Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye'ye ortak çözüm bulmak için dün İstanbul'da yapılan “Dörtlü Zirve” konusunda birçok şey söylenebilir.

        Bütün bunların arasında, “yerelin sorununa yerel aktörlerle çözüm üretme” en kıymetlisidir...

        Çünkü bölge çok uzun yıllardır, yerel etkileri gözetmeyen global aktörlerin kararına göre şekillendi…

        Global aktörler bundan yeteri oranda zarar görmedi, olmazsa çekti gitti; sonuçta bütün sorunlar yerelin başına kaldı…

        Bundan dolayı bölgenin sorunlarına göçten, terörden birinci derece etkilenen yerel aktörler aracılığıyla çözüm üretilmesinde değerli başka bir şey yoktur…

        Daha da önemlisi kendi çözümünü kendisi ürettiği için kalıcı da olur…

        Çünkü bu coğrafyada göç hareketleri asırlar boyu tükenmedi…

        Çok uzağa gitmeye de gerek yok, son dönem olanları anımsamak da yeterli…

        İran- Irak çatışmasıyla hareketlendi, Afganistan iç karışıklığı ile parladı, Körfez Savaşı'yla yükseldi. Suriye ise göçün bu kıtadaki tufanı oldu…

        Türkiye'nin ördüğü duvarla sınırını tahkim etmesi, Suriye'ye girip yerinde müdahalede bulunmasıyla göçü büyük oranda engellediğini sanıyordum.

        Meğer yanılmışım…

        BİR YILDA 182 BİN

        Kanıtım da Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin öncülüğünde düzenlenen, “Göç, Mültecilik ve İnsanlık konulu” Kartepe Zirvesi'nde konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun verdiği rakamlar…

        Bakan, göçün devam ettiğini gizlemedi…

        DAEŞ'in bir yere kadar getirdiğini, oradan PYD/PKK'nın ve diğer çetelerin aldığını, her bir adımda bunlara para ödendiğini sıraladı.

        Ardından, bu yıl içinde Tükiye'ye girerken yakalananlar ile Yunan adalarına kaçanlara ilişkin verileri açıkladı.

        “Yalnız bu yıl 218 bin 950 düzensiz göçmen, 4 bin 569 organizatör yakaladık. Bu düzensiz göçmenlerin 182 bin 151'i Suriyeli değildir… Afganistan ve Pakistan ilk sırada geliyor…”

        YÜZDE 69 ARTIŞ…

        Afganistan’da Türkiye’ye göç baskısının giderek arttığını vurguladı ve şu rakamı verdi:

        “Yakalanan düzensiz göçmen sayısında geçen yıla oranla yüzde 69 artış olmuştur. Oysa Frontex verilerine göre geçen yılın ilk on ayına oranla bu yılın ilk on ayında Ege adalarına geçen düzensiz göçmen sayısındaki artış yüzde 4 olmuştur...”

        Rakam açık, ikisinin arasındaki fark da ortada; demek ki sadece yakalanan sayısından yola çıksak dahi, bir önceki yıla göre giren sayısı, kaçan sayısından %65 fazla…

        Yani bu kadar sığınmacı içerde kalmış…

        VENEZUELA SENDROMU

        Peki topraklarında ciddi oranda savaş da kalmadığına göre bu insanlar neden bir başka ülkeye sığınmak için binlerce kilometre göçe neden katlanıyorlar?

        Ayrıca sadece bu coğrafyada değil, diğer kıtalarda da benzer davranışa giriyorlar...

        Son aylarda Venezuela'dan çevre ülkeler Brezilya, Kolombiya, Peru ve Ekvator'a kaçan insan sayısı 2,9 milyona ulaştı.

        Nusret'in Venezuela Devlet Başkanı Mudoro'nun etine serptiği tuz tanelerinden çok daha fazla sayıda insan çevre ülkelere akıyor.

        Enflasyonun aylık yüzde bir milyona ulaştığı, ekonomik yaşam zorluğu, baskı ve şiddet nedeniyle doğduğu toprakta yaşamak istemeyen sayısı çığ gibi büyüyor.

