Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Son yılların en başarılı otomotiv grubu hangisi diye soracak olsanız, en azıdan tüketici ya da kullanıcı gözüyle bakarak “PSA” yani Peugeot-Citroen’i bünyesinde barındıran Fransız otomotiv devi diyebilirim.

        Önce Ctiroen’le Peugeot birleşmiş, ardından içlerinden yeni bir marka olarak DS’i çıkarmışlardı.

        Son yıllarda çok başarılı modeller çıkarıyor, Fransız otomobil sanayisini eski öncü ve parlak günlerine taşıyorlardı.

        Benim anlayışıma göre bazı konumlandırma hataları yapıyor olsalar da son derece başarılılardı.

        Bu grubun belki de son yıllardaki en başarılı ürünlerinden Peugeot 3008’i kullanıp, bu köşede epey övgüyle söz ettiğim zaman bazı okurlardan “Ne o reklama mı başladın, avanta mı aldın” sözleri işitsem de, 3008’in o yıl içinde sektörün tüm ödüllerini toplaması ve yılın otomobili seçilmesi ile reklam almadığım ama otomobil işinden anladığım kanıtlanmış oldu.

        Sonrasında PSA grubu gidip Alman Opel’i satın aldı ve tutucu ve hatta biraz da sıkıcı Opel’e de ilk etapta Mocca ile büyük bir gençlik aşısı yaptı.

        Zannederim bu aşı yeni modellerle sürecek.

        PSA yani Peugeot, Citroen ve Opel bir süre önce bir başka dev otomotiv grubu FİAT-Chrysler ile birleşerek Stellantis çatısı altına girdi ve artık büyük bir devin parçası.

        REKLAM

        Bu arada benim çocukluğumdan beri en sevdiğim otomobillerin başında gelen Citroen de bu grubun önemli bir markası olarak, kendi genlerine uygun arayışlar içindeydi.

        Renault ile birlikte Fransız otomobil tarihinin temel taşlarından olan marka, ünlü Traction Avant’ın ardından müthiş bir başarıya imza atmıştı.

        1955 yılında otomobil tarihinin en büyük devrimini yaparak piyasaya çıkan DS 19’dan ve 20 yıl boyunca üretilen DS modellerinden yana Citroen hep öncü ve farklı idi.

        Benim için ise Citroen DS’in tacındaki en değerli mücevher Citroen SM oldu.

        2. Dünya Savaşı sonrası Fransa’da güçlü spor otomobiller üretmek yasa ile yasaklanmıştı.

        Ve çok ağır vergilerle de engelleniyordu.

        O dönemde Fransa’da spor otomobil ya da güçlü otomobil diyebileceğimiz tek şey Facel Vega idi ve Chyrsler’den aldığı hemi motorlarla üretiliyordu.

        Facel’in de piyasadan çekilmesi ile güçlü motorlu Fransız otomobili kalmamıştı.

        Citroen bu alana el attı.

        İtalyan Maserati’dan aldığı 6 silindirli önce 2,6 litre sonra 3 litrelik V motorları tek kapılı bir GT’ye taktı ve otomobil tarihine geçecek bir araç ortaya çıkardı.

        Bugün için komik sayılabilecek 170 beygirlik güç, SM’i 220 km/s sürate çıkarıyor ve dönemin spor GT’leri arasında önemli bir yere konumluyordu.

        Sonrasında CX ve GS, onları takiben XM ve 2006 ile 2012 arasında çıkardığı muhteşem C6 ile müthiş araçlar yaptı.

        Ancak özellikle Alman rakipleri ile artık mücadele edemeyeceğini anlayınca bu segmentten ufak ufak çekildi.

        REKLAM

        Lüks pazara DS’i yeni bir marka haline getirerek dahil olurken, Citroen “paranın karşılığı” bir otomobil olmak üzerine yeni bir anlayışa geçti.

        Ve ne yalan söyleyeyim, bunda da başarılı oldu.

        Önce küçük Monospace’lerle, ardından SUV ve Crossover’larla fiyat kalite orantısında müthiş bir başarı yakaladı.

