Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ŞUNU baştan belirteyim her parti son 20 yılın en sıkıntılı yerel seçim sürecini yaşıyor.

        Buna neden de dışsal değil, tamamen içsel konular…

        Ya teşkilatını aşamıyor, ya adayını, ya da ittifak içine girmek istediği partiyi…

        Durum böyle olunca birbirinin içine geçmiş sorun yumağını çözmek de kolay olmuyor.

        YENİ BUNALIM

        Bu bunalım 2002’den bu yana aday belirleme sürecinde ilk kez farklılaşan AK Parti, CHP ve diğer partiler için de geçerli…

        Bir başka parti ile işbirliği olmadan seçimi kazanamayacağını görüyor ama işbirliğine sıcak bakmıyor.

        Daha ilerisi, ilk kez karşılaşılan bir şekilde adaylıkları kesinleşenlerin listeleri açıklanmadan bir gün önce kamuoyuna yansıyor; bu da partilerde yeni bir tartışmanın önünü açıyor.

        Liste kaydırmalarına neden oluyor; daha önce bir ilçe için yapılan kamuoyu araştırması, kaydırılan kişi için bir kez daha yineleniyor.

        Bu da yeni bir zaman kaybı yaratıyor; kriz var algısını üretiyor.

        TERK SORUNU

        Büyükşehirlerdeki durum ise daha karmaşık...

        Çünkü partilerin aradığı nitelikli aday nasıl bir durumla karşılaşacağını kestiremediği için büyükşehre soyunmaktan kaçıyor; aday olmak isteyeni de partiler beğenmiyor; yeni bir isme yöneliyor.

        Büyükşehir ilçeleri ise bir başka tartışmanın zeminini oluşturuyor; birçok il ve ilçe teşkilatı dün aday tepkisi veya tercihini sunmak için Ankara’da parti genel merkezlerini doldurmuştu.

        Bu karmaşık sürecin bir de ittifak yapılan partilere bırakılması planlanan il teşkilatları ile ilgili bunalımı var ki bu da başka bir sorun.

        İl teşkilatları, ittifak içinde oldukları partiye bırakılması halinde “kaybedeceklerini” ileri sürürken, “Kaybetmek için mi ittifak yapıyoruz, dilerseniz gidip ittifak yaptığımız partiye biz anlatalım” hayıflanmasında bulunuyor.

        Hatta bazı haklı gerekçelerini de sıralamaktan geri durmuyor…

        TEŞKİLAT BELİRLESİN

        Bu nedenden olsa gerek, CHP ve İYİ Parti arasındaki görüşmelerde teşkilat tepkileri de göz önünde tutulmuş.

        Hatta CHP, bazı illerde aday belirlenme sürecinin doğrudan teşkilata bırakılmasına, aralarındaki müzakere göre karar verilmesi yönüne gidilmesini önermiş.

        Şu kadarını söyleyebilirim ki AK Parti’nin bugün üzerinde mutabakat sağlanan, müzakere kapsamında olmayan 20 yeri daha açıklamaya hazırlanırken, diğer yerlerle ilgili netleşme yok.

        Büyük ihtimalle bu hafta sonuna kadar bir noktaya varılır.

        CHP ise mutabakat sağlanan yerleri bu hafta da açıklamaya devam ederken, müzakerede olduklarını geriye bırakacak.

        BAŞBAŞA GÖRÜŞTÜLER

        Bu kapsamda CHP lideri Kılıçdaroğlu dün İYİ Parti gibi Millet İttifakında birlikte olduğu Saadet Partisi’nin kapısını çaldı ve lideri Temel Karamollaoğlu ile buluştu.

        Görüşmenin bir bölümü heyetler halinde geçmiş, ağırlıklı bölümü de Kılıçdaroğlu ile Karamollaoğlu’nun baş başa görüşmesi şeklinde gerçekleşmiş.

        "İTTİFAK ZARAR VERİYOR"

        Görüşme sonrası SP lideri Temel Karamollaoğlu ile konuştum, “Ben öteden beri söylüyorum, mahalli seçimde genel ittifak isabetli değil” diye söze girdi.

        Bu düşüncesini CHP liderine de ilettiğini belirtip gerekçesini şöyle dile getirdi:

        “Görüşmemizde genel ülke meseleleri üzerinde de durduk. Ben orada da söyledim, bütün partilerle mahalli yerde, ilde, ilçede, beldede dirsek teması olabilir, zaten bugüne kadar da oluyordu. Ama yukarıdan genel bir ittifakı doğru bulmuyorum. Çünkü kutuplaşmayı arttırıyor. Kutuplaşma da zarar veriyor. Böyle ittifaklar birileri tarafından da bu kutuplaşmanın aracısı haline getiriliyor. Bundan kaçınmak lazım, ama CHP ile de mahallinde dirsek teması olabilir.”

        "İYİ GİBİ OLMAZ"

        Bu aşamada, “CHP ile bizim işbirliğimiz İYİ Parti gibi olmayacak mı diyorsunuz?” sorusunu yönelttim.

        “Evet, İYİ Parti gibi bir işbirliğimiz olmayacak” yanıtını aldım…

        ***

        Ödül gibi tören

        Diyarbakır’da hafta sonu, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nin (GGC) 33. Başarılı Haberciler Ödül Töreni vardı...

        Ödül jürisi beni de ödüle layık görmüş; var olsunlar, kıvanç, onur duydum…

        Törende GGC Başkanı sevgili arkadaşım Veysi İpek’in de altını çizdiği gibi, “İstanbul’da yaşanan tayfunun, bölgede günlük esinti olduğu coğrafyada” gazetecilik mesleğini yaşam sırtında yürüten arkadaşlarımın beni ödüle layık görmesinin ayrı değeri var.

        “En iyi yazar” dalında şahsıma tevdi edilen ödülle birlikte Habertürk’ten, “En İyi Kadın Sunucu” dalında Didem Arslan Yılmaz, “En İyi Sabah Programı” dalında sabah ekranının vazgeçilmezi olan Para Gündem’den Ebru Baki, Serdar Kuter ve Bülent Aydemir ile “En İyi Haber” dalında Mehmet Kayahan ödül aldı.

        Başarılı birçok gazeteci ve televizyoncu da Diyarbakır’a bizzat gelerek ödüllerine kavuştu.

        Baştan belirteyim, bir ödül töreninde ne olması gerekiyorsa hepsi vardı…

        DİYARBAKIR’IN TÜRKÜSÜ

        Sadece ödül töreni mi; törenden sonra GGC lokalinde düzenlenen gece de muhteşemdi…

        Bölge türkülerini bıkmadan derleyen sanatçı Bedri Ayseli, türkünün nasıl sade okunabileceğini yine gösterdi; her zamanki asil duruşunu bir daha sergiledi.

        Sohbeti, nezaketi, insanlığı Diyarbakır türküleri gibiydi…

        Aktardığına göre, derlemesini yaptığı Suzan Suzi türküsünün öyküsü filme alınmış montajı son aşamaya gelmiş.

        Yaşadıklarını da bir kitapta toplamış, bazılarını anlattı, gülmekten kırdı geçirdi; kitabın yakında yayınlanacağını söyledi.

        NE CEVHERLER VARMIŞ

        Mahalli sanatçıların performansı da muhteşemdi; günün ilk saatlerine kadar çalıp söyledi.

        Müzikle amatörce uğraşan bir kişi olarak söylüyorum ki, bazı gazeteci arkadaşlarımızın sanatçılara eşlik ederken çıkardığı performans sahnelerdeki birçok sanatçının önündeydi…

        “İçimizde ne cevherler varmış” demekten kendimi alamadım…

        Töreni, bizleri buluşturan cemiyet ortamıyla GGC ödül gecesinde bir tek eksik yoktu, fazlası vardı…

        Bizler için tek başına ödül değil, gecesi de ödül gibi oldu…

        ***

        Hükümetin Demirtaş kararı...

        AİHM, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında bir süre önce tutukluluğunun sonlandırılması yönünde karar vermişti.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan da AİHM kararının “yok hükmünde” olduğuna yönelik tepki vermişti.

        Buna da, Türkiye’nin denetime alındığı Avrupa Konseyi, hem de AB içinden karşı tepki yükselmişti.

        Hükümet, AİHM kararını detaylı bir şekilde incelemiş ve bundan sonra izleyeceği yol haritasını belirlemiş.

        Konuyla ilgili etkin ve yetkin ismin belirttiğine göre “AİHM’nin kararını hemen uygulama yoluna gitme niyeti” hükümette yok.

