Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Bize en çok bu soru soruluyor artık: Bu aralar kendimi iyi hissetmek için ne okumalıyım.”

        İstanbul’un hatırlı semtlerinden birinde Korona günlerinde hâlâ açık kalmaya çalışan prestijli kitapçının cephedeki ismi Gonca, böyle söylüyor. “En çok sorulanlar” bâbında ise aklına ilk gelen kitap şu oluyor: “Hayatı Yeniden Keşfedin.”

        Kitap, Jeffrey E. Young ve Janet Klosko imzalı. Hayatını yeniden keşfetmek isteyenler internetten veya kitapçıdan ortalama 30 TL’ye sahip olabiliyor. Belli ki “Evdekal”maktan veya aynı “Evdekal”anlardan sıkılmış, dönemlik virüs derdini bir virüs gibi tüm hayatına yaymış olanlar teveccüh ediyor. Otomatik vaatlerle kendine yol çizebileceğini düşünenler, insanın cennet ve cehennemi beraberinde götüreceğine inanmayanlar… Bakın ne öneriyor iki yazarımız:

        “Aşırı vicdan ve hayır diyememek yüzünden kendi ihtiyaçlarınıza sıra gelmiyor mu?

        Terk edilmekten korktuğunuz için ilişkilerde çok mu altta kalıyorsunuz?

        Sağlığınızı kaybetmek, aklınızı kaçırmak, parasız kalmak, uçağa binmek gibi korkularınız yaşama sevincinizi yok mu ediyor?

        Hayatınız işleri yetiştirmeye çalışmakla mı geçiyor?

        Tatmin etmeyen ilişkiler, evhamlarla dolu bir hayat, nedensiz yere diğerlerinden aşağı hissetmek. Bütün bunlar fark etmeden kabul ettiğimiz inanışlarımızı değiştirerek çözülebilir. Bu kendi kendine zarar verici düşünme ve hissetme kalıplarına şema adı verilmektedir.

        ‘Hayatı Yeniden Keşfedin’ mutluluğa ulaşmanızı engelleyen bu girdaplardan nasıl kurtulacağınızı gösteriyor…”

        Bu, Korona-Karantina-Evdekal günlerinde satışı artmış self-help kitaplardan sadece biri. Rutin zamandan farklı olarak, bu tür kitapların bugünlerde yok sattığını bu yazıyı yazmak için konuştuğum yayıncı, kitapçı, bilirkişiler ve listeler söylüyor. Virüsü henüz tam keşfedemeyen insanlık, bu süreçte kendini keşfetmek konusunda kararlı görünüyor. Lâkin insandan insana yayılan yeni virüs bu olmasın?..

        “İLGİ EBEVEYNLİK KİTAPLARINA KAYDI”

        Geçenlerde yaptığımız söyleşide Evdekal sürecinin “yeniden anne-baba olabilme sınavı”na dönüşeceğini söylemişti Gündüz Vassaf. Çünkü özellikle çalışmaya mecbur olan anne-babalar uzunca zamandır çocuklarını bakıcılara ve yuvalara teslim etmiş, çocuklar anne-baba eğitiminden yoksun kalmıştı. Kimi anne-baba da “zaten psikoloğa gidiyor, yuvada şunu şunu öğreniyor, evde ne yaparsa yapsın yeter ki benim huzurumu bozmasın” rahatlığındaydı. Vassaf’a göre Koronavirüs sayesinde “yeniden anne-baba olmaya” fırsat doğmuştu. Oyun yaratmaya, hikâye anlatmaya…

        Peki öyle mi oldu? Satışı artan bir başka kitap, sanki tersini söylüyor: “Kasmadan Annelik.” Daisy Waugh imzalı bu kitap, yayınevinden aldığım bilgiye göre önceki aylara oranla iki, hatta üç kat fazla satmış son bir ayda. Eğer “Evdekal”an annelerimiz ismine bakıp alıyorsa fena; Vassaf’ın bahsettiği sınavda bütünlemeye kalınmış demektir. Ben karar veremedim. Tanıtıma bakıp siz karar verin:

