Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN sabah erken saatten itibaren telefonum çalmaya başladı.

        Bilmediğim numaralar arıyor.

        İlkini açtım. BDP Milletvekili Gültan Kışanak'la bir ortak dostumuz.

        "Kızını konu etmişsiniz. Ayıp olmuş" dedi. Epey bir sitem iletti.

        Sonra Kışanak'ın avukatı aradı. Hakarete başlayınca telefonu kapadım.

        Sonra Gültan Kışanak rica etti, "Hepimizin çocuğu var. Bana olan husumetinizi anlıyorum ama çocukları bu işe alet etmeyelim. En azından internet sitenizden kızımla ilgili bölümü çıkarır mısınız" dedi. Çıkardım.

        Oysa yazdığımda bir şey yoktu.

        Kışanak'ın kızının, bir MİT'çinin oğluyla başlaması muhtemel romantik ilişkisinin bu terör belası yüzünden başlayamadan bittiğini yazmıştım.

        Gültan Kışanak ve BDP'liler, "Çocukları malzeme yapmayalım" diye tepki gösterdiler.

        O zaman ben de şunu sormak isterim:

        "Kendi çocuğumuz söz konusu olunca bir aşk hikâyesine malzeme yapılmasından bile rahatsız oluyor, çocuklarımız için üzülüyorsak... Yüzlerce, binlerce Kürt gencini, Kürt anaların çocuklarını dağa, ölüme yollayanlara karşı niye aynı duyarlılığı göstermiyoruz. Göstermiyorsunuz. Kızınızın, yaşıtı bir delikanlıyla olası bir aşk hikâyesinin gazetelere yansıması sizi rahatsız ediyor, üzüyor da, Kürt gençlerinin ve her etnisiteden askerlerimizin ölüm haberlerinin gazetelere her gün yansıması sizi niye aynı oranda üzmüyor. Kızınız için gösterdiğiniz duyarlılığı niye dağa, mutlak bir ölüme gönderdiğiniz gençler için göstermiyorsunuz. Madem Bülent Arınç'ın empatisi hoşunuza gitti. Siz niye biraz empati kurmuyorsunuz. Sizin kızınız canınız, ciğeriniz. Allah ömür versin. Allah mutlu etsin. Bahtı açık olsun. Hepimizin çocukları için.

        Peki ya siz dağa ölüme giden çocukların anneleriyle, babalarıyla niye empati kurmuyorsunuz Sayın Kışanak. Sizinkiler, bizimkiler çocuk da dağda ölenler, öldü bile denilmeden etkisiz hale getirilenlerde birilerinin çocuğu değil mi?

        Yoksa onların ağaç kovuğundan çıktığını mı zannediyorsunuz Gültan Hanım."

        Ben mi doğru söylüyorum, Özdil mi!

        DÜN ben de Göktürk-2 uydusunu yazdım, Yılmaz Özdil de.

        Ben, "Türk mühendislerin yaptığı ilk yerli uydumuz" olmasından ötürü gurur duyduğumu yazdım.

        Yılmaz Özdil ise "Bunun neresi yerli" diyerek dalga geçti.

        Okurların da kafası karıştı.

        Pek çok mail aldım, "Size mi inanalım, Yılmaz Özdil'e mi" diye.

        Yanıt çok basit.

        Onun yazdığı da doğru, benim yazdığım da.

        Arada bir bakış, bir mantık, bir bilgi farkı var. Yılmaz Özdil, "Zaten biz atmadık" demiş.

        Ben onu bir gün önce yazmıştım. "Şimdi de bu uyduları uzaya gönderecek seviyeye ulaşmamız gerek" diye.

        Yılmaz Özdil sormuş, "Göktürk-1 nerede peki?" diye.

        Ben de yazdım. "İtalyanlara ihale edildi, hâlâ yapamadılar" diye.

        Yılmaz Özdil demiş ki: "İçinde kullanılan parçaların çoğu yabancı. Optik sistemleri Kore'den alınmış. Bunun nesi yerli?" diye.

        Yılmaz'ın sorunu tam burada işte.

        Bu uyduyu biz de yapsak, Fransız da yapsa, Amerikalı da yapsa, İtalyan da yapsa içinde kullanılacak malzemeler aynı yerlerden gelecek.

        Mesela içindeki optik malzemeler.

        Ya Almanya'dan gelecek, ya Japonya'dan, ya Kore'den.

        İçindeki bilgisayar çipleri büyük ihtimalle Amerikan INTEL'in, Malezya'daki

        fabrikasında imal edilmiş olacak.

        İçinde çelik parça varsa büyük ihtimalle Hintli Mittal'in Türkiye'deki fabrikasında üretilmiş olacak.

        Plastiği Türkiye'de Azeri Socar'ın Arap petrolünden ürettiği plastik olacak. Nerede yapılırsa yapılsın...

        Zaten artık bir ülkenin malı diye bir şey yok. Önemli olan fikri mülkiyet. Mercedes'in her parçası başka ülkede üretiliyor.

        BMW'nin de, Mercedes'in de arazi araçları AMD'de yapılıyor.

        Peki Almanlar, "Mercedes bizim" demiyor mu?

        Hele hele uydu gibi yüksek teknoloji gerektiren ve ulusal güvenlik açısından önemli olan bir meselede "Benim malım" demek, onun fikri mülkiyetine sahip olmak gerekiyor.

        Göktürk-2'yi Türk mühendisler düşündü. İçindeki bilgileri, "Acaba bizden saklıyorlar mı" diye bir korkumuz yok.

        Heronlardaki gibi şüphelere düşme olasılığımız yok.

        Savaş uçaklarımızda hep kaygılandığımız gibi, "İsrail veya ABD uçaklarına karşı savaşamayız" deme tehlikemiz yok.

        Biz yaptık, biz planladık. Biz işleteceğiz, biz yöneteceğiz.

        Herkes nasıl yapıyorsa biz de öyle yaptık.

        Ama en kıymetlisi, yapan akıl bizim aklımız.

        O uyduda kullanılan parçaların büyük bölümü piyasada satılıyor.

        Hadi Yılmaz Özdil alsın o parçaları, bir tane de kendi uydu yapsın.

        İşletim sistemini de yazdırsın bakalım kolaysa. Dediğim gibi... Onun yazdığı da doğru. Benim yazdığım da. İsteyen onun yazdığına inansın. İsteyen benim yazdığıma. Ben bizim çocuklarla gurur duyuyorum. O utanç duysun.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kendisiyle empati kurulmasından hoşlananlar, başkalarıyla empati kurabildiği zaman.

        Diğer Yazılar