Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Etyen Mahçupyan ismi, Türkiye’de siyasetle biraz ilgili pek çok kişi için tanıdık bir isim.

        Ne ifade ediyor diye soracak olursak yanıt vermek bir miktar güçleşebilir.

        Çok fazla bir şey ifade etmiyor çünkü.

        Daha çok fikri tutarsızlıklar, siyasi yalpalamalar geliyor insanın aklına.

        Biraz da bir Anayasa oylamasında kullanılacak oyun ötesinde bir anlam içeren “Yetmez ama evet”.

        Kimileri için de “Liboş-Band” orkestrasında davulculuk.

        Şimdilerde ise Ahmet Davutoğlu’nun “Partiye biraz da laikçi alalım” derinliğindeki danışmanlığı ve Gelecek Partisi'nin kurucu üyeliği.

        Bu Mahçupyan, eski ama şimdilerde AK Parti’ye bozuk AK Partililerin “Karar”gahında bir yayına katılmış.

        Demiş ki, “İkinci turda Mansur Yavaş ile Erdoğan karşı karşıya gelse oyumu muhtemelen Erdoğan’dan yana kullanırım”

        Gerekçesi ise hayalinde Putin ile Mansur Yavaş’ı bir araya getirmesi ve bunu Putin ile bir araya gelen Erdoğan ile kıyaslaması. Ve Putin’in yanına Erdoğan’ı daha fazla yakıştırması.

        Tüm bir siyaseti bir ikili görüşmeye endeksleme sığlığı.

        Bahanesi çocukça ve ciddiyetsiz olsa da aslında önemli bir gösterge.

        Muhçupyan’ın bu kıyaslama sonrasında verdiği karar, muhalif herkesi kızdırmış görünüyor.

        Oysa ortada şaşırtıcı hiçbir şey yok.

        Gelecek ve hatta DEVA Partisi’nin seçmeni açısından hiç de şaşırtıcı olmayan bir durum bu ve bunun böyle olmasının çok muhtemel olduğunu burada daha önce yazdık.

        Her iki partinin seçmeni için, söz konusu olan Cumhurbaşkanlığı seçimi olduğunda bu davranış biçimi beklenmedik değil tam aksine beklendik bir durum.

        Hele hele söz konusu olan Kılıçdaroğlu olduğunda.

        Sizce Gelecek’in ve DEVA’nın seçmeni, söz konusu olan Cumhurbaşkanlığı seçimi olduğunda karşısına Kılıçdaroğlu ve Erdoğan seçenekleri çıksa hangisini tercih eder?

        Mahçupyan, liberal olma iddiası ile Mansur Yavaş’ı örnek göstermiş ama asıl olarak muhafazakar olmayan bir adayın DEVA ve Gelecek tabanından ve hatta İyi Parti’nin milliyetçi tabanından ve muhtemelen muhafazakar Kürt seçmenden oy alamayacaktır.

        Bu çok açıktır.

        Ve Etyen Mahçupyan kendisininki de dahil bunun nedenini geçmiş yazılarından birinde “Neye maruz kalırsak onu az çok kanıksıyor ve zihnimizde ‘normal’ durum olarak tanımlıyoruz. Aksi halde zorluklara katlanmak, hayatı verimli bir şekilde sürdürmek çok güç olurdu. Daha güzel hayatların varlığının farkında olmamız bu durumu değiştirmiyor” diye tanımlamıştı.

        Buna da işine gelen bir örnek bularak tercihini rasyonelize etmesi tam da onun gibi birine yakışacak bir tavır olmuş.

        Yine de kızmayın.

        Çünkü aslında doğru söylüyor.

        Ve ben kendi adıma katre şaşırmadım.

        Siz de şaşırmayın.

        Sizin değil yüzde 100'ü bizim

        Sizin değil yüzde 100'ü bizim
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın orada olmasını kendimce önemserim.

        Bürokratik geçmişi nedeniyle, mevcut sistemde devletin çivisinin tam olarak çıkmasının önündeki son engel olarak görürüm kendisini.

        Başbakanlık müsteşarlığı ile noktaladığı bir devlet terbiyesi nedeniyle oradaki varlığı önemlidir.

        Ama yine de onun da zaman zaman “Bu da ne demek” dediğimiz çıkışları oluyor.

        Dün de onlardan biri ile karşı karşıya kaldık.

        Fuat Bey, “Ödenen her 100 TL’lik doğalgaz faturasının 80 TL’sini devlet olarak, hükümet olarak bizler ödüyoruz” demiş.

        Cümleyi okuyunca insan şöyle zannediyor:

        Hükümet üyeleri her kabine toplantısında kendi aralarında para topluyor ve milletin doğalgaz faturalarının yüzde 80’ini ceplerinden karşılıyorlar.

        Hayır Fuat Bey, siz falan ödemiyorsunuz.

        Tam aksine yine biz ödüyoruz.

        Biz kim miyiz!

        Vergi veren vatandaşlar.

        Sizin hükümetinizin ekonomi politikalarındaki yanlışlıktan dolayı aşırı artan enerji fiyatları seçimlerde size fatura ödetmesin diye bizim vergilerimizle doğalgaz fiyatlarını sübvanse ediyorsunuz.

        Bunun parasını da cebinizden değil, bizden alıyorsunuz.

        Eğitime, tarıma kaynak olması gereken vergilerimizle seçmeninizi finanse ediyorsunuz.

        O para “sizin” paranız değil.

        “Bizim” paramız.

        O doğalgazın yüzde 100’ünü biz ödüyoruz.

        Cinayetler kusursuz değil, Emniyet kusurlu

        Cinayetler kusursuz değil, Emniyet kusurlu
        0:00 / 0:00

        İçişleri Bakanlığı ne kadar övünürse övünsün, Türkiye’de ne yazık ki, bazı cinayetlerle ilgili ortada çok kuşkulu durumlar var.

        Bunlardan biri üzerinden 22 yıl geçmiş olan Çağla Tuğaltay cinayeti.

        5 Haziran 2000 tarihinde Şişli’de 14 yaşında bir kız çocuğu tecavüze uğradı ve boğazı kesilerek öldürüldü.

        Geçen zaman içinde sürekli yeni deliller ve son olarak da ciddi DNA bulguları elde edildi.

        Hatta birtakım zanlılar da var.

        Ama kimse kılını kıpırdatmıyor.

        Zanlının kimliğinden ötürü korunduğu vehmi giderek gerçeklik kazanıyor.

        Benzer bir olay ise Dorukhan Büyükışık cinayeti.

        Bu öyle 22 yıllık da değil.

        Dorukhan, emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık’ın oğlu.

        Dorukhan Büyükışık İzmir’de evlerine yakın bir inşaat alanında ölü olarak bulunuyor.

        Adli Tıp, yüksekten düşerek öldüğü yolundaki iddiaları baştan çürütüyor.

        Ancak Emniyet’in incelemesi ya da incelememesi tam bir rezalet.

        Bölgedeki 19 güvenlik kamerasının kayıtlarına doğru düzgün bakılmıyor.

        Olay yerinde bulunan cep telefonundaki parmak izlerinin polis tarafından silindiği Jandarma raporu ile ortaya çıkarılıyor.

        İnşaattaki bekçilerin ve olay yerine çok yakın bir konteynırda yatan işçilerin ifadesine bile başvurulmuyor.

        Mobese kayıtları 2 yıl boyunca incelenmiyor, güvenlik kamerası kayıtları ise siliniyor.

        Olay yeri inceleme raporları dosyaya iki yıl boyunca koyulmuyor.

        Dosyayı okudukça bir cinayet nasıl karartılar ya da polis bir cinayeti nasıl soruşturursa çözemez dersi gibi tam bir felaket ortaya çıkıyor.

        Bu ikisi bildiğimiz, duyduğumuz, basına yansıyan olaylar.

        Kim bilir başka nerelerde, hangi suçlar araştırılmıyor ve hatta belki örtbas ediliyor.

        Asayişi ve güvenliği sadece bir terör örgütü karşısında elde edilen başarılara bağlamak ne yazık ki, milletin güven duygusunu tatmin etmeye yetmiyor.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Durumlara değil ilkelere bağlı olduğumuz zaman.

        Diğer Yazılar