        “Çocukları uyanıkken ve etraftayken kendini hep görev başında varsaydığı için onlar uyuduğunda mesaisi bitmiş gibi hisseden ebeveynleri,

        Yorgunluktan bitap düşmüşken bile buhar makinesinde ‘organik’ sebze pişirmeye ve dondurucuya atmaya çalışan anneleri,

        ‘Dünyayı durdurun, küçük kralımız kendini ifade edecek’ tarzı ebeveynlik yaklaşımının sonuçlarını eğlenceli ve rahatlatıcı bir dille anlatıyor ve kendinizi suçlu/yetersiz hissetmeden, ‘kasmadan’ keyifli bir ebeveynlik yapabilmeniz için sizi teşvik ediyor…”

        Kitabın yayıncısı Tara Kitap. “Kadınlar için kadınlar tarafından kurulmuş ilk yayıneviyiz” diyor kurucu Selcen Gür. Ona göre karantina süreci en çok kadınların günlük hayatını etkiledi. Haklı da. Ev kadını da olsa, çalışsa da evin esas sorumlusu kadın görüldüğü için evde geçirilen zamanların yükü de onlarda: “Yemek, temizlik gibi rutin ev işlerinin yanı sıra çocuklarla ilgilenme ve onların kaliteli vakit geçirmelerini sağlama konusunu da halletmeye çalışan annelerin yükü daha ağır. Durum böyle olunca karantina süreci web sitemize gelen kitap siparişlerindeki tercihleri etkiliyor. Daha önce romanlara yönelen siparişler, bu süreçte daha çok ebeveynlik kitaplarına kaydı.”

        “KARŞI KONULMAZ KADIN OLUN”

        Aslında bahsettiği, yine self-help/kişisel gelişim kitapları. 17 Mart-17 Nisan arasında satışının ikiye, üçe katlandığını söylediği diğer kitaplar “Çocukların En Çok Sorduğu 50 Soru” ve “Kaçıncı Çocuksunuz.” Adları üstünde, belli ki evde çocuklarıyla kalmak durumunda olan anneler, bir çıkış yolu arıyor. Bu süreçte hep çocuklarını düşünecek halleri yok. Aynı yayınevinin 17 Mart -17 Nisan arasında patlama yapan en önemli kitabını söyleyelim: “Karşı Konulmaz Kadın Olun.”

        Marie Forleo’nun yazdığı kitap sizi bir saat içinde, daha cazibeli, ışıltılı ve arzulanan bir kadına dönüştürmeyi vadediyor. “Kaç yaşında olduğunuz, kaç kilo olduğunuz ve ne iş yaptığınız hiç önemli değil... Bu kitap size hayatta ve aşkta kazanmanın sırlarını anlatırken, 'arzulanan kadın' olmanın formülünü veriyor. Bırakın içinizdeki enerji dolu harikulade kadın, erkekleri mıknatıs gibi kendine çeksin!..” Virüsü fırsata çevirmek isteyenlerin seçimi sanırım.

        Çocuk bakım kitaplarına ilginin arttığını Doğan Kitap Yayın Yönetmeni Cem Erciyes de söylüyor. Yayınevinin “Anne Baba Akademisi” serisinin çok iyi sattığını vurgulayan Cem, “Şaka gibi ama ‘Ağlamalar ve Öfke Nöbetleri’ kitabımız tükendi, yeniden bastık” diyor. Aletha J. Solter imzalı kitabın çok satması, anne babaların küçük çocuklarıyla başlarının belada olduğunu gösteriyor olmalı. Kitapta anlatılan ve çözüm aranan sorunlar şöyle: Çocuğunuz ağlayarak aslında ne anlatmak ister? Ağlamaya ihtiyacı olduğunu nasıl anlarsınız?

