Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Zeki Müren, Orhan Gencebay ve Sezen Aksu’nun sadece birer müzik ikonu olması zaten mümkün değildi. Ama akademik ve entelektüel çevre buna pek ilgi göstermedi. Şimdi yabancı bir etnomüzikolog, Martin Stokes, bu üçlüyü toplumsal ve siyasal bir çerçeveye oturttu ve “Aşk Cumhuriyeti – Türk Popüler Müziğinde Kültürel Mahrem”i yazdı. Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan kitap, popüler müzik üzerinden Türkiye’nin 1950’lerden itibaren geçirdiği dönüşümü anlatıyor. Kabaca söyleyeyim; Zeki Müren’in hayranlarına “Yurttaşlarım” derken aslında ne yaptığını, Regaip Kandili’ne denk gelen yılbaşı programında seçtiği müziklerin anlamını; Orhan Gencebay’ın Batılı alanda Doğulu duruşunu ve “Batsın Bu Dünya”sının neden hâlâ nostaljinin odağında olduğunu; Türkiye’de büyük bir gerilimin yaşandığı 1995’te Sezen Aksu’nun bir yaz akşamı TRT 1’de ilk kez “Ne Ağlarsın”ı söylemesinin manasını... Ve tabii kitabına neden “Aşk Cumhuriyeti” dediğini... Stokes, bu üç ulusal ikonun resmi Türk kimliğinden daha samimi ve değişken bir Türklük kavramını çağrıştırdığını öne sürüyor. Detayları ondan dinleyelim...

        ‘LİBERALİZMİ DESTEKLEDİLER’

        Kitabınız, Zeki Müren, Orhan Gencebay ve Sezen Aksu üzerinden 1950 sonrası Türkiye’sinin kültür tarihini anlatıyor. Bu, Türk siyasi tarihiyle nasıl örtüşüyor?

        Popüler kültür politikadan etkilenir ama toplumsal duygu ve davranışları da önemli oranda şekillendirir. Aşk Cumhuriyeti’nde süregiden bazı önemli akımlara sahne olmuş popüler kültürü ve ani değişim ve kopuşlarıyla siyasi tarihi birlikte anlatıyorum.

        Bu üç ismin, halkın siyasalekonomik düzene eklemlenmesine aracı olduğunu mu düşünüyorsunuz?

        Bu isimlerin hepsi kabaca 50, 70 ve 90’lı yılların liberal döngüsünü temsil eder ve destekler. Bu şarkıcılar, liberal-otoriter ortamla ilişkilenen hem de çelişki doğuran figürler. Belirli kavramlar, bu şarkıcılar aracılığıyla işlenebilme imkânı buldu. Bu kavramlar Zeki Müren, Orhan Gencebay ve Sezen Aksu özelinde sırasıyla cinsiyet, göç ve cinsellik olarak tanımlanabilir. Ancak bu Müren’i sadece kadınların, Gencebay’ı kente göç edenlerin, 1990’ların ortalarında Aksu’yu hedonist laik burjuvaların dinlediği anlamına gelmez. İlgi çekici olan bu şarkıcıların Türk toplumunun hemen tamamı tarafından dinlenmesi.

        Onlar için “Kültürel mahremin sesleri” derken neyi kastediyorsunuz? “Kişisel bir ulus fikri”ni nasıl yarattılar?

        Bu isimlerin Türklük durumu resmi veya kurumsal bir fabrikasyon ürünü değil; kaynağını popüler kültür ve günlük yaşamda buluyor. Onlarla samimice özdeşleşmek, nostalji, keder ve ortak duygusal geçmişe dokunuyor. Bu “Olmamız gereken neydi?” ve “Aslında neyiz?” arasındaki farkı hissettiriyor.

        ARABESK VE FETHULLAH GÜLEN

        12 Eylül’den sonra İslami akımlar kendini müzikte mi ifade etti?

        Darbenin yarattığı baskı ortamı dini hissiyatların bir şekilde kendini arabeskle ifade etmesine neden oldu. Güçlü duygusal etkilerine baktığımızda arabesk ve Fethullah Gülen’in vaaz kasetleri arasında bir ilişki var. AK Parti yılları, dini ifade biçimleri, simgelerde kamusal bir açılım ve bunların tüketildiği bir piyasa yarattı. Böylece Cemal Kuru, Abdurrahman Önül ve benzerleri dinî arabeskte, Mercan Dede sufizmin Yeni Çağ’a uygun yorumuyla öne çıktılar. Yeşil Pop ve tarikat müziklerinin yeniden doğuşu da bu örneklere katılabilir. Popüler müziğin İslam’laşmasını, örneğin arabesk müzikte darbukanın yerini tefin, kemanın yerini neyin almasıyla; kısacası aşkın seküler ifadesinin dini ifadelerle yer değiştirmesi olarak anlatabiliriz.

        AK Parti’yle Türkiye’de sanatın muhafazakârlaştığını söyleyenler var. Birçok yeni dini müziğin üretilmesi teşvik edildi. Muhafazakâr çevrede de bir yaratıcılık dönemi açıldı. Bu karışık bir hikâye. Kendini dindarmuhafazakâr tanımlayan kişiler sanat veya müzik yapabilirler. Bu ille “dinî muhafazakâr müzik” üretimi anlamına gelmez.

        Dini kökenli kitapların, albümlerin diğer popüler kültür ürünlerinden fazla satmasını neye bağlamalıyız?

