Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tarihin merak edilen sorularından biridir... Diktatörler, bu kadar çok ve güzel kadını hangi özellikleriyle etraflarında topladılar ve onlara nasıl sahip oldular? Aslında bir tarihçi ve sunucu olan Diane Ducret buna kafa yordu ve “Diktatörlerin Kadınları”nı yazdı. O kadınların o erkeklerle karşılaşmalarını, baştan çıkarma taktiklerini, siyasal rollerini, yatak hikâyelerini ve trajik kaderlerini anlattı. Türkçe’ye Elif Ertan tarafından çevrilen ilk kitapta (Destek Yayınevi) Lenin, Mussolini, Stalin, Hitler, Salazar,Mao, Çavuşesku ve Bokassa ile kadınları anlatılıyor... Henüz çevrilmeyen ikinci kitaptaysa çoğunu 20’nci yüzyılın sonundan tanıdığımız Castro, SaddamHüseyin, Humeyni, Miloseviç, KimJong-il ve Bin Ladin ile kadınları var. Ducret ilk kitap için haliyle arşivlerden faydalanmış; ikinci kitap içinse şahitlerle konuşmuş: Çocuklar, arkadaşlar, danışmanlar, doktorlar, korumalar, şeyhler, eskimetresler,muhalifler... Kendisi bir tanıtımturunda olduğu ve Avrupa’yı dolaştığı için e-posta aracılığıyla konuştuk. Ve bize dair sorular sorduk. Özeti aşağıdadır...

        ‘FİNGİRDEĞİ DE VARDI, DANIŞMANI DA’

         Sylvia Plath’ın “Her kadın bir faşiste tapar” sözü doğrumuymuş?

        Kadınlar gücemi tapıyor? Allah’tan hayır! Buna karşın diktatörler, baştan çıkarıcılıklarıyla kadınları bağlamayı bildiler. Aslında farklı gerekçelerle erkekleri de baştan çıkardılar. Kitabım, diktatörlerin kişiliklerinin incelenmesinde tarihsel bir boşluk olduğunu gösteriyor. Zayıflıkları olan insanlardan söz ettiğimizi, en büyük defolarının da kadınlar olduğunu unutuyoruz. Hitler’in, Rolling Stones ve Beattles’a gönderilen fanmektuplarının toplamından daha çokmektup alan bir “baştan çıkarıcı” olduğunu keşfettiğimdemeselenin önemini anladım.Mussolini, çoğunluğu kadınlardan olmak üzere ayda 30 bin civarındamektup alıyordu. Nasıl oluyor da bu yıkıcı adamlar böylesine baştan çıkarıcı oluyor? İşte 20’nci yüzyıl tarihine sormak istediğim buydu. Ve o kadınların portresini çıkarmak istedim.

         Diktatörlere tapan kadınların ortak noktası neydi?

        Hepsi çok farklıydı. Eva Braun ya daMussolini’ninmetresi Clara Petacci gibi genç, güzel ve fingirdek kadınlar; Elena Çavuşesku ya da Mao’yu iktidara taşımak isteyen karısı Jiang Qing gibi iktidar kadınları; Mussolini’ninmetresi ve danışmanıMargherita Sarfatti gibi zengin ve eğitimli kadınlar... Ortak noktaları kendi hayatlarından çok bir diktatörü sevmeleri ve aşkları için her şeye hazır olmalarıydı. Çoğunun diktatörle ölüme giden trajik bir sonu oldu ya da Nadya Stalin gibi hayattan çekildiler.

        ‘HUMEYNİ HEPSİNDEN SEVECENDİ’ 

        Diktatörler kadınlarıyla yalnızken nasıldı? Yine diktatör gibi mi yoksa kedi gibimi?