        Öfke nöbetlerinin anlamı nedir? Çocuğunuz ağlamalarını bastırmayı nasıl öğrenir?.. Durum cidden kötü galiba ve ebeveynler bakıcılarını şiddetle özlüyor olmalı. Ama bir çıkar yol bulanların sayısı da artıyor herhalde. Çünkü online satışta en büyük artış farkı çocuk kitaplarında görülüyor. Çocukların okuyacağı eğitici kitaplar, hikâye ve boyama kitaplarında; hatta Cem’e göre, çocuk dergilerinde de.

        Gündüz Vassaf, “Şu an ben bu çocuğu neden yaptım, diye düşünenler de vardır; eyvah, ne yapacağım, bu çocuktan sorumluyum, ona göre davranmalıyım diye düşünenler de” demişti. Bu iki yönlü artış, bunun işareti.

        DIŞARDA KAYBETTİ, İÇERDE BULDU

        Evet, başta da bahsettiğimiz gibi özgür günlerde sokakta kendini kaybeden insanımız, evde kapalı kaldıkça dar alanda kendini aramaya başladı. Bu çerçevede hem kitapçı hem online satışlara baktığımızda, psikoloji/felsefe kitaplarında da ayrı ve ciddi bir hareketlenme görülüyor. Bu tespiti yaptıran dört kitabın ismini Gonca veriyor: “Kendin Olmanın Dayanılmaz Hafifliği,” “İnsanın Anlam Arayışı,” “Hızlı ve Yavaş Düşünme” ve “Şimdinin Gücü.”

        İlki, Klinik Psikolog Ferhat Jak İçöz imzalı. “Daha uyanık yaşadığınızda çok çekici, reddetmesi zor, dayanılmaz bir hafifliğe ulaşacaksınız. Kendin olmanın o şahane ve dayanılmaz hafifliği” diyor. İkinci, dünyada 15 milyondan fazla satan, geçen yüzyılın önemli psikiyatrlarından Viktor Frank’ın kitabı. İnsanı insan yapan şeyin peşine düşen Frank, yaşama yönelik tutumumuzda temel bir değişime ihtiyaç duyduğumuzu vurguluyor: “Yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyor...” Üçüncü, Daniel Kahneman imzalı ve biraz daha pragmatik. Sezgimize ne zaman güvenip güvenmeyeceğimizi ve yavaş düşünmenin ne zaman daha iyi olacağını anlatıyor. İş ve özel yaşamımızda seçimlerimizi nasıl yaptığımızı ve başımıza sık sık dert açan zihinsel hatalardan korunmanın farklı tekniklerini gösteriyor. Sonuncu kitap hani şu mistik öğreti diyeceğimiz tarzda. Bestseller olmuş bu sebeple. Yazarı Eckhart Tolle, “Bilincimizde ve yaşamımızda mucizevi bir değişim yaratabilecek evrensel bir öğreti sunuyor” imiş. Bu kitaba ülkemizdeki yabancılar da ciddi ilgi gösteriyormuş.

        İthaki Yayınları’ndaki yetkililerin tespiti de son günlerde felsefe, psikoloji benzeri kurgu dışı kitapların satışında daha hızlı yükseliş olduğu yönünde. “Toz,” “Cam,” “Kitaplık” ve “El” gibi kitapların yer aldığı felsefi mikro tarih diye tanımlayabileceğim Minima Serisi de aynı şekilde ilgi görüyormuş.

        EVDE KAL,YETİNME, EV DE YAP

        Bunu Darian Ledar’ın “El” kitabında okumuştum ve gün geçtikçe doğruluğuna daha da inanıyorum. İnsan, kendi iyiliği için tarih boyunca elini o ya da bu şekilde meşgul etmek durumunda kalmış. Elin hareketi, psikolojik ve fiziksel olarak hem zihni hem de dili bütünleyen bir hareket zira. Karantina ve yasak günlerinde eve mahkûm insanımız da bir yandan kafasını meşgul etmeye, yeni anlamlar üretmeye çalışırken bir yandan da ele gelir bir şeyler yapmaya çalışıyor. Son bir ayın en çok satış patlaması yaşayan kitapları da, önceden yüzüne bakmadığımız hobi ve evde üretim kitapları zaten.