        KARARI MAHKEME VERİR

        Buna yönelik “genel analiz raporunda” AİHM’in kararlarının, “Ulusal yargı yerlerinin ara kararlarını ortadan kaldıran veya kesin kararlarını bozan kararlar” olmadığı anımsatılıyor.

        Eğer AİHM ile yerel mahkeme kararı uyuşmazsa Bakanlar Komitesi’nin denetim yetkisine dahil olacağı belirtilip şu noktaya dikkat çekiliyor:

        “Ancak bu (Bakanlar) Komite hukuki olmaktan ziyade siyasi ve diplomatik bir denetim yapar ve diplomatik yolları kullanır.”

        Ardından kararın içeriğine dönük değerlendirmeye geçiliyor.

        AİHM ELEŞTİRİSİ

        AİHM’nin 7 konuda Türkiye’yi haklı bulduğu, 3 konuda ihlal tespiti yaptığına işaret ediliyor.

        AİHM’nin 3 kararı eleştirilirken, “bağımsız bir gözlemciyi ikna edecek düzeyde suç işlendiği yönünde makul şüphede bulunduğu tespitini yapan AİHM’in diğer yandan tutukluluğun siyasi saikleredayandığını ileri sürmesinin kendi içindeki çelişkidir” deniliyor.

        Bu kapsamda şu eleştiriye yer veriliyor:

        “İspanya’nın kendi bütünlüğünü koruma kaygısıyla aldığı son derece sert ve yer yer hukuk sınırlarını aşan önlemleri meşru gören AİHM’in konu Türkiye olunca tam tersi yaklaşım sergilemesi hiçbir surette kabul edilemez…”

        ÜÇ AY ZAMANI VAR

        AİHM kararının kesin olmadığına bir vurgu daha yaptıktan sonra, “bir itiraz olmasa dahi 20 Şubat 2019’a kadar süresinin bulunduğu” hatırlatılıyor.

        Üç ay içinde itiraz olması halinde 5 hakimden oluşan Panel tarafından konunun ele alınıp inceleneceği bildiriliyor ve şöyle deniyor:

        “Karar henüz kesin olmadığı için Sözleşmenin (AİHS) 46. maddesi anlamında hüküm ve sonuç doğuracak nitelikte bir karar değildir. Karar bu şekilde kesinleşmiş olsa dahi, Türkiye yargı yerlerinin kararlarını yeniden ele alması, değerlendirmesi ve AİHM’in gerekçelerini de dikkate alarak kararını vermesi ile AİHM kararına uymuş olur. Ancak ulusal yargı yerleri bu yeniden değerlendirme sonucunda esas açısından kendi kararlarını vermek konusunda mutlak bir bağımsızlığa sahiptir. Burada önemli olan, AİHM kararındaki gerekçelerin mahkemece karşılanmış olmasıdır. Öte yandan ulusal yargı mercilerinin verdiği kararlar da doğal olarak itiraz ve temyiz gibi iç hukuk yollarına tabidir.”

        KENDİ KARARINI VERİR

        Cumhurbaşkanı’nın “bağlayıcı değil” sözünün de bu kapsamda ele alınması gerektiğinin altı çiziliyor.

        Son cümlelerde şöyle deniyor:

        “Öncelikle karar kesin değildir. İkinci olarak AİHM'in ulusal mahkeme yerine geçerek karar verme veya verilen kararı bozma yetkisi yoktur. Üçüncü olarak AİHM kararındaki bulguları da dikkate alarak yeniden değerlendirme yapmak suretiyle karar verecek olan yine ilk derece mahkemesidir. Bu açıklamanın kararın Türkiye yargısı tarafından yeniden değerlendirilmesiyle ve sözleşmesel düzenlemeden kaynaklanan etkisiyle bir ilgisi yoktur. Türkiye’nin bağımsız ve tarafsız yargısı, yeniden değerlendirmeyi yapar ve hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kendi kararını verir...”

        Özetle, Demirtaş’ın AİHM kararı nedeniyle, en azından üç ay sonra toplanacak Bakanlar Komitesi’ne kadar serbest kalmasını kimse beklemesin diyor…

        Peki ya sonrası derseniz; bu zaman diliminde mahkemelerin göstereceği davranışları izlemek gerekiyor.

        Diğer Yazılar