Çözüm sürecinde güven bunalımı
PKK terörünü sonlandırmak amacıyla oluşturulan “çözüm süreci”nin geldiği aşama; “güven bunalımı”dır.
Kamuoyunda yapılan değerlendirmelerde “güven bunalımı”nın nedeni olarak “sürecin şeffaf yönetilmediği, Devlet’in müzakerelerde esnek davrandığı, ucu açık noktalar bıraktığı, yapamayacaklarını yapacakmış gibi bir görüntü verdiği...” şeklindedir.
Ayrıca; “analar ağlamasın” sloganı “kalkan” yapılarak “süreç sıkıyönetimi” uygulandığı, ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkının yaratılan psikolojik ortamda kullandırılmadığı, “konuşmayın, yazmayın, eleştirmeyin, sormayın, sorgulamayın, süreç zarar görür...” baskısının arttığı yorumlanmaktadır.
Öte yandan; sürecin “şeffaf” yürütülmediği, açıklamaların tek taraflı olarak Öcalan-PKK ve BDP cephesinden yapıldığı, müzakerelerde mutabakata varılan bazı hususların halktan saklandığı izlenimi ve “Akil Adamlar”ın da “sınırlı” bir “görev tanımı”yla sahaya gönderildiği için soruların cevaplandırılamadığı, bölünme, kaygı ve kuşkularının giderilemediği, vatandaşın tatmin olmadığı görüntüsü hakimdir.
AÇIKLANAN YENİ POZİSYON
Bir yandan “güvensizlik” ortamı belirginleşirken diğer yandan da, tarafların aldıkları yeni pozisyon ve istekleri anlaşılır hale gelmiştir. Öcalan-PKK ve BDP cephesi, “makul” talepleri örtü yaparak gerçek hedefini bugüne kadar gizlemiştir.
Ancak; Öcalan’ın talimatıyla düzenlenen konferanslardan, yapılan açıklamalardan, Lice ve Cizre’de yaşananlardan Öcalan-PKK ve BDP cephesinin asıl amacının, Diyarbakır’da yapılan “Kuzey Kürdistan Konferansı” sonuç bildirgesinde ifade edilen “Kuzey Kürdistan diye tanımlanan Güneydoğu’da federasyon mu, bağımsızlık mı ilan edileceğinin Kürtler tarafından kararlaştırılacağı” hususu ve alternatif devlet yapılanması olduğu ortaya çıkmıştır.
Bu arada; Başbakan Erdoğan, “Akil Adamlar” raporlarının değerlendirildiği son toplantıda “silahlı PKK militanlarının ancak %15’i sınır dışına çıkmıştır, birinci aşama tamamlanmamıştır” dedi.
Buna karşılık; Öcalan, kardeşi aracılığıyla gönderdiği mesajda “benim için birinci aşama 1 Haziran’da bitmiştir. Başkaları için birinci aşama bitmemişse de benim için bitmiştir. İkinci aşamaya geçmek üzereyiz. Bu şartlar içinde benim yapacağım bu kadardır. Bu süreç tek taraflı yürütülmez” ifadelerine yer verdi.
BDP de, Hükümet’e baskı yapmak amacıyla “Adım At” mitingleri yapmayı kararlaştırdı. Gelinen noktada gerçek olan şu; PKK, silahlı saldırılar dışında adam kaçırma, yol kesme, karakollara taciz ateşi açma, örgüte yeni militan kazandırma gibi yasa dışı tüm faaliyetlerini devam ettirmektedir.
ÖCALAN NE İSTİYOR?
PKK lideri Öcalan, çeşitli kanalları kullanarak yaptığı açıklamalarda, örtüyü kaldırarak bugüne kadar gizlediği koşullarını şöyle sıralamaktadır: Sorun çözülecekse Öcalan özgür kalmalı, genel af çıkarılmalı, Kürtçe resmi dil olmalı, anadilde eğitim sağlanmalı, Yüzde 10 seçim barajı yüzde 3’e, hatta yüzde 1’e düşürülmeli, Eyalet sistemine gidilmeli, Kürt toplumu kendi kendini yönetmeli, Asker, polis bölgeden çekilsin, yeni karakol ve baraj yapımları durdurulsun. Buna karşılık Başbakan Erdoğan, “seçim barajı düşürülmez, genel af ve ev hapsi olmaz, yerel özerklik, eyalet sistemi olmaz, sınır güvenliğimiz için karakol yapıyoruz kimseden izin alacak değiliz. Kürtçe resmi dil, eğitim dili olmaz...” diyor. Tüm bu gelişmeler içinde PKK kendisine polis gücü oluşturuyor, sınır dışına çekilmiyor, tersine bölgeye iyice yerleşiyor, yeni militan kazanmayı hızlandırıyor.
Sonuç olarak: Egemenlik hakkı; Devlet’in varlık nedenidir, devredilemez.