        Bugün C5 Aircross bu anlamda gerçekten lider bir otomobil.

        Fransa’ya gittiğim zaman kiraladığım otomobiller de genelde küçük Citroen’ler oluyor.

        CİTROEN'İN İLK HAKİKİ ELEKTRİKLİSİ

        Gelelim bugünkü Citroen’imize.

        Bilmem bilir misiniz ama büyük üreticiler arasında modern zamanlarda ilk elektrikli otomobili piyasaya veren Citroen’di.

        Marka 1993 yılında Citroen AX adlı yüzde 100 elektrikli bir otomobili piyasaya çıkardı.

        Araç iyi şartlarda 80 km menzile ve 90 km maksimum hıza sahipti.

        Ama bu markanın ilk elektrik denemesi değildi.

        Öncesinde bir ticari aracı elektrikli olarak imal etmişti.

        Sonra da Citroen Saxo’nun elektrikli olanını satmaya çalışmıştı.

        Bunun yanı sıra Berlin gibi bazı kentlerde küçük elektrikli kent içi araç denemeleri yapıyordu.

        Yakın zamanda ise Ami ile genç ve gösterişli ancak aileler için pek bir anlam ifade etmeyen bir gösteriş yapmıştı ancak bugün anladığımız anlamda, nispeten uzun menzilli elektrikli araç işine Citroen önce iki ticari aracıyla girdi ve şimdi de bugün size anlatacağımız E-C4 X ile binek araçlarda doğru akım rekabetine dahil oluyor.

        PATLAMALININ E HALİ

        REKLAM

        Yeni Citroen C4 X aslında içten yanmalı motor seçeneklerinin yanı sıra bir de elektrikli seçeneği sunan yeni bir Citroen.

        Elektrikli olanın başında bir E harfi var.

        Otomobilin dizaynı bir Citroen geleneği olarak oldukça başarılı.

        E-C4 X'in dış görünümü BMW’nin X6’sı serisiyle hayatımıza giren hafif kambur SUV anlayışının Fransız zarafeti ile birleşip, hafiften fastback’leşmiş hali.

        Oldukça şık, oldukça havalı.

        KİA EV6 kadar olmasa da dikkat çekici bir otomobil.

        Beğenmemek mümkün değil.

        CHANEL'İN ALTINA PAZEN DON

        Ancak kapısını açıp içine girdiğiniz zaman ne yazık ki, bir miktar hayal kırıklığı yaşıyorsunuz.

        O dış görümüne bu iş oldu mu diyor insan.

        Chanel döpiyes, Chanel ipek bluz.

        Altında pazen don.

        Tamam ille Agent Provocateur olmasın, İntimissimi’ye de razıyız ama bu ne!

        Yeni nesil ve yeni bir elektrikli araca binince, benim gibi tutucu olanlar bile biraz modernite, biraz ilerici bir dizayn ve pahalı olmasa da bir şıklık arıyor.

        Ne yazık ki, Citroen E-C4 X’te bu şıklık yok.

        Sakın yanlış anlamayın, C4 X’in içine kötü demek mümkün değil ama yeni değil.

        Elektrikli gibi değil.

        Sıradan.

        Bugün için artık basit kalmış bir gösterge paneli, herkes otomobilin içine neredeyse dev ekran televizyon koyacakken göreceli olarak minik bir multimedya ekranı.

        Çok da başarılı olmayan grafik tasarımlar.

        REKLAM

        Peki iyi taraf yok mu!

        Var elbette.

        ERGONOMİ İYİ

        Bir kere ergonomik olarak şahane.

        Sürücünün ve yolcunun hayatını kolaylaştıracak bir sürü minik detay düşünülmüş ve başarı ile yerleştirilmiş.

        Ön taraf zaten rahat ama arka tarafta hayli geniş bir yolcu mekanı.

        Pırıl pırıl açılabilir cam tavan, ferah iç mekan.

        Bunlar da müthiş.

        Ama 10 yıl geride kalmış bir head up displayi görünce vallahi insanın asabı bozuluyor.

        Bu mu yani diyor.

        Olmasın daha iyi.

