Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AYLAR önce yazdık, pet şişelerde ve damacanalardaki "rezaleti".

        Bir kez yazmakla yetinmedim.

        Bütün bilimsel yönlerini ortaya koyarak haberler yayınladık, sağlık sayfalarımızda diziler yaptık.

        Nelere dikkat edilmesi gerektiğini, tehlikelerin neler olduğunu, damacana ve pet şişelerin nasıl saklanması, nasıl korunması gerektiğini anlattık.

        Ceyda Erenoğlu ve ekonomi servisimiz onlarca aydınlatıcı haber yaptı.

        Bu haberlerin kaynağı ise Türkiye'nin önde gelen profesörlerinden birinin bana yaptığı uyarıydı. (Profesörümüzün isim ve soyadının ilk harfleri A.H.)

        Biz bunları yazınca büyüklüğü sadece adında kalmış gazete başta olmak üzere pek çok gazetede hakkımda, hakkımızda iftira kampanyaları başlatıldı.

        Bu haberleri çıkar uğruna yaptığımız söylendi, yazıldı.

        Ortada bir çıkar yoktu ama olsa bile bunlar haberlerimizin doğruluğunu etkileyecek türde değildi.

        Tam aksine diğer gazetelerin, daha doğrusu bu işe alet olup bizi karalayanların bu işi niye yaptığını, hangi çıkarlar için yaptığını biliyorduk.

        Su firmalarından alacakları üç kuruşluk reklam için halk sağlığını tehlikeye atmakta beis görmeyenlerdi bunlar.

        Nitekim bedelini ödedik.

        Onlar mükâfatlarını aldılar.

        Sektör bize ilanları kesti, onları ise bol bol ilanla ödüllendirdi.

        Umurumuzda değildi.

        Biz bu gazeteyi bir-iki reklam vereni hoş tutmak için yapmıyorduk.

        Bazı salaklar da bu iftiracılara inanıp hakaret mailleri attılar.

        Sonunda gerçek tam olarak ortaya çıktı. Habertürk'ün uyarılarında ne kadar haklı olduğunu, pet şişe ve damacana rezaletinin nasıl bir tehlike barındırdığını herkes gördü.

        Şimdi bize çamur atanlar ne diyecekler çok merak ediyorum.

        Acaba utanacaklar mı, yoksa arsızlığa devam mı edecekler!

        Kazansak haksızlık olur

        LONDRA Olimpiyatları'nda dün nispeten iyi bir gün geçirdik.

        Atlet kızlarımız, yüzümüzü güldürmeye başladılar.

        İnşallah daha da güldürecekler.

        Pazar günü yazdığım, "Bu spor işi bize uymaz" başlıklı yazıma da epey bir mail geldi.

        Hemen tamamı benimle aynı fikirde.

        Bu iş sporcu, sporu seven bir Başbakan döneminde düzeltilmezse bir daha zor düzelir. Aslında çözümler basit.

        Sporda başarının dört ayağı var.

        Birincisi aile, ikincisi okul, üçüncüsü kulüpler, dördüncüsü devlet.

        Aile bu işe inanacak, zaman ayıracak. Okullar buna destek verecek. Kulüpler sporcuları barındıracak. Devlet ise kaynak sağlayacak.

        Bugün en büyük engel eğitim sistemi.

        Gelecek kaygısı, sporda başarı ihtimalinin önüne geçiyor.

        Bunun kolayı var.

        Türkiye rekortmenlerine, olimpik branşlarda Avrupa veya dünya çapında başarılı olmuş sporculara, her fakültede belirli sayıda kontenjan ayrılacak.

        Bu öğrencilere burs vermek mecburi olacak, devlet bu bursları ya karşılayacak veya vergi indirimi olarak yansıtacak.

        Ticaret odaları ellerindeki büyük kaynağın bir bölümünü olimpik branşlarda çalışan kulüplere veya kulüplerin olimpik branşlarına kaynak olarak aktaracak.