        Mandala türü büyüklere yönelik boyama kitaplarının bir aydır daha çok ilgi gördüğü ortak tespit. Benim benzer klasmanda değerlendirdiğim yoga kitapları için de aynı şey geçerli. Ama bununla sınırlı değil “el” mevzusu.

        Dışarıdaki üretimi kısıtlanan insanımız hem bir tür meşgale hem de ev ekonomisine katkı mahiyetinde temel ihtiyaçlarını evde yapmaya başladı. Bunların başında da ekmek geliyor. Haliyle online’da ekmek yapımı kitaplarının patlama yaptığı günler yaşıyoruz. Aralarında yabancı olanlar da var ama bunların başında biri çok rağbet görüyor: “Karakılçık: Ekşi Mayaya Dair Her Şey.”

        Taha Dinç’in yaklaşık 200 TL’lik kitabı çoksatanlar listesinde ve zor bulunuyor. Ekmeği yaptınız, yanına ne yiyeceksiniz? Bunu da düşünmüş karantina insanımız. Ben Hartman’ın “Pratik Sebze Yetiştiriciliği Rehberi” online’da efsane olmuş durumda. Az ya da çok olsun, bir miktar toprağı olan herkes ya şimdi üretmek için, ya da belki bir gün üretim durur, felaket gelir, aç kalırım korkusuyla kendi sebze meyvesini üretme peşinde anlaşılan.

        “Şehirde Kompost”un yaşadığı satış patlaması da benzer saikin ürünü. Arka bahçesinde tavuk besleyenler, balkon arıcıları, çatı çiftçileri ve ortak bahçecilik yapanların yanı sıra şehirde yaşayıp mutfak ve bahçe atıklarıyla kompost yapanlara dönük bu kitap. Yazarı Rebecca Loui de bu işin piri ve belli çevrelerde efsane olmuş zaten.

        Şehirde, evde kalan insanlar gerçekten bunalmış ve “kaçış”ın planlarını daha ciddi yapar hale gelmişler sanki. Ekmeği evde yapmakla, sebze meyveyi balkonda yetiştirmekle yetinmeyecekler anlaşılan ve bir gün gidecekler. Melih Aşanlı’nın “Geleneksel Yapı Teknikleri” kitabı da son günlerin yükselen değeri. Aşanlı, kendisi gibi kırsala yerleşen veya yerleşmeye niyetli olanlar için hazırladı bu rehber kitabı. Arazi, toprak ve arazinin neresine evinizi oturtacağınızdan başlayarak, malzemeleri sınıflandırarak, temelden çatıya kadar evinizi inşa etmenizi yahut ustaları yönlendirmenizi sağlayacak bilgiler veriyor. Yeni bir kaçışın ayak izleri bunlar, kesin.

        İLK AKLA GELEN SALGIN ÜÇLÜSÜ

        Hafıza-i beşer nisyan ile malulmüş. Biz de koronavirüs felaketinin izini, insanlığın tarihte yaşadığı ama hızlıca unuttuğu felâketlerde sürüyoruz şu sıralar. “Peki, edebiyat kitapları, romanlar, öyküler ne âlemde” diye sorarsanız vereceğim cevap bu olur. “Evdekal”an insanımız belki gerçekten anlamak, belki de furyaya uyar görünmek için salgın denince ilk akla gelen şu üç kitaba saldırmış vaziyette:

