Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Vestfalya Barışı, II. Dünya Savaşı ve Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte modern sistem kuruldu. Sistemin en büyük iddiası liberal, kurala dayalı ve demokratik olmaktı.

        Liberal olmalıydı, çünkü sermaye akımları serbestleşmeden ortak rekabete girmek imkânsızdı. Bir kez rekabete girdikten sonra ise kural bazlı bir yarışma sahası gerekliydi. Demokrasi, bunların sonucunda ortaya çıkacak bonustu.

        Kurala dayalı ticareti ve serbest rekabeti sağlamak için birçok kurum tesis edildi. Dünya Ticaret Örgütü ticareti düzenleyecek, Birleşmiş Milletler siyasi sınırları çizecek, Uluslararası Para Fonu (IMF) oyundan çıkanı tekrar ebe yapabilmek için reçeteyi yazacak, Dünya Bankası geride kalanları toparlayacak, NATO zoru temsil edecekti.

        Sistem çalıştı. Batı, kültürü belirledi, ekonomiyi kontrol etti, bilime yön verdi, vatandaşlarını refah içinde yaşattı; şirketleri küreye yayıldılar. Bugün “ilk trilyon dolarlık ABD şirketi hangisi olacak” onu tartışıyoruz. Oysa 1 trilyon dolardan daha büyük milli hasılaya sahip sadece 4 gelişen ülke var. Bu ülkelerde 3 milyar insan yaşıyor.

        Doğu, edilgen bir şekilde ve ucuz işgücü deposu olarak yaşamaya talip oldu. Oyunu nasıl oynaması gerektiğini öğrenmeye çalıştı. Braudel, “Maddi Uygarlık” kitabında eşyanın serüvenini, kabaca “zenginin evinde başlayıp yeterince zaman geçtikten sonra fakirin evinde sona eren yolculuk” olarak tarif eder. Küresel kapitalizm de gelişen ülkeler için böyle olmak üzere. Ne var ki biraz değişerek.

        Lehman Krizi zaten serbestleşmekte olan sermaye akımlarını ultra-serbest hale getirdi. Eksilere giden faizler ve gevşek para politikaları, sermayeyi gelişen ülkelere yaz aylarında dolu, kış aylarında güneş banyosu şeklinde yağdırdı. Makro dengesizlikler arttı. Roketleyip çakılan emtia fiyatları hammadde ihraç edenleri önce kral sonra soytarı yaptı.

        Bir gün Amerika’da seçimler yapıldı. Ertesi gün bu hikâyeyi yazan, yöneten, oynayan ve bilet ücretlerini toplayan kahraman filmi bu sinemadan kaldıracağını açıkladı. Bunun adına sadece ticaret savaşı denebilir mi? Başkan Trump müesses nizamı değiştirmekle tehdit ediyor. Yerine ne koyacak? Belirsiz.

        İran’a uygulanan ambargo daha fazla uranyum zenginleştirmemesi karşılığında kaldırılmıştı. ABD keyfine göre anlaşmadan çekildi. Şimdi Avrupalı şirketlere “İran’a yatırım yapmayın yoksa ceza alırsınız” baskısı yapıyor.

        AB bu haksızlığa yanıt üretemezse, bu iş yakın geleceğin laboratuvarı olur. ABD’nin kuralsız istekleri ve baskısı artar. Bu yıl yaptığı petrol ithalatının % 45’ini İran’dan yapan ülkemiz için de durum ciddi. Ne yazık ki Avrupa “birkaç sığınmacı” yüzünden birbirine girmiş durumda. Fonksiyonları yavaşladı ve yanıt üretemez halde. Merkel’in iktidarı dahi sallanıyor; CDU ve CSU çatırdıyor.

        Ticaret savaşları, bölünmüş Batı ve kendine dayatılan sistemi bu kez kendi ayakta tutmak isteyen Doğu. Türkiye nerede? Bu çok uzun tartışmanın kapısını açık bırakıp küçük de olsa bir fırsattan söz etmek isterim: Ticaret savaşı kaygılarıyla ABD operasyonlarını kısmen kıtamıza taşımak zorunda kalacak şirketler var. Örneğin Harley Davidson. Türkiye bu şirketleri tek tek etüt ederek ülkeye kazanmak için çabalayabilir. Biz minik çabalarla yüzmeye devam etmek zorundayız. Keza bu sistem fazla yerleşik, sallanıyor ve çatırdıyor.

        Diğer Yazılar