratacağı bilişsel etki, Türkiye’nin heterojen ekonomi politikasındaki en güçlü yöndür” diye yazsam buradaki tüm kelimelerin bir anlamı var.

        Ama bir araya gelince…

        Tam bir manasızlık, kesin bir anlamsızlık...

        Ve metin yazarlarınızdan rica ediyorum.

        Yukarıda okudukları satırları alıp, bir daha sefere konuşma diye önünüze koymasınlar.

        Muhteşem bir şarkıcı geliyor

        Muhteşem bir şarkıcı geliyor
        0:00 / 0:00

        Bunu yazmadan duramayacağım kusura bakmayın.

        Geçen hafta Bloomberg HT’deki Bire Bir programına genç bir şarkıcı konuk oldu.

        Bunda bir gariplik yok, hemen her hafta şahane sesli, çok başarılı genç sanatçılar konuk oluyor zaten.

        Geçen haftaki konuk ise benim adını pek duymadığım ama bizim ev halkından öğrendiğim Selin Geçit idi.

        Kendisi de müzisyen olan babası Selin Geçit’in desteği ile çok küçük yaşta başladığı müzik yolculuğunda ulaştığı nokta beni gerçekten hayretler içinde bıraktı.

        Güzel sesli çok sanatçı gördüm duydum.

        Gerçekten şahane seslerimiz var Türkiye’de.

        Ama Selin Geçit gibisini gerçekten pek duymadım görmedin.

        Hem eski bilinen şarkıları kendi üslubu ile söylemesi, yani coverları, hem kendi besteleri hem bilenen şarkıları bilingual olarak hem Türkçe hem İngilizce olarak icrası, şarkı sözlerindeki derinlik müthiş.

        Ama en müthişi şarkı söyleme üslubu.

        Aynı ses içinde hem Adele, hem Norah Jones, hem Amy Winehouse, hem Sertab Erener.

        Çok ama çok etkileyici bir üslup.

        Genelde dinlediğim müzikler 30 yıl öncesi ve onun öncesi olmasına rağmen 9 gündür Selin Geçit’in şarkılarını dinliyorum.

        Hakikaten müthiş.

        Sayı eksikmiş

        Sayı eksikmiş
        0:00 / 0:00

        Dün Çam Sakura Hastanesi’ni anlatan yazımda bir sayısal hata yapmışım.

        Hastanenin koordinatör başhekimi Doçent Dr. Nurettin Yiyit, bir düzeltme notu yollamış.

        Hastanede çalışan sayısı 7 bin değil, 11 bin imiş.

        7 bin sadece doğrudan sağlık hizmeti veren personelin sayısı imiş.

        Güvenlik, temizlik gibi yan hizmetlerde görev alanlar da eklenince çalışan sayısı 11 bine çıkıyormuş.

        Hastanenin Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin çatısı altında olması nedeniyle büyük gruplar halinde hastaneye katılan asistanlar ile sayı 15 bine doğru ilerliyormuş.

        Üç gün

        Üç gün
        0:00 / 0:00

        Sevgili okurlar üç günlük bir seyahatteolacağım.

        Yazılarda aksama olursa kusura bakmayın.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Aynı sonucu veren eylemlerin nedeninin önemli olmadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar