Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1914 Ekimi’nde ampulü keşfeden Edison, New York Times’a bir bir röportaj vermiş, gazete onun ağzından şu manşeti atmıştı: “Geleceğin insanı yatakta daha az vakit geçirecek.” Eski zamanlarda insanların güneşin doğuşuyla uyanıp batışıyla yattığını hatırlatan kâşif, biraz da abartarak bir milyon yıl sonra kimsenin yatağa gitmeyeceğini öngörüyordu: “Gerçekten de uyku bir absürtlük, kötü bir alışkanlık. Bu alışkanlığın esaretinden kolay kolay çıkamasak da zaman içinde kurtulacağız. Bu dünyada insanlığın verimliliğine çok fazla uyumasından daha zarar veren bir şey olamaz.” Yardımcı olmak için bizim yerimize hesabı da yapmıştı Edison: “ABD’deki 90 milyon nüfusu her gece bir saat daha az yatakta tutmak için eğitecek bir kampanya başlatıldığını düşünün. Bu, her bir insanın hayatına yılda toplamda 365 saat ekleyecektir ki bu kişi başına yılda günlük 10 saatlik çalışma içeren bir ay demektir. 90 milyon nüfusa bu toplamda yıllık 3,5 milyar saat verecektir. Dünyanın zenginliğine bu kadar katkıda bulunacak başka bir metot aklıma bile gelmiyor.” Sonunda şöyle diyor Edison: “İnsanın toplam uyku saatini azaltan her şey, insanlığın toplamının yeteneklerini artıracaktır. Gerçekten de insanların yatağa gitmesinin hiçbir anlamı yok…”

        Özellikle Endüstri Devrimi’nden sonra bir anlamda “lanetlenmeye” başladı uyku. İnsanı ayakta tutmak, daha çok çalışıp daha çok üretmesi ve tabii daha çok kazandırması için gerekliydi çünkü. Uykuda geçirilen zaman giderek bir kayıp, hatta ahmaklık olarak görülmeye başladı. Bu söylemlerle birlikte çalışma süreleri uzadıkça uzadı, buna karşı eylemler sonuçsuz kaldı. Edison’un da yaktığı “ışık”la beraber uykunun ışığı iyice söndü…

        Bugün geldiğimiz noktada daha da uykusuzuz. İnternet ve sosyal medyayla palazlanan ve FOMO (Fear of Missing Out) diye kısaltılan “Gelişmeleri Kaçırma Korkusu” her birimizi öyle sarmış vaziyette ki, zamanımız olsa da ilk vazgeçtiğimiz şey uyku oluyor. Uyumadan, gidebildiğimiz kadar gitmek istiyoruz. Gelin görün ki uyarılar da arttıkça artıyor. Ve söylem değişiyor yavaş yavaş: Verimliliğin baş düşmanı olmakla yaftalanan uykunun, aslında verimliliğin en büyük dostu olduğu söyleniyor şimdi…

        REKLAM

        NEDEN BU KADAR YORGUNUM?

        “Uyku, insanlığı birleştiren en büyük unsurlardan biri. Bizi birbirimize, atalarımıza, geçmişimize ve geleceğimize bağlar. Kim olursak olalım, dünyanın neresine gidersek gidelim, uyku ihtiyacında ortaklaşırız. Bu ihtiyaç insanlık tarihi kadar eski olmasına rağmen, uykuyla ilişkimizde büyük iniş ve çıkışlar yaşadık. Ve günümüzde bu ilişki krizde.”

        Bugüne kadar 20’ye yakın kitaba imza atan, asıl başarısını ise 15 yıl önce kurduğu, dünyanın en çok tıklanan haber sitesi Huffington Post ile yakalayan Arianna Huffington, böyle diyor neden bu kitabı yazdığını anlatırken. Kendisi 2007’de bir gün, yine yoğun bir randevu mesaisinden sonra ofisine gittiğinde yorgunluktan ve uykusuzluktan düşüp bayılmış ve çenesini kırarak kanlar içinde kalmış. Sonra anlamış esas temel ihtiyacını. “Uyku Devrimi,” uykunun tarihi dönüşümünü ve özetle, neden uyumamız gerektiğini anlatıyor.

        UYKU DEVRİMİ (Arianna Huffington / Çev: Zeynep Koçak / Doğan)
        UYKU DEVRİMİ (Arianna Huffington / Çev: Zeynep Koçak / Doğan)

        Huffington’a göre uykusuzluk, insanlığın yeni ortak dili. Bunun da pek çok kanıtı var. Mesela Google’a “Ben neden?” yazdığınızda bir sonraki kelimeyi yazmadan önce Google size önerilerde bulunuyor. İlk öneri “Ben neden bu kadar yorgunum?” Apple mağazasına “uyku” yazdığınızda karşınıza 5 binden fazla uygulama, Instagram’da İngilizce #uyku başlığı altında 15 milyondan fazla, #uykulu altında 14 milyon, #yorgun başlığında da 24 milyona yakın fotoğraf çıkıyor.

        REKLAM

        Uyku, hiç olmadığı kadar aklımızda ve gündemde. Daha çok uyuyabilme girişimlerimizi kolaylaştırmak adına dev bir endüstri ortaya çıktı. ABD’de sadece 2014 yılında 55 milyondan fazla uyku hapı reçete edildi ve satışlar 1 milyar doların üzerine çıktı. 2013 tarihli bir Hastalık Kontrol Merkezi raporuna göre 9 milyon Amerikalı –ki bu, yetişkinlerin yüzde 4’ü demek– uyku hapları kullanabilmek için reçete alıyor. Ayrıca kadınların erkeklere göre daha fazla uyku ilacı kullandığı, uyku ilacı tüketiminin yaş ve eğitimle doğru orantılı arttığı ve Beyaz yetişkinlerin diğer etnik gruplara göre çok daha fazla uyku ilacı kullandığı ortaya kondu. ABD Ulusal Uyku Kurumu’nun anketine göre kadınlar arasında uykuya yardımcı ilaç kullanılma oranı çok daha yükselerek yüzde 29’lara ulaşıyor ve haftada en az birkaç kere kullanıldığı ortaya konuyor. Bir derginin 15 bin kişiyle yaptığı ankete göre katılımcıların yüzde 23’ü haftada bir kez ve yüzde 14’ü her gece uyku ilacı kullanıyor. Bu, dünya çapında bir sorun: 2014’te tüm dünyada uykuya destek ürünlerinin cirosu 58 milyar doları geçti.

        ÇOK ÇALIŞMAKTAN ÖLMEK

        Arianna Huffington, uykusuzluktan düşüp bayılan tek isim değil. Çok daha kötü vakalar da var. Uykusuzluğun yarattığı sağlık sorunları boyutunu aşan, gerçekten dramatik vakalar.

        Sarvshreshth Gupta, 2015’te Goldman-Sachs’ın analist olarak çalıştığı San Francisco ofisindeki ilk yılındaydı. Yüz saati aşan haftalık çalışmadan yorulmuş bir halde, bankadaki işini bırakmaya karar verdi. Sosyal ya da kişisel baskılar sonucunda mı bilinmez ama kısa bir süre içinde işine geri döndü. Bir hafta sonra gece 02.40’ta babasını arayarak iki gündür uyumadığını söyledi. Sabahki toplantıya hazırlanıp bir sunumu bitirmesi gerekiyordu ve ofiste yalnızdı. Babası eve gitmesi için ısrar etti, Gupta işyerinde kısa bir süre daha kalacağını söyledi. Birkaç saat sonra evinin hemen dışındaki caddede ölü bulundu. Yüksek kattaki dairesinden atlamıştı…

        Bu durumun artık dillere de girmiş olması korkutucu. Japonca’da (karoshi), Çince’de (guolaosi) ve Korece’de (gwarosa) kapasiteden fazla çalışmaktan ölmeyi karşılayan özel birer kelime var.

        Huffington, bu büyük riski zamanında keşfetmiş olmaktan mutlu görünüyor: “O zamanlar, yere yuvarlanıp yüzümü masama vurarak çenemi kırmama sebep olan bayılmamın nedenini bilmiyordum. Fakat doktordan doktora koşuşturup bekleme odalarında otururken ve gözlerimin kararmasının nedenini ararken hayatımı nasıl da boşa harcadığımı düşünmeye başladım. Bütün bu süre boyunca kendime bazı önemli sorular sormaya zamanım oldu ve bunlardan biri antik Yunan felsefecilerinin çalışmalarının kalbinde duran bir soruydu: ‘İyi bir hayat sürdürmek’ ne demektir?” Sonuçta, hiçbir sağlık sorununun olmadığı anlaşılmış. Ama bunun dışında her şey sorunluymuş. Konulan tanı “medeniyet hastalığı” denen, akut tükenmişlik haliymiş: “Tüm bunların ucu da uykuya dayanıyordu. Eğer hayatımda yapılması gereken değişiklikleri gerçekten yapacaksam, uykuyla başlamalıydım. Bu nedenle, uykuyla bozulmuş ilişkimizi sabırla onarmaya çalıştım. Gururla söylüyorum ki artık sağlam bir birlikteliğimiz var…” Uyku Devrimi’ni bu kadim, temel ve gizemli fenomeni tüm yönleriyle incelemek ve dengesiz hayatlarımız üzerindeki kontrolü tekrar ele geçirebilmek için yöntemler bulmak amacıyla yazmış.