        Sandık yoluyla demokrasiden vazgeçilen yeni dünyada, iktidarını değiştiremeyenler, doğduğu topraklarını değiştiriyor.

        Bu da kıtaların hemen hepsinde göç hareketini tetikliyor; Venezuala sendromunu yayıyor…

        İltica ve Göç Araştırma Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır birlikte katıldığımız Zirve oturumunda buna ilişkin önemli bir tespit yaptı.

        “Vatandaş ile devletin arasındaki kopuş nedeniyle ortaya çıkan göç hareketine uğrayanların mülteci olduğunu” belirtti.

        Haksız da değil, keza sırada Venazuela’da olanın benzerinin çok daha ağırını yaşamaya aday oldukça çok ülke var…

        KARŞIT AKIM…

        Beraberinde karşıt akımı tetikliyor.

        Demokrasisini düzenli çalıştırıp, emek verip, dirsek çürütüp ekonomisini düzgün hale getirmiş ülke halkları, yeni göç dalgasını tepkiyle karşılıyor.

        Milliyetçi, muhafazakârlıktanuzak, tam anlamıyla aşırı sağ radikal akımları besliyor.

        YUNAN BAKANIN TESPİTİ

        Almanya'da geçen hafta yapılan Bavyera seçimleri de bunun göstergesi…

        Aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD) oylarını arttırdı ve ilk kez yerel parlamentoya girmeyi başardı.

        Ancak bir başka gelişme daha oldu, Yeşiller de oylarını yükseltti.

        Göçmen karşıtı aşırı radikallerin oyunun yükselmesinin bir anlamı belli…

        Ancak mültecilere daha olumlu bakan Yeşiller'in oyu niye arttı?

        Onun gerekçesini de Zirve'deki konuşması beğeni kazanan Yunanistan Göç Politikaları Bakanı Dimitros Vistas sıraladı:

        “Bavyera’da ne oldu? Irkçı yabancı düşmanları belediye meclisine girdiler tamam; ama unutulmasın ki göçmenlere dönük politika üreten, sorunun çözümüne dönük planlar sunan Yeşiller Partisi oylarını iki katına çıkardı. Demek ki toplum, göçü yönetmeye yönelik politikalara çok daha yüksek oy veriyor…”

        ERDOĞAN’IN DİRİ TUTTUĞU

        Bakan Vistas’ı dinleyince bir süredir Türkiye’de Suriyeliler üzerinden yürüyen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da hemen her konuşmasında diri tutmaya çalıştığı tartışmayı anımsadım…

        Sözünü ettiğim, CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun “İktidara gelirsek Suriyelileri evlerine yollayacağız” açıklamasına, Erdoğan’ın tam tersi tutumla Suriyelilere dönük sıcak mesaj veren konuşması…

        Demek bir nedeni varmış…

        Zirve’nin başka oturumlarında da baktım tartışma aynı zeminde yürüyor.

        Örneğin Almanya’da Şansölye Merkel’in, göçü yönetmek için üretilen “Hoş geldiniz” başlığında üretilen propagandaya desteği oldukça tutmuş.

        Kanada’da benzer durum yaşanmış; önceki Başbakan göçmen karşıtı iken, yeni Başbakan Justin Trudeau’nun göçmenlere destek veren politikası toplumda takdirle karşılanmaya başlamış.

        KÜRESEL SORUMLULUK

        Zaten BM’nin sığınmacıların yükünü ülkelerin sırtında eşit dağıtacak Küresel Sorumluluk Mutabakatı (Global Compact) da “göçün yönetilebilir” hale gelmesini hedefliyor.

        Ancak soruna sadece ekonomik bakıldığında çözüme ulaşılamayacağı da ortada.

        Mesele, göçün riskinin nasıl paylaşılacağında…

        Yoksa sığınmacıların içinden en kalifiye olanları ayıklayıp, geri kalanı da göçün ilk adım ülkesine bırakmak üretilecek çözümün tüketilmesini kolaylaştırıyor.

        Riski arttırıyor…

        Diğer Yazılar