        Popüler dini kültür kendine bir piyasa yarattı. Eskiden bu göz ardı edilmişti. 2000’lerin başında Fatih Akın’ın “İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek” filminde, değişen Türk popüler kültürü manzarasını ve hoşgörülü resmi görünce hayran kalmıştım. Ama yaygın İslami popüler kültürün bu tip filmlerde görünmemesi dikkat çekiyor. Türkiye”nin bir anlık ve kaygılı bir gülümsemesi gibi türbanlı kadınlar ilerleyen bir arabanın penceresinden kısa bir süre görünüyor. Bana öyle geliyor ki laik kesim, artan kutuplaşma ve husumet atmosferi içinde çoğunlukla ya bu popüler kültürü ucubeleştirdi ya da yokmuş gibi davrandı.

        Arabeskin Türkiye’nin ezilen kesimlerinin topluma eklenmesinde rolü oldu mu?

        Türk modernleşmesinin öte taraftaki yüzü müydü arabesk?

        Arabesk, Türk modernleşmesini yönetenler öyle arzu etmese de modernleşmenin bir parçası olarak ele alınmalı. Kimilerine göre dışlayıcı, otoriter ve elitist bir süreç olarak görülen resmi modenleşmeye karşı bir tepkidir bu. Bence sadece yoksul veya kente göç etmiş kalabalıkların değil birçok kişinin resmi modernleşme hakkında böyle düşünmesi için gerekçeleri vardı. Müziğin belirli türleri aracılığıyla sıkıntılarını belirli sınıf ve kesimlere iletmek toplumun kullandığı yöntemlerdendir. Birçok kişinin Orhan Gencebay’ın arabeskini “kente göç edenlerin müziği” olarak görmesi aslında o müziğin tüm toplum üzerindeki etkisini kırmanın yollarından biriydi. 12 Eylül rejiminin arabeski yasaklaması tesadüf değildi. Bu karar TRT’nin de güçlü teşvikleriyle alındı. Ancak cunta, kaset satışlarını veya konser performanslarını durdurmadı. En azından görünürde arabesk siyaset dışıydı ve bu süreçte resmi dikkatleri üzerine çekmedi.

        ANAP ve Özal arabeski kullanarak mı popülerliğini artırdı?

        Özal arabeski, bu müziğe katı bir biçimde karşı duran TRT’ye darbe vurmak ve liberal yetkinliğini ortaya koymak için kullandı. Muhtemelen bu sayede kısa vadede arabeskin popülaritesi yükseldi, ama belki de bu yüzden orta ve uzun vadede o etkisi azaldı. Birçok kişi için arabeskin çekiciliği onun kültürel gayri meşruluğundaydı. Ancak bu özelliğini yitirdikten sonra enerjisinin bir kısmını da kaybetmiş oldu.

        KÜLTÜREL SİYASİ MÜCADELE

        Aşk Cumhuriyeti’nden kastınız ne?

        Cumhuriyetler aşkı, paylaşılan sevgiyi ve diğerlerinin hislerini anlamayı kısıtlandıran, bastıran felsefeler üzerine inşa edilir. Bu, bir toplumun hayal edilmiş temel uyumluluk yapılarını olduğu gibi, ona karşı olan tehdit ve direnci de ortaya koyar. “Aşk Cumhuriyeti” başlığı kültürel alanda süregelen siyasi mücadelelere dikkat çekiyor.

        Diva yurttaş

        Sezen Aksu ününü besteciliği ve söz yazarlığıyla elde etti. Yazdığı sözler şiir gibi ciddiye alınmayı hak ediyor. 1980’lerdeki “Firuze”, “Sen Ağlama” ve “Git” dönemi, Onno Tunç ve Aysel Gürel’le artırdığı sanatsal ilişkisinin bir sonucuydu. O sahnelere artık bir pop divası olarak değil de ciddi, işine bağlı bir söz yazarı olarak çıkıyordu. Bununla birlikte, dünyanın her yerinde kadın şarkıcılar erkeklerin bakışını hesaba katmak ve bununla mücadele etmek zorunda. Aksu da bununla başa çıkmanın eğlenceli ve zeki yöntemlerini bulmuştur.

        Aksu bir dönem de feminizmle flört etti. Feminizmin pek kitap okumayan veya okuma yazması olmayan genç kadın ve erkeklerde duygusal bir etki yaratmasına ve feminizme yatkınlığın artmasına hizmet etmiş olabilir.

        “Işık Doğu’dan Yükselir” albümü, özellikle Anadolu’nun birçok otantik izlerini bir arada tutarak ulus devletin müzikal bir tasvirini yaptı. Bu, ulusal temsilin artık TRT gibi bir kamu kuruluşundan özel kişilere kaymasına da işaret ediyor. Göze çarpan duygusallığı ve kendine has mahremiyetiyle bir kadının hisleri ve cinselliğiyle yetişkinliğe adım atmasını anlatıyor. Bu albümde bir ulus hayali söz konusu.

        Müşfik modern

        Gencebay kitle konserlerine yanaşmadı çünkü kayıt yapmakta başarılıydı. Yaptığı müzikte ve satışlar da iyiydi.

        Türk ve Arap popüler müzik kültürleri uzun süre yakın etkileşim içindeydi. Ama ben Gencebay’ı evrensel bir isim olarak görüyorum. Mısır’ın ki kadar Hindistan, Akdeniz, Latin ve Klasik Batı müziğinin kodlarını onda bulmak mümkün.

        Meral Özbek gibi birçok kişi ikna edici bir biçimde Gencebay’ın 1970’lerdeki kayıtlarının keskin toplumsal eleştiriler içerdiğini öne sürdü. Ancak 1980’lerdeki fantezi müziğiyle bu özelliği yok oldu.

        Diğer Yazılar