Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN önemli bir bankacıyla birlikteydik.

        Dünyanın önemli bankalarından birinin Avrupa merkezinde, önemli görevi olan biri.

        Birkaç gündür Türkiye'deymiş.

        Yarı iş, yarı gezme amaçlı.

        "Türkiye ekonomisiyle ilgili gözlem yapmaya geldim" dedi.

        "Oradan yapamıyor musun?" diye sordum.

        "Yapıyoruz yapmasına da olmuyor" dedi.

        Nedenini anlattı:

        "Bizim merkezlerden bakınca Türkiye'nin durumunun hiç de iyi olmaması lazım. Ekonomik durumunuzun iyi olması için hiçbir neden yok. İhracatınız artıyor ama ithalatınız daha hızlı artıyor. Cari açığınız OECD rekoru. Oransal olarak en yakın takipçinizin birkaç katı. Üretimde patlama yaptığınız söylenemez. Bu yıl özelleştirmede başarılı olamadınız. Tabii bunda dünyadaki krizin, daha doğrusu paranın güvenecek yer bulamamasının da etkisi büyük.

        Büyüme rakamınız anormal ama ithalatın burada payı çok. Kur yükseliyor. Hem de hızlı biçimde. Bu yüzden de bizim oradan bakınca ekonominiz sorunlu görünüyor. Fakat gerçek hayatta ekonominizde sorun yok gibi. Kriz yaşamanız lazım ama yaşamıyorsunuz. Bunu yerinde görmek istedim. Çünkü raporlar bu durumu açıklayamıyor."

        Sonra da benim fikrimi sordu:

        "Ekonomist değilsin ama Türkiye'yi iyi bilenlerdensin. Sence Türkiye'de neden kriz

        ekonomik kriz olmuyor?"

        "Korkudan" dedim.

        "Anlamadım" dedi.

        Anlattım.

        "Ekonomist değilim ama bir gözlemim var. Bir krizin başlaması için bu krizi bir şeylerin tetiklemesi lazım" dedim.

        "Doğru" dedi.

        "İşte" dedim, "Türkiye'de o tetik mekanizması çalışmıyor. Tetiğe basmaya kimsenin cesareti yok".

        Şaşkın şaşkın bakınca devam ettim.

        "Başbakan Erdoğan öylesine güçlü bir figür ki, iş dünyası, ekonomi dünyası çekiniyor. Kimse ağzına kriz veya daralma lafını almak istemiyor. Kimse moral bozucu tek kelime edemiyor. Bir iki bakan birkaç ay önce kriz demese de benzer laflar etti, o bakanların o gün bugündür sesi soluğu çıkmıyor. Kayıplara karıştılar.

        Piyasaya yön veren büyük holding yöneticileri, krize uygun pozisyon alarak hükümetin şimşeğini üzerlerine çekmek istemiyorlar. İş icabı gerekmedikçe kimse döviz pozisyonu almaya yönelemiyor. Bankalar, hükümet ve BDDK'nın yakın takibinde, kriz havası verebilecek bir tutum içine girmekten çekiniyor. Bankaların alması gereken tutum, hükümet tarafından belirleniyor.

        Bu bazen piyasa gerçeklerine aykırı bile olsa son birkaç yılda büyük kârlar elde eden bankalar, hükümetin belirlediği tutuma itiraz etmiyorlar. Tüm bunların nedeni çok güçlü hükümet, daha doğrusu çok güçlü Başbakan. Tam olarak anlatmak gerekirse, kriz Türkiye'ye gelemiyor, çünkü Başbakan Erdoğan'dan çekiniyor."

        Bankacı misafirim az kalsın boğuluyordu.

        Öyle bir gülme krizine girdi ki anlatamam.

        "Bu tüm ekonomi teorilerine aykırı bir durum. Ama birkaç gündür yaptığım görüşmelerde aldığım havayı iyi anlatıyor. Bunu rapor olarak yazsam herhalde kimse anlamaz" dedi.

        "Bana sorsan böyle yazardım. Gayet de iyi anlarlar" dedi.

        "Peki sence bu durum sürdürülebilir mi?" diye son sorusunu sordu.

        "Sürdüğü kadar sürer. Bu arada Türkiye büyümeye devam eder. Belki o arada dünya ekonomisi toparlanır. Türkiye de rahatlar" dedim.

        "Bu dediğin bir ekonomi teoremiyse dünya ekonomisi zor toparlanır" dedi.

        Bu sefer ben sordum "Niye?" diye.

        "Başka hiçbir ülkede Tayyip Erdoğan gibi bir Başbakan yok; ne Avrupa'da, ne Amerika'da" diye yanıtladı.

        Ronaldinho transferi

        BELKİ siz duymamıştınız ama Ronaldinho'nun Galatasaray'a transferi bir süredir konuşuluyordu.

        Ronaldinho'yu Galatasaray'a kazandırmak isteyen aracılar, benden bile yardım istediler.

        Başkan Ünal Aysal bu görüşmeleri yaptı ve Brezilyalı yıldızın Galatasaray'a gelme ihtimali yüzde yüze yaklaştı.

        Fakat başkan, bu transferi Fatih Terim'e sordu.

        Terim'in yanıtı dün gazetedeydi:

        "Hayır istemiyorum."

        Terim, "Takımdaki dengeleri bozar" demiş.

        Kulağımla duymadım. Öyle diyorlar.

        Bu durum beni uzun yıllar öncesine götürdü.

        Faruk Süren'in başkanlık dönemine.

        O günlerde yine böyle bir transfer söz konusuydu.

        Faruk Süren, çok önemli bir oyuncuyla anlaşmak üzereydi.

        Fatih Terim'le konuşuyorduk konuyu.

        Terim kızgındı.

        "Galatasaray çöplük mü? Bu adama ihtiyacımız yok. Çok daha önemli yerlere adam almamız lazım. Buna verilecek paranın üzerine üç beş kuruş daha koyup doğru düzgün birini alalım. Ya da kimseyi almayalım. Hiç gerek yok. Başkana bunu söyle. Belki seni dinler."

        Ben de kalkıp Faruk Süren'e gittim.

        Esma Sultan Yalısı'nda bir davette. Galiba Koç Grubu'nun bir davetiydi.

        "Başkan" dedim, "Hoca bu adamı istemiyor. 'Lazım değil' diyor. 'Buna vereceğimiz paranın üzerine biraz daha koyup başkasını alalım. Ya da kimseyi almayalım' diyor".

        Süren o alışık olduğum muzip gülümsemesiyle "Boşver" dedi.

        "Adam istemiyor. Sen niye para veriyorsun anlamadım" dedim.

        "İstemiyorsa oynatmaz. Ben alayım. O oynatmasın. Kulübede oturtsun. Ama bak oturtmayacak. Takıma banko koyacak. O adam Galatasaray'a çok yararlı olacak. Yanılırsam da ilk yanılan olmam. Ben alacağım. Oynatıp oynatmamak onun işi" dedi ve üç gün sonra o futbolcu Galatasaray'a geldi.

        Yıllarca banko oynadı. Üç lig şampiyonluğunda, bir Avrupa Şampiyonluğu'nda en büyük pay sahiplerinden biri oldu.

        Süren'in bu cümlelerinden Ünal Aysal'ın alması gereken dersler var.

        Alabilirse tabii!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Ekibi başarılı kılanın liderler olduğunu unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar