Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        IRAK’ta yaşanan ve Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren son gelişmeler bizleri tarihin Türkiye için neden tekerrür ettiğini sorgulamaya itiyor. Birkaç yıldır içinden çıkamadığımız kuşatılmışlık hissi, daha önce karşı karşıya kaldığımız sorunlardan hakkıyla ders almadığımızın ve onları gerçek anlamda sorgulamadığımızın bir sonucunu oluşturuyor. Musul Konsolosluğu’nun IŞİD tarafından basılması üzerine yaşanan gelişmeler de bu bağlamda ele alınmalıdır.

        Öngörümüz sınırlı, istihbaratımız yetersiz ve alandaki hareket kabiliyetimiz zayıf.

        Kamuoyunun IŞİD’in militan sayısı, hareket güzergâhları ve amaçları konusunda bilgi sahibi olmaması normaldir. Ancak devlet birimlerinin ve istihbaratın bu konuda bilgi sahibi olmaması, konsolosluğumuzun basılması gibi vahim sonuçları doğurur.

        Proaktif değil, daha çok reaktif davranmak zorunda kalıyoruz. IŞİD’in, Musul Konsolosluğu baskınını son yıllarda zararına çokça maruz kaldığımız yanlış öngörü ve istihbarat zafiyeti çerçevesinde ele almalıyız. Çok kısa bir hafıza tazelemesiyle şunları anımsamamız mümkün olacaktır:

        Mavi Marmara olayından ötürü İsrail ile yaşanan kriz, 9 vatandaşımızın yaşamını yitirmesiyle sonuçlandı ve olayın bugüne kadar bir çözüme kavuşturulduğunu söylemek zor.

        Mısır’da Mursi’nin devrilmesi ve Müslüman Kardeşler’in güç kaybetmesiyle sonuçlanan süreçte yanlış adımlar attığımız da ortada. Suriye dosyasının da yine birçok açıdan bu yanlışlar hanesine yazılması gerekiyor. Birkaç ayda gideceğini varsaydığımız Esad rejimi varlığını hâlâ sürdürüyor, hatta önceden sonuçları belli seçimlerle(!) koltuğunu sağlamlaştırdığı dahi söylenebilir. Buna ek olarak; Suriye iç savaşının uzamasının doğurduğu büyük göç dalgası, Türkiye’de her geçen gün daha fazla sonuçları hissedilen bir sancıya dönüşüyor.

        Bu sadece ekonomik maliyetler ve bütünleşme politikaları bağlamında bir sorun değil. Kamp içinde yahut dışında yaşayan, bazı hesaplamalara göre sayıları 1 milyonu geçen Suriyeli göçmenler Türkiye’nin ciddiyetle ele alması gereken bir diğer konu.

        Diğer taraftan muhalefet partileri tarafından dile getirilen “Musul’a gelenlerin ve konsolosluğu basanların bir zamanlar Özgür Suriye Ordusu’ndaki kişilerle ilintili olabileceği” iddiaları da -eğer gerçekseoldukça ürpertici. Bu sorunları çözmek için gerekli politik irade, kurumsal altyapı ve alan uygulamaları birbiriyle koordineli olmak zorunda. Her şeyden önemlisi ilgili konular hakkında gerçek, güvenilir ve açık verilere sahip olmamız gerekiyor.

        Suriyeli mülteciler özelinde kayıtdışı Suriyelilerin rakamları tahminler ve varsayımlar üzerinden şekillenirken; diğer yandan çeşitli kaynaklar da Türkiye’den 2000 cihatçının bölgeye geçtiğini ifade ediyor.

        Güvenlik öngörülebilir olduğu sürece insanların güvende olmasını sağlar ama bugünkü manzara büyük bir belirsizliği ve buna dayalı güvensizliği beslemekte.

        Türkiye sahip olduğu devlet deneyimine, yerleşik kurumlarına ve kurumsal hafızasına rağmen bölgede yaşanan olaylar karşısında bu kadar hazırlıksız yakalanmamalı, gafil avlanmamalıydı. Kimileri, bölgedeki son gelişmelerin çok büyük ve olağanüstü olduğunu söylüyor. Doğrudur ancak unutmamak lazım gelir ki; Ortadoğu bu ölçeklerde olmasa dahi her zaman savaşların, çatışmaların ve kargaşanın yaşandığı öncelikli coğrafyalardan birisi olageldi.

        Bugüne dek karşılaştığımız sorunları okumada başarısız olmamız bizleri sürekli komplo teorilerinin kucağına atarken, bölgede irademiz dışında gerçekleşen menfi olaylara doğrudan maruz kalmamıza sebep oluyor. En azından geçmiş olaylardan ders alarak eski deneyimler üzerinden tedbirler alınabilir. Aksi takdirde mevcut yaklaşım, bırakın hatalarımızı görmeyi, her gün çok daha büyük felaketlerin içerisine düşmemize yol açacaktır. Emin olun.

        Diğer Yazılar