Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KÜRT sorununun çözümü için büyük umutlarla adımlar atıldı. Bu tür büyük politik dönüşüm ve stratejik kararlar, beklenti eşiğini yükseltir. Verilen sözlerin gereği yapılmadığında da en kötü senaryoyla karşılaşma riski artar.

        Birçok kez tekrarlanan “Terörü bitirdik, bitiriyoruz” söylemleri 90’lı yılların iddialı çıkışları arasındaydı. Terörün kıskaca alındığı ve bitmek üzere olduğu söylenirdi. Fakat her defasında terör yeniden kendini gösterdi ve bu söylemlerin hayata geçirilememesi toplumda ümitsizliğe ve bıkkınlığa yol açtı. Türkiye’de terör adeta onunla yaşamamız gereken bir kader gibi görülmeye başlandı.

        Daha sonra bu sorunun çözümü için sivil inisiyatif geliştirildi. Sorunun yalnızca güvenlik perspektifinden bakılarak çözülemeyeceği, farklı boyutların da değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varıldı. Kardeşlik projesi olarak tanımlanan bir proje çerçevesinde çözüm süreci içinde olduğumuz ve artık “terörün bittiği” söylemi tekrar sıklıkla dile getirilmeye başlandı.

        Aslında doğru adımlar atıldığında etnik kökenli terör tamamen yok edilemese dahi önleneceğine yönelik inanç doğruyu yansıtıyor. Ancak daha önceki yazılarımda ısrarla tekrarladığım üzere çözümün çözümsüzlük olmaması, umutların yok edilmemesi için somut adımların atılması gerekiyordu.

        Daha çözüm sürecinin başlangıcında sorunun çözümü için siyasal bir koalisyonun ve ulusal bir mutabakatın kurulup başarı ve başarısızlığın herkesçe paylaşılacağı bir stratejinin benimsenmesi gerektiğini söylemiştim. Bu stratejinin yol haritasının ise algı yönetimine değil, alan gerçeklerine odaklanması gerektiğini tekrarla ifade etmiştim.

        Bunları eski yazılara havale ederek tekrara girmeyeceğim. Ancak gelinen aşamada bir durum tespiti yapmamız gerekiyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesi bir süredir neredeyse gün aşırı terör eylemleriyle ilgili bilgi yayınlıyor.

        İki ana kentin (Bingöl ve Diyarbakır) karayolu günlerce kapatılabiliyor. Süreç boyunca militanların yurtdışına çıkması beklenirken, aksine örgüte katılımda büyük artış olduğu görülüyor. Biz çözüm sürecinden bahsederken yaşları 13-18 arasında değişen binleri bulan çocuğun dağa çıktığı ifade ediliyor.

        İktidar partisi milletvekili Ayhan Sefer Üstün, bir sınıfın tamamının öğretmeni tarafından dağa çıkarıldığını anlatıyor. İş makinelerinin yakılması, işçilerin, yolcuların ve devlet görevlilerin kaçırılması ise rutin bir işleme dönüşmüş durumda. Daha birkaç gün önce Mardin’de bir korucu, okulda öğrencilerin gözü önünde örgütün kurşunlarına hedef olarak can verdi.

        Bu manzaranın çözümün bir parçası olduğunu söyleyebilmek olanaksız. Belli ki beklentilerin yükseldiği ve önemli bir fırsata tahvil edileceği konjonktüründönemin ürünlerini devşirmeye çalışan bir örgüt var.

        Yaşananlar ülkenin bir kısmında yaşama, çalışma, seyahat gibi en temel hak ve hürriyetlerin tehlike altında olduğunu gösteren örneklerdir. PKK elindeki imkânları maksimize ederek Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde hükümeti sıkıştırmaya çalışıyor.

        Böylesi bir durumda siyaset aklının Cumhurbaşkanlığı seçim süreci gibi dar bir aralıkta (arkasından da genel seçimlerin 10 ay sonra yapılacağı düşünülecek olursa) nasıl bir çözüm üreteceği önem taşıyor.

        Politikanın sorun çözücü aklı hangi stratejik ve taktiksel hamleleri sahaya sürecek? Başbakan’ın ifade ettiği B ve C planları müphem bir durumdan çıkıp ete kemiğe büründüğünde neleri görmüş olacağız?

        Silahlı seçenek, siyasal seçenekler, yasal düzenlemeler ve İmralı’yla görüşme, müzakere veya pazarlık önümüzdeki günlerde masadaki seçeneklermiş gibi gözüküyor. Ancak en kötü seçenek “mış gibi” yapmaktır. Tarafların birbirlerini kandırmaya çalışmalarıdır. Böylesi bir seçeneği aklımızdan bile geçirmememiz gerekiyor. Hiç arzu edilmez ama eğer tarafların biri diğerini kandırmaya çalışıyorsa en kötü senaryonun bu olduğunu hepimizin bilmesi gerekir.

        Diğer Yazılar