        GSGM bu kaynağın yerinde kullanılıp kullanılmadığını denetleyecek, kulüplerin bu tür ödenekleri 5 yılda bir gözden geçirilecek ve bu dallarda başarılı olamayan kulüplerin ödenekleri azaltılacak veya kesilecek, başarılı sporcu yetiştirenlerinki ise başarıya oranla artırılacak.

        Bunları daha detaylı hale getirmek, çoğaltmak mümkün.

        Ama emin olun ki, zor değil.

        Tabii çuvaldızı da kendimize batırmak şartıyla. Medyamız olimpik sporlara ne kadar yer veriyor?

        En geniş spor haberlerini yayınlayan gazete olarak biz bile yeterince bu sporlara eğilmiyoruz.

        Spor Müdürümüz Halil Özer'i her gün bu konuda uyarmama rağmen.

        O da haklı olarak, "Millet futbol istiyor. Biraz da basketbol, gerisi kimsenin umurunda değil" diyor.

        Olimpik sporları sadece 4 yılda bir hatırlayan bir milletin olimpiyatlarda başarılı olması zaten haksızlık olur.

        Hatta ayıp olur!

        Babalık

        CEM Yılmaz'ın Ahu Yağtu ile evliliğinden bir çocuğu oldu. Kemal.

        Allah analı babalı büyütsün. Şansı güzel olsun. Babası gibi "şeker", annesi gibi güzel olsun.

        Kemal'in doğduğu gün İzzet Çapa, Ahu Yağtu'nun babasıyla bir röportaj yaptı.

        Baba Yağtu, torununun doğumunu arkadaşlarından öğrendiğini, hastaneye bile gitmediğini, kendisine çok kötü muamele yapıldığını söyledi.

        Bir babanın serzenişleriydi.

        Yayınladık. Üzülerek.

        Kendi adıma olayın arkasında yatan dramı bilmeden.

        Çünkü babayı düğünde görmüştük, ortada "derin" bir sorun olduğunun farkında değildik.

        Ahu Yağtu bu haberler üzerine konuştu. Konuşunca "berbat" durum tam olarak ortaya çıktı.

        Baba Yağtu ailesini bırakmış, kızını annesi büyütmüştü.

        Yıllardır görüşmüyorlardı.

        Düğüne bile "Ayıp olmasın" diye davet etmişlerdi.

        Baba Yağtu, düğünü bile berbat etmeye kalkışmış ama başaramamıştı.

        Kızıyla yıllardır ilişkisi olmayan bir baba, kızının hayatına başlangıcı dışında en küçük bir katkısı olmayan bir baba, kızının en mutlu gününü bile zehir etmeye kalkışıyordu.

        Kızının hayatından çıkmış, kızı popülaritenin zirvesine çıkınca ortaya çıkarak bu popülariteden pay almaya kalkışıyor, aynı zamanda kızından geçmiş yılların acısını çıkarmaya çalışıyordu.

        Böyle bir baba olabilir mi?

        Böyle birine "baba" denilebilir mi?

        Ahu Yağtu'nun belki de en büyük şansı, böyle bir babanın yıllar önce hayatından çıkmış olmasıydı.

        Düğününe davet etme gafletinde bulunarak tekrar hayatına soktu ve büyük bir hata yaptı.

        En büyük üzüntüm, bizim de bu hataya bir şekilde katkıda bulunmamız oldu. Diyeceksiniz ki, "Madem öyle niye bu haberleri yaptınız"?

        Yılmaz çifti o günlerde magazin servisimizin telefonlarına bir yanıt verseydi ve durumu bilseydik bu haberi yayınlamazdık bile.

        Biz normal bir baba-kız ilişkisinde, babaya karşı vefasızlık var diye düşündük.

        Allah hiçbir babaya, kızına böyle bir kötülük yapmayı nasip etmesin!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Hiç değilse evlatlarımıza kötülük edecek kadar kötü olmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar