Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Toplumsal bir hareketin duyurulması ve savlarının belirlenmesi üzerine kurulan, bir akımın, bir hareketin oluşunu bildiren yazılı metnin” adıdır.

        Veya TDK’nın tanımıyla, “toplumsal bir hareketin siyasal inanç ve amaçlarının açık ifadesidir.

        Marx ve Engels’in 1848’deki “Komünist Manifestosu”ndan Hacker Manifistosuna, Yön Bildirisi’nden, Mustafa Kemal’in Amasya Genelgesi’ne, 1971 Muhtırasından Russel-Einstain Manifestosuna kadar birçoğu sıralanabilir.

        Örneklerinde de görüldüğü gibi bir konu hakkında tektir ve baştan savlarını belirler ve onun üzerinde devam eder.

        Yani her seçim döneminde her partinin çıkardığı gibi 5 yılda bir yapılan her yerel seçimde çıkarılamayacağı gibi, neredeyse 1,5 yılda bir karşılaştığımız her sandıkta da yeniden yazılmaz.

        Dolayısıyla ortaya konulan manifesto değil seçim bildirisidir.

        Yani o sandıktan çıkması halinde neleri yapacağını, hangi beklentilere karşılık vereceğini açıkladığı belgedir.

        Bir partinin bunu manifesto haline çevirmesi ise her dönem farklı bir savın peşine takılacağı anlamına gelir ki o zaman o siyasal yapının ilkelerini sürekli değiştirdiği anlamı çıkar.

        Yukarıda da sıralandığı gibi ne Marx-Engels, ne Yön hareketini başlatanlar, ne Russel- Einstain baştan koydukları ilkelerinden ödün vermiştir; ne de sürekli değişkenlik içinde yeniden savlarını belirlemiştir…

        PROJE ÇÖPLÜĞÜ

        Benzer bir durum projeler için geçerli…

        Siyasi parti adaylarının hemen hepsinin yaşadığım Ankara ile ilgili vaatlerini, projelerini hemen her gün bir şekilde ekranda, sosyal medyada veya bir şekilde yollanan broşürlerde görüyorum.

        Neredeyse hepsi birbirinin aynı olması bir yana, birçoğu 2009 veya 2014 seçiminde de bir şekilde dile getirilmiş projeler…

        Dolayısıyla sayısı az olmayan, heybeye doldurur gibi boca edilen ve karşılarında ne kadar zaman içinde bitirileceği konusunda söz verilmeyen ya da yapılmaması halinde görevi bırakıp bırakmayacağı taahhüt etmeyen projenin de bir anlamı kalmıyor.

        Hayata geçmezse de bir yaptırımı olmuyor…

        Veya o projenin ne denli gerekli olup olmadığını da kimse sorgulamıyor…

        Daha önemlisi sandığa giderken projelerinden dolayı adaya oy verecek seçmene de zaten çok rastlanmıyor…

        REKLAM

        ***

        Aykırının birliği, benzerin ayrılığı

        İster diyalektik materyalist yaklaşıp zıtların birliği diye adlandırın.

        Dilerseniz idealist diyalektikten yola çıkarak, “bütün şeyler, çelişkili yanlar içerir” ilkesine sarılın.

        Hiç birisi benzer tabana hitap eden CHP ile DSP arasındaki uzlaşmaz ayrılığın gerekçesini izah edemez…

        Aslında kökleri de öyle kültürel veya sosyolojik geçmişe de dayanmıyor; şunun şurasında 1980 darbesi ile ortaya çıkmış bir geçmişe sahip.

        Ayrılığın ilk icrası da sanıldığı gibi 1999 değil, 1994 yerel seçimidir...

        Hatta 1999’a atıf yapmak, o günün siyasilerine karşı haksızlıktır.

        ÖNCE SHP- CHP

        Hatırlatmak gerekirse…

        HP ve SODEP birleşmiş ve SHP’yi kurdu ve DYP ile 1991 seçiminde hükümet ortaklığını yakaladı.

        Eylül 1992’de ise Baykal ve arkadaşları SHP’den ayrılıp CHP’yi yeniden canlandırdı.

        Özal’ın Hakka yürümesi sonucu 1993’te Demirel’in Çankaya’ya çıkması sonrası yaşanan gelişmeler üzerine merhum Erdal İnönü SHP liderliğini bırakınca Murat Karayalçın Belediye Başkanlığını bırakıp partinin başına geçti.

