Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇOCUK kalbindeki boşluk, yetişkinliğinde bir şekilde başına bela oluyor. Teoman kendi hayatını yazdığı ‘Fasa Fiso’ kitabında, 2 yaşındayken kaybettiği babasının ardından yaşadıklarını da anlatıyor. Bu kısmı eğlenceli bir dille kaleme alsa da okuyanlar o derin yaraya dokunabiliyor.

        İlerleyen yıllarda, tüm imkânsızlıklara, tüm tembelliğine ve tüm negatifliklerine rağmen Teoman çok istediği gibi ‘rock star’ oluyor olmasına ama içindeki boşluk ne yaparsa yapsın dolmuyor. Hiçbir şey ona yetmiyor. Hep mutsuz, hep depresif, hep kavgacı, hep kusur bulucu…

        ÇOCUKLUĞU VAR, ÇOCUĞU YOK

        ‘Fasa Fiso’ tüm eksikliğine rağmen samimi bir biyografi. Eksiklik diyorum çünkü çocukluğunda derisinin ne kadar problemli olduğunu bile anlatan Teoman’ın kendi çocuğuna ve onunla ilişkisine dair tek satır yok…

        Teoman ‘Fasa Fiso’ için, “İnsanlar bu kitaptan çıktıklarında kendilerini hafif hissetsinler istedim” diyor. Oysa ben kitabı bitirdiğimde hafiflemedim. Tam aksine, insanın kendisiyle kavgasının ne kadar yakıcı ve yorucu olduğunu gördüm. Şöhreti ellerinden kayıp giderken kendisi de kaybolan isimleri hatırladım. Tıpkı Teoman gibi, hiçbir şeyin yetmediği, içinde bir yeri her zaman mutsuz olan sanatçıları... Mutluluğu antidepresan ilaçlarda, alkolde arayanları ve hiç bulamayanları… Jimi Hendrix gibi bir gün kendi kusmuğunda boğularak ölenlerin ve çocukluk yaralarını hiçbir zaman saramayanların acıklı dünyalarını…

        ***********

        CEM KARACA VE ERKİN KORAY’A YAPILAN SAYGISIZLIK

        HEMINGWAY’E göre yazmak, insanın kendini acıtan şeylerin sonuna kadar üzerine gitmesi. Yazabilmek için de cesur olmak gerekir. Kendi gördüğün bir yana, başkalarının sana nasıl baktığını da görmelisin.

        Teoman kitabında kendisini samimiyetle suçlasa ve müzikten ne kadar nefret ettiğini anlatsa da sektörde kendisine nefret duyulmasına yer açan bölümleri geçiştirmiş.

        Biri benim hâlâ aklımda…

        1999’u 2000’e bağlayan gece Taksim’de büyük bir konser düzenleniyor. Konserde 2 dev müzik adamı Cem Karaca ve Erkin Koray’dan sonra Teoman sahneye çıkıyor.

        KENDİNCE İNTİKAM ALIYOR

        Teoman konser sonrası bir röportaj veriyor. Koray ve Karaca’yla aynı sahnede olmanın nasıl bir duygu olduğunu soran gazeteciye şunları söylüyor: “Onların performansını seyredemedim. O gece bir partideydim, konsere de içim kan ağlayarak çıktım açıkçası, çünkü parti çok iyiydi.”

        Hem o gece orada bulunan dinleyicilere hem de 2 büyük ustaya yaptığı bu affedilmez saygısızlığı kendi içinde haklılaştırıyor elbet. Teoman bir TV programında konserle ilgili “Biz kiminle olsa çalarız, fark etmez Teoman’la çalmamız. Biz Ajda Pekkan’la da çalarız” diyen Koray ve Karaca’dan kendince intikam alıyor.

        ‘BENİM İSMİM BÜYÜK YAZILACAK’

        Oysa ki Karaca ve Koray, müzikte henüz birkaç yılını dolduran Teoman’ın “Afişte benim ismim onlardan büyük yazılacak” diye şart koşmasını ve afişe ilk olarak kendi ismini yazdırma ısrarını dile dökmeden o röportajla Teoman’a mini bir ayar veriyor ama bunu kimse anlamıyor; Teoman dahil… Afişte Teoman’ın ismi üste yazılıyor ama bu olay hiç unutulmuyor.

        Not: Kitapta bu hesaplaşma yok ama yıllar sonra Cem Karaca’yla kurduğu güzel dostluğa dair notlar var.

        Diğer Yazılar