        Peugeot da, DS de tüm sektörün belki de en iyi iç mekanlarını yaratan bir grubun elektrik piyasasına ilk girişi sayılabilecek bu aracın içini bu kadar kötü yapması gerçekten şaşırtıcı.

        GÜVENİLMEZ BİR MENZİL

        Gelelim kullanımına.

        Otomobile bindiğim sırada yüzde 85 şarj ile 320 kilometre menzil gösteriyordu.

        Üç sürüş modundan ekonomik olanı seçtim ve otomobilin açma kapama düğmesine basıp canlandırdıktan sonra gaza basarak yola çıktım.

        İlk intiba şimdiye kadar kullandığım elektrikli otomobiller içinde torku en düşük olanın direksiyonunda oturduğumu anlamam oldu.

        136 beygir ve 260 nm’lik bir torku vardı aracın.

        Yeterli miydi?

        Gayet yeterli idi.

        Ancak gaza bastığınız zaman otomobil sanki arkasından bir tutan varmış gibi, çok yavaş hızlanıyordu. Belli ki, eco modu tüketimi azaltmak için ani tork artışını sınırlıyordu.

        REKLAM

        Diğer sürüş modlarında ise tork da güç de son derece yeterli idi.

        E-C4 X ile ilk seyahatim şehir içi trafiğinde 6 km sürdü.

        Ancak 320 km’lik menzil 6 km içinde 40 kilometre azalarak 280’e indi.

        Şaşırdım ama yoğun trafiktendir diye düşündüm.

        Ancak farklı trafik şartlarında toplamda 70 km yaptığımda menzilin 160 kilometreye düşmesi de en az bir o kadar şaşırtıcı idi.

        50 kwh’lik batarya biraz hızlı tükeniyordu.

        Tüketimin asıl sorumlusu ise zannederim otomobilin ısıtma sistemi idi.

        İstanbul’un soğuğunun faturasını batarya ödüyordu.

        Ancak hızlı şarj istasyonlarında 50 kw'lik DC şarjla yüzde 10’dan yüzde 80’e yarım saatte çıkıyordu.

        AC şarjda ise bu süre 7,5 saatti.

        Yine de bataryaların beklenenden hızlı boşalması tedirgin edici idi.

        Otomobilin gidişi ise son derece başarılı.

        Aklınıza gelen tüm sürüş destek sistemlerine sahip olan E-C4 X motor sesi olmadığı gibi rüzgar sesi de fazla yapmayan ve hızını belli etmeyen bir araç.

        Ama zaten ortada çok belli edilecek bir hız yok çünkü otomobilin maksimum sürati 150 km/s.

        Tabii bu açıdan bakıldığında mesela çocuklarınıza almak için ideal otomobil olabilir.

        C4 X'in tüm Citroen’ler gibi müthiş bir süspansiyonu, oldukça başarılı yok tutuşu ve dengesi var.

        Hız delisi değilseniz, kuralları asla aşmıyorsanız sürate takılmayabilirsiniz.

        AVANTAJI FİYATI

        REKLAM

        Citroen E-C4 X'in dış görünümü dışındaki en önemli artısı ise fiyatı.

        Bunca laftan sonra aslında tüm bu eksiklerin bir gerekçesi var.

        Fiyat.

        E-C4 X piyasadaki en ucuz elektrikli otomobil olabilir.

        Saydığımız negatif yönler bir yana, şahane tipine, hiç fena olmayan iç konforuna, havasına, tarzına ve elektrikli olmasına oranla iyi olan fiyatı 900 bin TL civarı.

        Yani en ucuz rakibinin yarı fiyatından da ucuz.

        Öyle fazla uzun yol yapmıyorsanız.

        Şehir dışına fazla çıkmıyorsanız gereksiz bir lüks tutkunuz da yok ise bu fiyat ile bence ideal elektrikli araç.

        İki hatta üç misli fiyatlı araçlarla karşılaştırınca elbette görsel ya da donanımsal eksikleri var.

        Ama ne kadar ekmek o kadar köfte diyorsanız.

        Buradaki oran şahane.

        Bu kadar ekmeğe bu kadar köfte çok bile.

        Diğer Yazılar