Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “DÜNYANIN tüm sırlarına vakıf olmuş büyük bilge yanındaki dostuna dönmüş, az ileride kapısının önünü süpürmekte olan yaşlı komşusunu göstererek ‘Herkes benim önümde saygıyla eğiliyor. Yıllarımı hayatın sırrını çözmeye adadım. Büyük bir bilge oldum. Ama hayatımın hiçbir döneminde şu yaşlı komşumun evinin önünü süpürdükten sonra duyduğu mutluluk hissini duymadım’ demiş...” Öykü üç aşağı beş yukarı böyleydi. Edebiyatın Messi’si Arjantinli büyük yazar Jorge Luis Borges, ‘Olağanüstü Masallar’ kitabında anlatıyordu.

        1922’de Tokyo Imperial Otel’de ünlü fizikçi Einstein’in bir kuryeye bahşiş yerine ‘ileride çok değerlenebileceğini’ söyleyerek verdiği ve kuryenin torunu tarafından 1 milyon 560 bin dolara satılan notlarda yazanları okurken, evinin önünü süpüren o teyze geldi aklıma...

        Teyze, kuryeye verdiği Almanca notlardan birinde, “Başarı peşinde koşmak ve bununla beraber gelen sürekli huzursuzluğa karşın, sakin ve alçakgönüllü bir yaşantı daha fazla mutluluk getirecektir” yazan Einstein’ı görse “Uzun yoldan gelmişsin, geç şöyle otur” deyip soğuk bir şeyler ikram ederdi herhalde...

        BİR BEDENDE İKİ ÖKÜZ

        Mutlu olmak için ‘hayatın sırrı’nı çözmek gibi boş hayallerle cebelleşmiyorum, başarı peşinde koşmaya da takatim yok maalesef!

        Ama ne zaman ‘mutluluk’ için ‘sürekli huzursuzluktan kaçıp’ sakin ve alçakgönüllü bir yaşantının kollarına kendimi atmayı, her şeyi bırakıp gitmeyi düşünsem nefesim daralıyor, göğüs kafesimin üstüne bir öküz oturuyor... Ve bir bedene iki öküz çok ağır geliyor doğrusu...

        Yazar Darius Foroux, ayda 3-4 kez ‘her şeyi bırakmayı düşündüğünü’ söyleyip ekliyor: “Dürüst olmak gerekirse bu bırıkma düşüncesi hep benimleydi. Lisedeyken okulu bırakmak istiyordum. İşe girdim ve bırakmak istedim. Basketbol oynadım, bıraktım. Kendi işimi kurdum, bırakıp bir işe girmek istedim, bir işe girdim, kendi işimi kurmayı hayal ettim...” Foroux, ‘bir şeyleri çözmenin biraz vakit aldığını’ söylüyor: “Henüz bir şeyler başaramadıysan bu senin zavallı bir kaybeden olduğunu göstermez. Bu sadece aradığın şeyi henüz nasıl bulacağını bilmiyorsun demektir. Tek yapman gereken devam etmek. Bırakırsan bulamazsın, öyleyse bırakma!”

        BEDAVA MUTLULUK APP’İ

        Altı üstü iki satırlık formülüne 1.5 milyon dolar ödemek benim ‘mutluluk bütçem’i aştığından, ‘Endişeli Amerika: Mutluluk Peşinde Koşarken Nasıl Sinirleri Laçka Bir Ulus Olduk?’ kitabının yazarı Ruth Whippman’ın ‘mutluluğu’ bulmak için telefonuna ‘Mutluluk App’leri yüklediğini okuduğumda, “Oooo süpermiş” diye düşündüm. Hemen ‘bedava’ mutluluk tüyoları veren bir ‘App’i indirdim telefonuma. “Ulan nihayet şöyle ağız tadıyla mutlu olacağım, hem de beleşe” diyerek hevesle açtığım ‘App Efendi’nin ilk tavsiyesi, “Sabırlı ol” oldu! İkinci tavsiyesini dinlemeden sildim kendisini...

        Geçenlerde gazetede arkadaşlarla ülkemizdeki kitap satışlarının arttığıyla ilgili bir geyiği yazı işlerinin ortasında ordan oraya çevirirken, “Kişisel gelişim, nasıl mutlu olursunuz falan gibi tavsiyeler veren kitaplar çok satıyor” dedi biri...

        Ruth Whippman, Amerikalıların ‘mutluluğun sırrını’ veren, içsel yolculuklara çıkaran kitaplara yılda 1 milyar dolar harcadığını söylüyor. Ve ortalama bir Amerikalının günde sadece 4 dakikasını sosyalleşerek geçirdiğini beliwrtip bir tavsiyede bulunuyor: “Eğer mutlu olmak istiyorsanız daha az yalnız zaman geçirin.”

        Biz ‘mutluluk’ için kaç para harcıyoruz, kaç dakika sosyalleşiyoruz acaba diye düşünürken iyice mutsuz oldum!

        BUDA’NIN MUTLULUK SIRRI

        Yine Borges’in anlattığı ve yaklaşık 2500 yıl önce yaşayan Buda’ya atfedilen bir öyküde ise mutluluk ile mutsuzluk arasındaki fark şöyle anlatılıyor: “Adamın biri savaşırken okla yaralanmış ama oku çıkarmalarını istememiş. Önce oku atanın adını, hangi kasttan olduğunu, okun neden yapıldığını, okçunun oku attığı sırada nerede durduğunu, okun uzunluğunu öğrenmek istemiş. Bütün bunları öğrenmeye çalışırken de ölmüş! Buda, bütün bu olup biteni duyunca, ‘İşte ben insanlara önce oku çekip çıkarmaları gerektiğini öğretiyorum’ demiş...” Foroux’un “Aramaktan vazgeçme” öğüdü, Einstein’ın ‘başarı peşinde koşarken yanı başımızda bize eşlik eden sürekli huzursuzluğa’ karşın ‘sakin ve alçak gönüllü bir yaşantı’ formülü, Whippman’ın ‘çık dışarı kalabalıklara karış’ tavsiyesi ya da Buda’nın ‘kurcalama çek çıkar’ umursamazlığı... Allah’ın belası ‘mutluluk oku’nu kimin attığı, nereden geldiği umrumda bile değil artık! O lanet okun beni kalbimden vurmasını da beklemiyorum, isterse popoma bile saplanabilir... Ben de Tolstoy gibi “Mutluluğum sınır tanımıyor” diye ‘şımarık’ bir cümle kurmak için kıvranıyorum.

        Ve bu cümleyi nerede bulacağımı bilmiyorum. Ne öğütler, ne formüller bir işe yarıyor maalesef...

        Şimdi izninizle bir kez de gidip kapımın önünü süpüreceğim... Size de tavsiye ederim; herkes kapısının önünü süpürürse çok mutlu bir ülke oluruz belki...

        Diğer Yazılar