Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye 1980’den bu yana 6 ciddi ekonomik krizle karşılaştı…

        Bunların ağırlıklı bölümü içerden üreme olmakla birlikte, gerekçesi hep dış kaynaklıydı.

        Ancak bütün krizler de fayda sağladı, hastalık üreten yapısal sorunu çözdü.

        Hatta o yapıların daha güçlü hale gelmesini sağladı.

        Aslında krizi yaşamadan da aynı çözüm üretilebilirdi…

        Ancak şark toplumlarının genetik yapısı buna izin vermedi; eğitmekte zorluk çektiğini “kara tahta önünde cezalandırarak” öğretme yolunu krizlerde de ehvenişer gördü.

        Sıralarsak…

        1980’deki 24 Ocak kararları karma ekonominin yarattığı ekonomik krizin sonucuydu…

        Serbest piyasa ekonomisine geçişi sağlarken bunu 1983’te ithalatın önündeki engelin kaldırılması, Merkez Bankası’nın günlük kur oranlarını açıklamaya geçmesi izledi.

        Finansal sistemin liberalleşmesindeki önemli adımlar da 24 Ocak kararlarıyla geldi.

        Merhum Turgut Özal bu noktada durmadı, 1989’da Çankaya’ya gidene kadar sermaye hareketine tam serbesti kazandırdı.

        Sonunda Nisan 1990’da, IMF Ana Sözleşmesinin yükümlülüklerini Türkiye’nin kabul ettiğini açıkladı ve TL’nin konvertibl olduğunu duyurdu.

        TOPLUMSAL ÖZGÜVEN

        Kararın açıklanmasından birkaç gün sonra Londra’daki bir döviz bürosunun önünden geçerken Türk Bayrağı’nın karşısındaki bölümde TL değerini gösteren tabelaya uzun süre bakmış, cebimdeki bir miktar TL’yi bozdurmanın gururunu yaşamıştım…

        Benim için bireysel bir gurur olmakla birlikte toplumsal özgüvenin de oluşmasına aracılık etti.

        Ardından 1994 krizi patladı; onu 1996 Asya ve 1997 Rusya krizleri izledi…

        Onlar da başka yapısal sorunların çözümüne aracılık etti.

        Devlet, Marmara, İmpex, TYT Bank batışını teşvik edip 13 bin 486 kişinin canının yanmasına göz yumdu; ancak yeni bankazedelerin çıkmasının da yolunu kapattı.

        Çiller döneminin 5 Nisan kararları devlet desteğiyle geçimi bitirdi.

        Her ne kadar kişi başı 1283 dolara mal oldu ama Kamu İktisadi Teşebbüsleri de (KİT) devlete ağır yük olmaktan çıkarıldı.

        BANKACILIK SAĞLAMLAŞTI

        Çok geçmedi 1999 krizi kapıyı çaldı.

        Kriz, AB ile yapılan Gümrük Birliği Anlaşması’nın getirdiği yükün yansıması diye tanımlandı…

        Ancak hayali ihracatın ortadan kalkmasına aracılık ederken, devleti soyan birçok yolsuzun ifşasını gerçekleştirdi.

        BDDK’nın da kurulduğu bu dönemdeki önlemler ekonominin başına getirilen Bakan Kemal Derviş’in adıyla anıldı.

        Tam rahatlama sağlandı sanılıyordu ki 2001’de krizin en büyüğü patladı.

        Dolar üç gün içinde (sıfır atılmadan önce) 685 bin TL’den 920 bin TL’ye çıktı; şirketler batmaya, borçlar ödenmemeye başladı; esnaf battı, yazar kasa fırlattı…

        Bu da TBMM’den “Kemal Derviş Kanunları” adı altında 15 yasanın çıkarılmasını beraberinde getirdi.

        Bankalardan 25’i battı, ama bankacılık sistemi de sağlam hale geldi.

        Bir yıl içinde ekonomi düzlüğe çıktı, ihracat %13 arttı, ithalat %16 geriledi.

        KRİZ OLGUNLAŞTIRIR

        Bugünkü krizde ise ABD’den kaynaklanan siyasi yönü büyük olmakla birlikte 2001’de sağlamlaştırılan bankacılık sisteminin son 7 yıldaki aç gözlülüğünün yarattığı etkiyi de yok sayamayız…

        Çünkü geri dönüp dönmeyeceğine bakmadan kredi dağıttı; işadamı da dağıtılan kredinin tadını çıkardı.

        Borçlar birikti, firmalar el değiştirdi ama kredi pompalama çılgınlığı son bulmadı…

        Birkaç iyi tüccarın yatırımı dışında, inşaat ve ithalata dayalı ekonominin zirvesine ulaşıldı…

        Şimdi 220 milyar doların ödeme vakti geldi…

        ABD de fırsatı kaçırmadı…

        Soğuk savaş sonrası Türkiye ile arasında bir türlü bitmeyen güç savaşının aracı haline getirdi…

        Trump sorunu kendine yakışan Arabesk davranış içinde “Ya benimsin ya da toprağım” noktasına taşıdı; sonuç doğuracağını sandı…

        Ancak 6 krizden yapısal sorununu çözerek çıkan Türkiye’nin 7’ncisinden de ithalat ile krediye dayalı beton ekonomisinden kurtulma fırsatını verdi…

        Daha önemlisi, müttefikinin ürettiği dış politika dayatmasından kurtarıp, kendi siyasetini müttefikiyle müzakere ederek bölgesinde uygulayan ülke olmasını kolaylaştırdı.

        Unutulmasın ki bu coğrafyada çekilen acı insanını olgunlaştırır, yaşanan krizler de ülkeleri güçlendirir…

        Diğer Yazılar