Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kürt meselesinin geldiği yerde, aklıselim olan ile ahmak olanlar ayrışmaya başladı.

        Hep yazıyorum, sürekli söylüyorum.

        PKK’nın başlangıç taleplerinin bana göre yüzde 90’ı, kötümserlere göre yüzde 80’i karşılanmış durumda.

        Onca kan revan arasında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok önemli işler yaptı.

        Üstelik bunları büyük bir cesaretle yaptı.

        En cesur adımları atan da Adalet ve Kalkınma Partisi oldu.

        Buna rağmen sorun çözülemedi.

        Çünkü ortada sorun yok, sorun üreten bir yapı var.

        Bu yapı “Kürt faşistleri”.

        Bunların çatı organizasyonu ise KCK.

        Altına kimi sokarsanız sokun. PKK dahil, BDP dahil ve birtakım sözde sivil toplum örgütleri dahil.

        BDP’nin yemin krizinin arkasında da bu faşist örgütlenme yani KCK var.

        BDP milletvekilleri bir süre kendi aralarında bir uzlaşmaya vardılar.

        İmralı’dan da gelen talimat doğrultusunda Meclis’e gitme ve yemin ederek çalışmaya başlama kararı aldılar.

        Ancak bu karar KCK tarafından “veto” edildi.

        KCK temsilcileri, BDP milletvekillerine giderek “Meclis’e gitmeyeceksiniz. Yemin etmeyeceksiniz” talimatı verdiler.

        BDP milletvekilleri içinden birkaçı itiraz ederek, “Madem Meclis’e gitmeyecektik, neden seçime girdik, bu kadar uğraş verdik?” diye sordu bütün cesaretini toplayarak.

        KCK’nın yanıtı komikti: “Gücümüzü ve etkimizi test etmek istedik.”

        Ve ekledi: “Biz burada dağlarda sürünürken siz gidip orada Meclis’te keyif çatamazsınız.”

        Biz Kürt meselesini konuşur tartışırken, karşımızda yaşını başını almış, uzun yılların siyasi mücadelelerinden gelmiş adamlar ve kadınlar görüyor ve onlardan makuliyet bekliyoruz.

        Aslında iş onlara kalsa makul olunabilecek belki.

        Ama onların hepsi KCK’nın boyunduruğu altında.

        Ve KCK, çoğunluğu çocuk ya da genç denilebilecek kadroların kontrolünde.

        Ve bizim “Kürt meselesinin çözümü için adım atmasını” beklediğimiz adamlar, onların karşısında “el pençe divan” duruyorlar.

        Kürt faşizmi, Türkiye’nin, Kürt’üyle, Türk’üyle önünü kesiyor.

        Yargıtay'ın kararını PKK bozdu

        YILLARDIR Kürt sorununun içinde yoğrulmuş bir dostumla sohbet ediyorduk.

        "Durum bildiğinin ötesinde vahim" dedi.

        Ve bir olayı anlattı.

        Hakkâri'de iki aile, bir arazi

        meselesi yüzünden yıllar önce mahkemelik olmuşlar.

        Konu, arazinin hangi aileye ait olduğu.

        Dava yıllarca sürmüş.

        Sonunda bitmiş, Yargıtay'a gitmiş.

        Onanmış. Karar kesinleşmiş.

        Arazi ailelerden birine verilmiş.

        Ancak davayı kaybeden aile, sonucu kabullenememiş ve Hakkâri'de PKK'ya başvurmuş.

        "Tece Yargıtay'ı bu kararı verdi. Siz ne diyorsunuz?" demiş.

        PKK hiç düşünmeden kararını vermiş: "Tece Yargıtay'ının verdiği karar kabul edilemez."

        Aileler Kandil'e davet edilmiş.

        Dava orada yeniden görülmüş. Ve beklendiği üzere Yargıtay'ın verdiği kararın tam tersi çıkmış.

        Dostum, "Bu devlet Hakkâri'ye dev bir hastane yaptı. Eskiden doktor olmazdı. Hakkâri'de 1 doktor vardı. O hastanede 45 doktor var.

        Beyin cerrahi bile var. Tomografi cihazı bile var. Şimdi bazı dangalaklar özerlik ilanı falan diyorlar. Ulan Ankara'dan para gelmese belediyeler maaş ödeyemez. O hastaneler değil doktor elektrik parasını karşılayamaz"

        dedi.

        Biraz aklı başında Kürt milliyetçileri bile gelinen veya girilen çıkmazın farkında.

        Ama "KCK terörü" herkesi sindirmiş durumda. Aklı başında insanlar konuşamıyor.

        Terörü isteyen Suriyeli Bahoz

        KÜRT dostumla konunun nereye gideceğini konuştuk.

        "Kimse neyin ne olduğunun farkında değil" dedi.

        Dostuma göre İmralı'nın ciddi bir etkisi kalmamış.

        "Ama asıl etkisi kalmayan Karayılan. Türk gazeteciler gidip gidip Karayılan'la konuşuyor. Sanki onun bir gücü varmış gibi. Karayılan sadece kamp komutanı. Asıl güçlü adam bir Suriyeli, Bahoz Erdal isimli Suriyeli. Şu anda terörist faaliyetlerin tamamı onun kontrolünde" dedi.

        Ateşkes sürecinde Bahoz Erdal oldukça "sinirliymiş".

        "Siz Türkiye ile uzlaşmayı, barışı konuşuyorsunuz. Siz uzlaşırsanız, ben ve benim gibiler ne olacak"

        diyormuş.

        Dostum, "Örgüt içindeki yabancı kökenliler gelişmelerin olumluya gitmesinden çok rahatsız. Barzani,

        Karayılan'a 'Artık burada kalamazsınız' diye açıkça söyledi. Kandil eninde sonunda bitecek. Ama Bahoz ve onun gibiler oldukça çatışma ortamı bitmez" diyor.

        "Peki Bahoz'un bu gücü nereden geliyor" diye sordum.

        "Dağdaki adamlar Bahoz'u seviyor. Genç ve ateşli kadrolar, Bahoz Erdal'ın çevresinde. Saldırı emirleri hep ondan geliyor. Çünkü yapacak bir şeyi, gidecek bir yeri yok" diyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kürt faşistlerinin Kürtlere verdiği zararın, Türk faşistlerin Kürtlere verdiği zarardan daha fazla olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar