Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yeni Ekonomi Programı'nın belki de en çok ilgi çekecek bölümlerinden biri bankalar ile ilgili. Bakan da konuşmasında açıkladı. Yükselmekte olan tahsili gecikmiş alacaklar (TGA) için 'bir yapı' kurulması gündeme gelebilir.

        Nasıl bir süreç işleyecek?

        Bankaların bilançoları masaya yatırılacak. Mali bünyelere ilişkin tespit çalışması yapılacak. Tespiti teşhis izleyecek ve sonunda tedavi belirlenecek.

        Dile kolay ancak pratiği sancılı bir süreç bu.

        Her şeyden önce Türk bankaları Malezya bankaları gibi %70'lere varan kredi büyümesi ile bir çılgınlığı fonlamadılar. 90'ların İsveç'i gibi hisse piyasasında kredili işlemleri fonlayarak da kötü kredileri büyütmediler. 2010 AB borç krizinde olduğu gibi sadece gayrimenkul kredilerinde sorun yok. Sektörlere yaygın TGA portföyüne sahipler. Rus 'kötü banka' uygulamalarında olduğu gibi kamulaştırma baskısı altında değiller. İsviçre'de olduğu gibi finansal istikrarı tek başına, pür bilanço büyüklüğü ile tehdit eden bir banka yok. ABD 2008'den bol türevli ve takip edilemeyen karanlık işlemlere imza atan bankalardan kesitler yok.

        Ne var? Makro ihtiyati tedbirler ile sınırlanmamış döviz iştahı ve yıllarca biriken yabancı para (YP) kredi stoku var. Bugün bankacılık sistemindeki her 2 liralık krediden 1 lirası YP cinsinden. YP / Türk Lirası ise 3 yılda neredeyse 3 katına çıkmış. Şimdi bir likidite baskısı var. Geciken borçlar risk izleme skalalarında sınıf atlıyorlar. Yapılandırma haberleri ve Grup II'deki artışlar bize bunu anlatıyor.

        ***

        Bu bizi nereye götürecek? Bana kalırsa en kritik soru bu. Şeffaflıktaki sorunumuz, yönetmedeki iletişim eksikliğimiz ve birçok göstergemizi gereğinden fazla ve uzun süre bozduğumuzdan sebep beklentiler en kötüsüne fikslenmiş durumda. Bu yüzden güçlü bir stres testi ile en kötüsünün ne olacağını gözler önüne sermek gerekiyor.

        Ardından bir yol belirleyebiliriz. Vergi ödeyenlerin parası bu işe katılacak mı, bankalar sermaye koymak zorunda kalacaklar mı yoksa başka bir yol mu izlenecek... Bunu ancak elimizde bir plan olunca kararlaştırabiliriz.

        Neden?

        Çünkü olası sorunlu kredilerin çokluğu, banka bazında yoğunlaşma ihtimali, sistemik bir tehdit olup olmaması, kamu bankası & özel sektör ayrımının önemli olabileceği gibi olgular var da ondan. Örneğin, %70'i yabancıların elinde olan özel sektör bankalarında bir sorun olursa yabancı ortakla sermaye koymayacaklar mı? Elbette koyacaklar. Olmaz ama yine de konuşmadan geçmeyelim; Güney Kıbrıs'ta %45 batık olmuş ve 'bail-in' yapılarak mudiler bankaya ortak edilmişti. 90'da İsveç'te kamunun para koyarak bankaya ortak olmasını istemeyen SEB sermayelendirmeden vazgeçmişti.

        Tek bir sonuç, takip edilecek tek model yok.

        • a) Bankanın içinde bir komite kurarak sorunlu kredileri buranın yönetmesi b) Banka bazında garanti vererek bilanço üstünde rehabilitasyon c) SPV - Özel bir fon kurularak sistem çapında sorunlu kredilerin buraya alınması d) Kötü banka yapısı ile yaranın temizlenmesi gibi modeller var.

        ***

        Önümüzdeki günlerde farklı tarihlerdeki farklı ülke deneyimlerini yazmaya çalışacağım. Yazının bitip mali bünye tespitinin başladığı şu sıralarda akılda tutmak gereken çok küçük birkaç şey var.

        Banka planının amacı güvenin artması. Hukukun, regülatörlerin buna uygun çalışması elzem. Bir kez bu konu piyasaya düşünce geri çevirmek imkansız olduğu için en optimum sürede bir sonuca gidilmesi ve bunun ehil kişiler tarafından yapılması zorunlu. Çünkü bu iş kolay olmayacaktır, bunu bilelim.

        Diğer Yazılar