        REKLAM

        DAHA KİLOLU VE ÇİRKİN Mİ?

        Yazarımızın gururlandığı birlikteliği hafifsememek ve kitapta yaptığı uyarılara kulak kesilmek gerek. Çünkü başta da belirttiğimiz gibi mesele sadece verimlilik olduğunda bile, uykunun tam aksine zararlı değil, faydalı olduğunu rakamlarla öğrenmiş durumdayız.

        Uykumuzu daha fazla üretkenlik için feda ediyoruz; fakat bu zamanı çalışmaya ayırmamıza rağmen uyku kaybı yılda işçi başına 11 günlük bir zarara neden oluyor. Uyku eksikliği nedeniyle çalışanlar ya devamsızlık yapıyor ya da hasta oldukları halde işinin başında durmaya devam ediyor ve bu da ABD ekonomisi için toplamda yıllık neredeyse 63 milyon dolar zarar anlamına geliyor.

        Harvard Tıp Fakültesi’nden Prof. Ronald C. Kessler’a göre Amerikalılar uykusuzluk hastalığı (insomnia) nedeniyle işlerine gitmemezlik etmiyor. Uykusuz oldukları halde işe gidiyorlar fakat çok yorgun oldukları için çok daha az başarılı oluyorlar. Uyku bozuklukları, Avustralya’da sağlık hizmetlerinin ve doğrudan olmayan hizmetlerin maliyetini toplamda yıllık 5 milyar dolar artırıyor. “Hayat kalitesinin düşmesi” ile bağlantılı masraflar da eklendiğinde, bu maliyet yıllık 31,4 milyar dolara kadar fırlıyor. İngiltere’deki bir anket son zamanlarda her 5 çalışandan 1’inin uykusuzluk nedeniyle işe hiç gitmediğini ya da geç gittiğini belirtiyor. Araştırmacılar bunun yıllık 47 milyon çalışma saatine ya da 453 milyon sterlin üretim eksikliğine tekabül ettiğini söylüyor.

        Verimliliği geçelim, sağlığa dönelim. ABD’de, gecede beş saat ya da daha az uyumanın yarattığı çeşitli nedenlere bağlı ölüm vakaları yüzde 15’e yükselmiş durumda. Bir Rus araştırması kalp krizi geçiren erkeklerin yüzde 63’ünün aynı zamanda uyku bozukluğuna sahip olduğunu ortaya koydu. Uyku bozukluğu olan erkeklerin kalp krizi geçirme riski, normale göre 2 ile 2,6 kat daha fazlayken, inme riski de aynı şekilde 1,5 ile 4 katına çıkabiliyor. Norveç’te yapılan bir araştırma, uyuma zorluğu çeken kişilerin yüzde 34’ünün ölümcül trafik kazaları geçirdiğini gösteriyor. Ve insomnia belirtisi gösterenlerin hayati bir yaralanma sonucu ölme riski diğerlerine göre neredeyse üç kat daha fazla.

        REKLAM

        Uyku eksikliğinin kilo üzerindeki etkisi de yüksek. Mayo Clinic tarafından yapılan bir araştırmaya göre sınırlı saatlerde uyuyan kişiler, aynı şartlardaki daha fazla uyuyan ve dinlenmiş kişilere göre günde ortalama 559 kalori daha fazla tüketme ihtiyacı duyuyor. Gecede altı saat uyuyan kişilerin fazla kilolara sahip olma oranı yüzde 23 daha fazla. Gecede dört saatten daha az uyuyorsanız fazla kilolara sahip olma olasılığınız çarpıcı bir biçimde yüzde 73’e yükseliyor. Bu, daha çok uyuyan insanların “açlık hormonu” adı verilen ve iştahımızı artıran ghelin hormonunu daha az üretmelerine bağlı. Uyku bozukluğu çeken grubun aynı zamanda “doygunluk hormonu” adı verilen leptin hormonu üretim seviyesi daha düşük. Bir başka deyişle az uyku uyumak, kilo almanın çok kolay bir yolu.

        İyi dinlenmediğimiz zaman daha sağlıksız oluyoruz ve bu dışarıdan da açıkça görünüyor. İngiltere’de yapılan bir deney, uyku bozukluğunun 30 kadından oluşan bir grup üzerindeki etkisini test etti. Sekiz saat uyuduktan sonra bu kadınların tenleri fotoğraflandı ve analiz edildi. Aynı işlem beş gün boyunca altı saat uyuduktan sonra tekrarlandı. Kadınların yüzlerindeki ince çizgilerin ve kırışıklıkların yüzde 45 oranında, lekelerin yüzde 13 oranında ve kırmızılıkların yüzde 8 oranında arttığı görüldü. Bir başka deyişle, uykusuzluğu yüzümüzde taşıyoruz.

        Son olarak çocuklara değinelim. 2012’de Albert Einstein Tıp Fakiltesi ve Michigan Üniversitesi araştırmacıları, yaşları bebeklik ile yedi arasında değişen 11 binden fazla İngiliz çocuk üzerinde bir gözlem yaptı. Sonuçta horlayan, uyku apnesi olan ya da ağzından nefes alan çocukların –bunların hepsi potansiyel uyku engelleyiciler– dört yaşında davranışsal sorunlar yaşama yüzdesinin 20 ile 60 oranında daha fazla olduğunu buldular. Bu çocuklar yedi yaşına geldiğinde bu olasılık yüzde 40 ile 100 arasında değişen oranlara kadar varıyordu. Hiperaktivite bu çocuklar arasında en yaygın semptomlardandı.

        ZAMANIN DIŞINA ÇIKMAK İÇİN

        Uyku bilimi şunu net olarak ortaya koydu artık. Uykunun ve rüyaların karar verme süreçlerimizde, duygusal zekâmızda, bilişsel işlevimizde ve yaratıcılığımızda büyük bir etkisi var. Bilim bize uykusuzluğun kaygı bozukluklarının, stresin, depresyonun ve pek çok sağlık probleminin arkasındaki suçlu olduğunu da gösteriyor.

        “Bu yolculuktan uykuya duyduğunuz saygıyı keşfederek çıkacağınızdan eminim” diyor Huffington kitabını kastederek. Hatta daha ileri gidip, uykuyla yeni bir aşk ilişkisine girebileceğimizi de iddia ediyor: “Sadece uyku bizi işimizde daha iyi hale getirdiği ya da bizi her açıdan daha sağlıklı kıldığı için değil, kendi içimizdeki çok derin bir yerle bağlantı kurmamızı sağlaması nedeniyle de bu özel dünyayı görmemiz gerekiyor. Çünkü uyurken, uyanıklığımızda kimliğimizi oluşturan şeyler, örneğin işimiz, ilişkilerimiz, umutlarımız ve korkularımız uzaklaşıyor. Bu uzaklaşma, uykunun en az konuşulan yararlarından birinin ortaya çıkmasını sağlıyor: Gece yolculuğumuzdan döndüğümüzde dünyaya tazelenmiş gözlerle ve canlanmış bir ruhla bakmamızı ve zamanın dışına çıkıp hayatımıza geri gelmemizi. Bu ikisi hayatımız boyunca birbirini takip ediyor; biri bizi yapmamız gerekenleri yapabilmemiz için dünyaya itiyor, diğeri de kendimizi iyileştirmemiz ve tazelememiz için dünyadan geri çekiyor. Tuhaf görünebilir, fakat bu iki süreç birbirini tamamlıyor.”

        İkna edici verileri ve yaşanmış örnekleriyle, uykusuz kalmaya değecek bir kitap…

        *

        İKİ TAVSİYE

        İrlandalı Samuel Beckett’ı büyük yazar yapan psikanaliz sürecinde yaşananları ve onun eserlerine yansımasını dert etmiş ve yeniden bir portre çıkarmış Anzieu. Çok etkilendiği için tabii. Diğeri de Hemingway hayranlarına gelsin. Amerikalı ustanın hayatında dönüm noktası teşkil eden İtalya yıllarında ilham aldığı mekân, olay ve kişilerle iç içesiniz bu kez…

        Beckett (Didier Anzieu / Metis)
        Beckett (Didier Anzieu / Metis)
         Hemingway İtalya’da (Richard Owen / Ketebe)
        Hemingway İtalya’da (Richard Owen / Ketebe)

        Diğer Yazılar