        Veba - Albert Camus

        Körlük - Jose Saramago

        Decameron - Boccaccio

        Bunlar hem çok sorulan hem de online ve kitapçıdan en çok alınanlar. Camus’nün 1947’de yazdığı Veba, Cezayir’de başlayan salgın karşısında bir gazeteci, bir doktor ve bir rahibin insanlıkla yüz yüze gelişinin tasviri. Aynı zamanda bir uyarı. Saramago, bulaşıcı bir körlüğü anlatıyor. Tüm ülkeye yayılan bu körlük, insanın zor zamanda ne kolay bencilleşebileceğinin de öyküsü. Boccacio ise 1340’larda Floransa’yı saran ve nüfusun dörtte üçünü öldüren vebanın tesirinde yazdı Decameron’u. Salgından kaçan yedi genç kadınla üç genç erkek bir yandan “gönüllerince” eğlenip zevk sürerken bir yandan da her gün 10’ar öykü anlatırlar… Bu sonuncunun sadece salgın münasebetiyle yeniden ilgi odağı olup olmadığından emin değilim.

        Gündüz Vassaf’ın tespitleriyle örtüşüyor yaşananlar. “İnsanlar özellikle sosyal medya üzerinden, fakat evde de yaratıcılıklarını dışarı çıkarmaya başlayacak. İlk önce sıkıntıdan, sonra başkasının güzel bir şey yaptığını duyarak, ben de bir şey yapabilirim diyerek, zaman içinde kendisini keşfedecek... Evde daha güzel yemekler pişecek, daha çok kişi yemek pişirmesini öğrenecek. Yemek tıkınma değil, tekrar bir sanat ve keyif olacak” demişti o.

        SATIŞ ARTTI DA, ULAŞIYOR MU?

        Bir tespiti daha vardı. “Bu hepimizin şair olabilmesi için bir fırsat. Sanayileşmiş kitaplar, bestsellerlar, ödüllü kitaplar, bol reklamla pompalanmış filmlere falan mahkûm olduk. Kendi ürünlerimizi ve yaratıcılığımızı dile getirmek için bu bir fırsat ve olacak” demişti. Benim korktuğum da bu. Şimdi pek çok karantina insanı üç-beş kitap okuyup “Benim ne eksiğim” var diye yazmaya soyunmasın? Yakın dönem tecrübelerden yola çıkarsak, bunun olması bir hayli mümkün. Ancak hemen söyleyelim, basacak yayınevini eskiye göre artık biraz daha zor bulursunuz. Çünkü bu salgın ve duran sektör, “benim” diyen yayınevlerini bile zora sokmuş durumda. Cem’e sordum, birkaç cümleyle şöyle özetledi durumu:

        “Ana mesele bu kitapları okura ulaştırmak. Bütün kitapçılar kapalı. İnternet satış siteleri ne yazık ki talep patlamasını karşılayamadı. Siparişlere yetişemeyen birisi, bizlere haber bile vermeden on binlerce kitabı satışa kapattı. Tabii ki önceliği az satan kitaplara verdiği için o yazarların okura ulaşma ihtimalini de sıfırladı. Bir başka site kitapları bir türlü teslim edemediği için okurların tepkisini çekiyor. Bir başkası, bir başka âlem… Yani internet satışları her şeye rağmen ikiye katlanmış durumda ama tekrar düşebilir çünkü tüketici halinden hiç memnun değil. Oysa internet satış siteleri için bu çok büyük bir fırsattı, iyi kullanabildiklerini söyleyemeyeceğim. Şu bilginin de altını çizeyim, Türkiye’de toplam satışın yüzde küçük bir bölümü internet üstünden yapılıyordu, dolayısıyla buradaki satışların artması yayıncılık sektörünü kurtarmıyor. Yani yarıdan fazla düşmüş durumda satışlar. Bu yüzden kimse yeni kitap basmıyor…”

        Aldığınız kitapları iyi değerlendirin bu karantina sürecinde, okuyun. Yazmadan önce de bir kez daha düşünün. Her salgında “Veba”ya, “Körlük”e, “Decameron”a koşacaksanız, belki de yazacak bir şey kalmadığındandır; olamaz mı?

        Diğer Yazılar