        SHP bir yıl sonra 27 Mart 1994’te yapılan yerel seçimde Korel Göymen’i aday çıkardı.

        Görüşmelerden sonuç alınmayınca CHP de Göymen’in karşısına eski Belediye Başkanı Ali Dinçer’i çıkardı.

        Oyların bölünmesi FP adayı Melih Gökçek’e yaradı ve Göymen’den 6 bin 473 oy fazla alarak Belediye Başkanlığını kazandı.

        CHP adayı Dinçer’e ise 30 bin oy çıkarken, Ecevit’in DSP’si ise 11 bin 740 oy aldı.

        Aslında ilk ayrılık, birinin ötekine karşı seçim kaybettirmeye dayalı aday çıkarma sürecinin de başlangıcı oldu.

        Bu kez

        Seçim yenilgisi iki partinin birleşmesini beraberinde getirdi, ancak DSP bu birliğini içinde yer almadı…

        İki partinin ayrılığı sonrasında da ezeli rekabete dönüştü 1999 seçimlerinde ikinci büyük hezimeti de beraberinde getirdi.

        ECEVİT’İN BASKIN ISRARIYLA

        Seçim öncesi CHP’deki klikler her daim olduğu gibi yeniden canlandı ve bazı isimler ile partinin yolları ayrıldı.

        Bunlardan biri de CHP’nin Çankaya İlçe Belediye Başkanı Doğan Taşdelen oldu…

        CHP ile ilişkisi kesilen Taşdelen, Ecevit’in çağrısı ile ve bir daha aday olmama kaydıyla DSP’ye geçti…

        Ancak Ecevit 6 Ocak 1999 günü DSP Meclis Grubundaki konuşmasında aynen şunları söyledi:

        “Sayın Doğan Taşdelen’i davet ettiğimizde kendisi bir istekte bulunmadı. Ankara Büyükkent Belediye Başkanlığını istemediğini de özellikle vurguladı. Fakat bu görevi kabul etmesi için ben ısrar ettim. Bunun kendisi için kaçınılmaz bir ülke görevi olduğunu hatırlattım…”

        Ecevit konuşmasının devamında bu ısrarını “laik demokratik cumhuriyet ve Atatürk’e bağlılık” şartını öne sürerek baskın hale getirdiğini de kayda geçirdi.

        CHP-DSP adayları birbirlerinin oyunu böldü, 1999 yerel seçimini de Melih Gökçek’in kazanmasını sağladı.

        Gökçek, 29 bin 432 oy fazlayla seçimi kazanırken, DSP’ye 169 bin 490 oy gitti…

        ŞİŞLİ YARIŞI

        Ardından gelen 2004, 2009, 2014 seçimlerinde de durum değişmedi…

        Bugün, Şişli, Marmaris belediye başkan adaylarının da arasında bulunduğu bazı isimlerin CHP’den aday gösterilme şanslarının ortadan kalkması üzerine DSP’ye geçip aday olmaları da 2019’a damgasını vuracak.

        Bir sonuç getirir mi bilinmez…

        Ancak her seçmenini en az bir kez kucaklayıp öpmüş Mustafa Sarıgül’ün Şişli’de yaratacağı etki de az olmaz…

        HDP’nin aday çıkarmadığı, CHP-İYİ Parti oy toplamının geçen seçim %50’ye yaklaştığı Şişli’de AK Parti’ye belki kazanma şansı tanınmayabilir.

        Ancak unutulmasın ki sol seçmenin oy vermeme veya sandığa gitmeme gibi bir geleneği kenarda tutulmak kaydıyla Şişli’de yarış bu durumda DSP’li Sarıgül ile dün PM’den adaylığı onaylanan CHP’li Muammer Keskin arasında geçer…

        Adayların sandığa etkisinin oldukça düşük kaldığı, partilerin isimlerinin seçmen tercihinde öne çıktığı varsayılabilir.

        Ancak unutulmasın ki yerel seçimin kendi dinamiği aday isimlerinin de etkisini yukarı taşır…

        Hele ki CHP'nin kendi iç sorunlarının PM toplantılarında bu kadar ayyuka çıktığı, parti içi muhalefetin olmazsa olmaz aday dayatmaları ile toplantılara ara verilmek zorunda kaldığı bir zeminde durum daha da farklılaşır...

        Sandık açılınca her şey netleştirir…

        Diğer Yazılar