        Kişiliğine göre her diktatör kadınlarına farklı davrandı.Mesela Hitler’in kadınları fiziksel olarak elde etmeye değil zihinsel olarak çevresinde tutmaya ihtiyacı vardı. Lenin için de fiziksel aşk önemli değildi. Aynı zamanda siyasi danışmanları olan karısı vemetresiyle çok güçlü bir entelektüel hikâye yaşıyordu. Buna karşınMussolini, kadınlarla sayısız gizli ilişki kurmaktan kendini alıkoyamıyordu. Pek çok kadını vardı; tıpkı Berlusconi gibi!Mao ve KimJong-il, aynı şekilde, özellikle dansçılar olmak üzere çok sayıda genç kadını tüketti. Birçoğu kadınlarına çok âşık olmuş, çok sevecen davranmışlardı.Miloseviç ya da SaddamHüseyin gibi... 

        İslamcı, Hıristiyan, sağ ve sol diktatörler arasında fark varmıydı?

        İslamcı diktatörlerin eşleri, sağcı ya da solcu diktatörlerinkinden daha kötümuamele görmedi. Her vakada, hemözel hayattaki hemde kamudaki rolleri eşlerinin ideolojilerinin gerektirdiği gelenekçe belirleniyordu. Mesela Fidel Castro’nun kadınlarından biri hamile kaldığında çok ağır koşullarda ve vahşice kürtaj olmuştu. Onun kadınlarının çoğu özgürdü ama tehditleremaruz kalmışlar vemutlaka bir gün terk edilmişlerdi. Stalin sürekli karısını aldatır, terk eder, alkol aldığında herkesin önünde ona küfrederdi.Mao kendi karısının kafasının kesilmesine neden olmuş ve toprağa verilirken bile gitmemişti. İkinci karısı aldığı yaralarla yalnız ölmüş veMao onunla da ilgilenmemişti. Oysa Ayetullah Humeyni, karısına karşı çok saygılıydı. Evde bulaşıkları yıkıyor, çocuklara yemeklerini yediriyor ve karısına aşk dolu çok güzelmektuplar yazıyordu. Ama karısının kamusal alandaki özgürlüğü kısıtlıydı. Hitler de Eva Braun’a ya da diğer fetihlerine kötü davranmıyordu ama onları politikanın dışında bırakıyordu.

         Bu diktatörlerden iktidarını kadınlarıyla paylaşan oldu mu?

        Bazıları evet. Nikolay Çavuşesku’nun rejimindeki iki numaralı isimkarısı Elena’ydı. Uluslararası bir bilim kadını olan güçlü bir karakterdi.Miloseviç Sırbistan’ın siyasi hayatını karısıMira Markoviç ile paylaşıyordu ki bu kadın, dönemin en güçlü partisini yönetiyordu.Mao’nun dördüncü karısı Jiang Qing, kendi tanımıyla bir “iktidar köpeği” idi ve eşi öldükten sonra yerine geçmeyi hayal ediyordu. Ama sonu hapis oldu.

        ‘BATI’YI BU KADINLARLA BAŞTAN ÇIKARDILAR’ 

        HüsnüMübarek’in karısı Suzan veya Beşar Esad’ın eşi Esma... Çağımız diktatörleri Batılı görünümlü kadınlarını bir reklam faaliyeti olarak mı kullandı?

        Bu diktatörlerin modern eşlerinin, rejimin kardeş yüzünü göstermek için Batı medyasında çok göründükleri doğru. Onları Batılı tarzda giyinmiş ve gülerken gördük hep. Bu bizi gerçek siyasi problemlerden uzaklaştırmamalı. Bizde, devlet başkanlarının kadınları kendilerini çok gösterir; televizyonlarda, dergilerde, gazetelerde hep vardırlar.Mesela Fransa’da da François Hollande’ın kadın arkadaşı Valérie Trierweilermerak konusu. Amamedyada görünmek dışında bu kadınların bir siyasi gücü yok. 

        Esma Esad Suriye’nin Batılı yüzüydü ama katliamlara ses çıkarmamakla suçlanıyor...

        Esma Esad’ın Saddam’ın karısı Sacide’yle benzer yönleri var. Sacide, Irak Savaşı boyunca uçağa atlayıp alışverişe gidiyor ve lüks açlığını doyuruyordu. O da eğitimli, feminist, modern ve özgür bir kadın olarak sunulmuştu. Diktatörlerin kadınlarınınmedyatik imajları ve yaptıkları hayır işlerinin tanıtımı, bu rejimlerin Batılı demokrasileri baştan çıkarma stratejisinin bir parçasıydı. Diğer yandan baktığımızda, Suriye’yi bayan Esad yönetmiyor. Onun olmayan bir suçu ona yükleyemeyiz. O hâlâ çok korkunç bir durumda yaşayan bir eş ve anne.

        ‘SARKOZY-BRUNI ÇOK MEDYATİK’ 

        Diktatörler kadın düşkünüydü, tamam... Peki ama çok sayıda Batılı politikacı da aynı karaktere sahip değilmi?

        Bu, diktatörlerin sadakatsizlikleri üzerine kurulu bir kitap değil. Humeyni, Çavuşesku,Miloseviç gibi pek çoğu hayatları boyunca tek bir kadına sadık kaldılar. 

        Osmanlı sultanları da diktatör müydü sizce? Ve Haremhakkında ne düşünüyorsunuz?

        Ben diktatör kavramını sadece 20’nci yüzyılı düşünerek ve Uluslararası Adalet Divanı’nın tanımlarını dikkate alarak kullanıyorum. Bu kavramı geçmişe uyarlarsak bütün Fransız kralları da diktatör olurdu.Mesela Napolyon için ne diyelim? Sultanlar geniş imparatorluğun otoriter şefleriydi ve haremsistemi çok etkili bir diplomatik yapılanmaydı. Bu çok gelişmiş diplomasi sayesinde Osmanlı İmparatorluğu hiçbir zaman düşmanının karşısında titremedi. Şurası gerçek ki, diplomatik özel görevliler olarak bu kadınların ülkenin barışı ve güvenliğinde çok başat rolleri vardı...

        Siz kendi hayatınızda nasıl bir erkeğe âşık olursunuz?

        Seveceğimerkek nazik ve iyi yürekli olmalı. 

        Türkiye’ye gelecek misiniz?

        Maalesef daha önce Türkiye’ye gelmedim. Ama İstanbul’a Orient Ekspres’le gelip imparatorluk şehrinin dönüşümünü görmek isterdim...

        ‘ATATÜRK AVRUPALI ÇAĞDAŞLARINDAN FARKLIYDI’

        “Avrupa’da pek çok liderin kendi ideolojilerini ve fetihçi ordularını dayatmak için iktidar oluşturdukları, kadınları geleneksel rollere mahkûm ettikleri bir dönemde Atatürk, Sevr Anlaşması’nın şartlarına boyun eğmeyen bir zemine iktidarını kurdu. Fransız İhtilâli’nin fikirlerinden esinlenip diğerlerinin aksine kadınlara oy hakkı verdi ve modern bir rejim meydana getirdi. Ülkenin tam bağımsızlığı için eski rejim ve dış güçlerle bir kopuş istedi. Bunun muhalefeti ve çok partililiği yasaklayarak yapılmasına üzülebiliriz tabii...”

        ‘20 YIL SADDAM’A DAYANDIKTAN SONRA...’

        “Saddam’ın doktoru bir anekdot anlatmıştı. Bir gün Sacide’nin bir benini alırken onu uyuşturmayı unutur. ‘Canavarca canınızı acıtacaktım’ der. ‘Saddam’a 20 yıldan fazla dayandıktan sonra insan bir şey hissetmiyor’ cevabını alır. Ama Saddam Hüseyin kadınların hiçbir isteğini de geri çevirmezdi.”

        TARİH PROGRAMI HAZIRLAYIP SUNUYOR

        Diane Ducret 1982’de Belçika’nın Anderlecht kentinde doğdu. 2006’da Sorbonne Üniversitesi Felsefe Tarihi bölümünden mezun oldu. 2011’de “Diktatörlerin Kadınları”nın ilkini yayımladı. 100 binden fazla sattı ve 20 dile çevrildi. Şimdi Türkçe’de. Ducret, televizyon kanallarında tarih programları hazırlayıp sunuculuk da yapıyor.

        Diğer Yazılar