Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Nisan sonunda, İngiliz The Economist dergisinin Erdoğan’ın seçimleri kazanmasının kesin olduğunu yazması üzerine kaleme aldığım “Algıya değil, harekete bakarım” başlıklı yazımda şöyle dedim:

        “Bu arada Türkiye’de Erdoğan’ın seçimi kazandığı yolundaki koroya, bir katılım da İngiltere’den, geçmiş yıllarda AK Parti iktidarı tarafından ağır biçimde suçlanmış olan The Economist dergisinden geldi.

        Dergi, Türkiye seçimleri ile ilgili analizinde, Erdoğan’ın kazanacağını iddia etti.

        Bu öngörünün iktidar kanadında memnuniyetle karşılandığından eminim.

        Ama aynı dergi kazanacak tarafın Kılıçdaroğlu olduğunu yazmış olsaydı, bugün Kılıçdaroğlu hakkında iktidar tarafından neler yazılır, neler söylenirdi, onu da sizin takdirinize ya da tahmininize bırakıyorum.”

        Bu konudaki merakımız çok da uzun sürmedi.

        Yaptığı analizin, aslında iktidarın aleyhine olduğunu anlayan dergi editörleri bu hafta durumu toparlamak için, geçen haftaki analizlerinin tam tersini yazarak bu kez de muhalefetin önde olduğunu duyurdular.

        Ve tabii anında benim sorum da yanıt bulmuş oldu.

        Erdoğan kazanacak dediği zaman hiçbir eleştiriye maruz kalmayan dergi, Erdoğan kaybedecek dediği anda bir anda miting meydanlarında “dış güçler” söyleminin sembolü oldu, iktidar yanlısı yorumcular ekrana derginin kapağını getirerek, “İşte Türkiye üzerine oynanan oyunlar” demeye başladılar.

        Hiç kimse “Yahu bu adamlar bir hafta önce Erdoğancı idi" de demedi.

        Peki bunda şaşırtıcı bir şey var mı!

        Elbette ki, yok!

        En azından benim için yok.

        Çünkü bundan tam 10 yıl önce, Başbakan Erdoğan gözlerimin içine bakarak “İçki içen herkes alkoliktir” dediği zaman ben de kendisine “Ama içki içip size oy verenler de var” demiştim.

        O da hiç tereddütsüz “Onlar hariç. Onlar alkolik değil” demişti.

        Mantık bu olunca hayat çok kolay.

        Bir yabancı yayın ya da devlet Erdoğan’ı destekliyorsa Türkiye üzerine bir operasyon ya da dış güç değildir.

        Ama Erdoğan’ı desteklemediği anda aynı yayın, kişi veya devlet "Bu Türkiye üzerine yapılan bir operasyon" ve bunu yapan da “dış güç"tür.

        Yeter ki arkanızda bu mantığı destekleyen milyonlar olsun!

        Batı aslında kimi ister

        Batı aslında kimi ister
        0:00 / 0:00

        The Economist’in ve AB’nin lider ülkesi Almanya’nın “Erdoğan giderse göçmenler gelir” tavrından da anladığımız üzere Batı her ne kadar Türkiye’deki mevcut rejim ve sisteme kızıyor gibi görünse de aslında bu düzenin olduğu gibi sürmesinden yana.

        Bunun kendileri açısından oldukça rasyonel sebepleri var.

        Avrupa’nın ve Avrupa’nın dünyada beraber hareket ettiği ülkelerin Türkiye’de 20 yıldır süren sistemin aynen sürmesini istemelerinin temel nedenlerini sıralayalım:

        1. Bugün Avrupa’nın ve Batı’nın en temel korkusu göç. Başta Suriyeliler olmak üzere Asya, Ortadoğu ve Afrika’dan milyonlarca insanın Avrupa kapılarına dayanması ve Avrupa’nın bunlarla insanlık dışı yöntemlerle mücadele etmeye çalışırken gözlemlenmesi Batı’nın korkulu rüyası. Türkiye, bu göçü kendi bünyesine alıp durdurarak AB’ye büyük kolaylık sağlıyor. Avrupa’ya trilyonlarca dolara malolacak ve sosyal çalkantılar yaratacak bir sorunu, Türkiye’ye birkaç milyar sadaka vererek çözüyor.

        2. Türkiye bu göçü engellemek için yaptığı geri kabul anlaşmasına tek taraflı olarak uymayı sürdürürken, anlaşmanın diğer bir unsuru olan Türk vatandaşlarının vizesiz AB hakkını talep etmiyor. Bu da ayrı bir avantaj.

        3. Türkiye, Avrupa’nın pek de istemediği ama anlaşmalar gereği mecbur olduğu Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda, iktidarın mevcut tavrından çok memnun. Türkiye AB üyeliği istemediği için AB içinde Türkiye’nin üyeliği diye bir korku da yok artık. Onlar ortak Türkiye Pazarı durumu sonsuza kadar sürecek gibi duruyor.

        4. Üyelik konusunda arzulu olmadığımızdan, üyelik koşullarını yerine getirmek için Türkiye’ye verilecek fonlar verilmek zorunda kalmıyor, küçük meblağlar ile Türkiye idare ediliyor.

        5. Türkiye’deki hukuksuzluktan ötürü Türkiye uzunca bir zamandır yabancı sermaye çekmiyor ve bu da AB içindeki yatırımların Türkiye’ye kaymasını ve Türkiye’nin AB içinde daha rekabetçi olmasını engelliyor.

        6. Tam aksine Türkiye’de başta hukuk olmak üzere yatırımların önündeki engellerden ötürü sermaye Türkiye’ye bırakın gelmeyi, Türkiye’den gidiyor. Gittiği yer ise belli.

        7. Türkiye’deki özgürlük koşullarından ötürü Türkiye’deki nitelikli iş gücü, özellikle doktorlar ve başta Savunma Sanayii alanındakiler olmak üzere mühendisler Avrupa ülkelerine göç ediyor. Batı, nitelikli insan kaynağına sıfır maliyetle sahip oluyor. Türkiye’nin kendi öz kaynakları ile en kaliteli üniversitelerinde, en kaliteli mezunları bila bedel Avrupa için hazırlıyor.

        8. Avrupa’nın çok önem verdiği Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynakları konusunda Türkiye Avrupa’nın istediği geri adımı attı. Artık Kıbrıs çevresinde doğalgaz arayan Türk gemisi yok ve Türkiye buradaki Avrupalı petrol şirketlerine yönelik askeri önlemlerini bıraktı.

        9. Yunanistan ve AB’yi çok rahatsız eden Mavi Vatan kavramı artık gündemde değil.

        Hal böyle olunca da Batı’nın “aslında” kimi, neden desteklediğini anlamak da çok zor değil.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Susan Sinan Oğan'ın konuşanlardan daha fazla oy toplamasının nedenini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar