Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İstanbul adaylarının televizyon programı ile ilgili sohbet ederken arkadaşım anımsattı.

        ABD’de Cumhuriyetçi Parti başkan adayları, toplu olarak televizyona çıkmış…

        Programı yöneten moderatörün sorularından biri de “Eğer yarışı kaybederseniz, kazanan arkadaşınıza desteğiniz sürecek mi?” olmuş…

        Adaylık yarışına girdiği Cumhuriyetçi Parti’deki arkadaşlarının hepsi “Evet desteğimi sürdüreceğim” yanıtı vermiş.

        Tabii Donald Trump hariç…

        Moderatör aynı soruyu yönelttiğinde Trump, “Hayır…” deyip noktalamış.

        Sonrasını anlatmama gerek yok…

        SÜRPRİZİ OLMAYAN

        Bunu yazmamın nedeni aykırılığı, farkını ortaya koyabilen kişinin Trump olması ve bunun da kendisine ayrıcalık kazandırması.

        Önceki akşam İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylarının karşılaştığı televizyon programında ise ne aykırılık ne farklılık ne de sürpriz vardı…

        Birilerinin beklediği gibi şapkadan tavşan çıkarma gösterisi de olmadı.

        Yeni öğrendiğimiz, söylenmemiş ne bir soru, ne de bir söz vardı…

        Şunu baştan belirtmeliyim, Uğur Dündar’ın reddi sonrası moderatörlük görevini üstlenen İsmail Küçükkaya, üzerinde biriken her türlü kamuoyu baskısına karşı önerilen modelde olması gerektiği gibi yönetti.

        Siyasetçinin kurallarını tayin ettiği programın daha fazlası da beklenmezdi.

        Oturma şeklinden, soru modeline, kamera açılarına kadar sorunlu bir programdı.

        İLK GÖRÜNTÜ

        Adayların performansına gelince…

        Ekrem İmamoğlu daha programın girişinde ön aldı; çakarlı otomobillerin cakası yerine minibüste eşi Dilek İmamoğlu ve oğlu Semih İmamoğlu ve Basın Müşaviri Murat Ongun ile sade görüntü verdi.

        Diğer ekip geride kalıp kameraların görüntü alanına girmedi ve İmamoğlu’nun gösteriye kaçmayan mütevazi görüntüsüne destek oldu.

        Eşinin elinden tutarak İmamoğlu’nun, merdivenleri dinamik tırmanması da önemliydi.

        Yıldırım programa geç kaldı.

        Propaganda ekibindekilerin her adımda yakındığı gibi geniş koruma ekibi ve partili kadrosu eşliğinde çok sayıda otomobil konvoyuyla salona ulaştı.

        Yanında eşi Semiha Yıldırım, kızı Bahar Büşra Köylübay’ın yanı sıra, Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, danışmanları, kalabalık bir şekilde ekran görüntüsünde yer aldı.

        STRESİ ARTTIRMAK İÇİN

        Yıldırım’ın ekibine programa neden ucu ucuna, hatta bir iki dakika geç geldiklerini sordum.

        İmamoğlu’nun yayın öncesi stresli olduğu bilgisini almışlar, Yıldırım ile yayın öncesi buluşup psikolojik olarak rahatlamasını istememişler.

        Belli ki Yıldırım ekibi programa hazırlanırken, İmamoğlu’nun psikolojisi, sinir sistemine de odaklanmış.

        Ancak şurası kesin ki başlangıçta iki aday da stresliydi.

        Eğer Binali Yıldırım, rakibini öfkelendirip, hata yapmasını sağlayacak söylemlere girmemiş, yayının sonlarında gösterdiği “kendisi olma” performansını baştan sergileseydi ön alırdı.

        Çünkü Yıldırım, amaçlanan davranışlar Yıldırım’ın kimliğine, kişiliğine, yetişme tarzına uygun olmadığı için sergilemekte zorlandı.

        Kendisine ait olmayanı da kısa sürede terk etti.

        KAYGILANDIRAN AN…

        İmamoğlu’nun da başlangıçta süreci başarıyla yönettiğini söylemek olanaksız…

        Gergindi, ama rakibinin daha gergin davranışı bunu gölgeledi.

        Yıldırım’ın müdahalelerinin süresini eksilttiğini belirterek, “hakkını yedirmeyen aday” kimliğini sergilemekte başarılıydı.

        Rakibinden çok daha iyi hazırlanmış fotoblokları, yani karton tabaka görselleri de başarı ile kullandı.

        Hatta bir Yıldırım’ın ekibini, “İmamoğlu acaba soruları önceden gördü mü?” kaygısına itecek kadar seri ve iyi kullandı.

        Bu süreçte ihtiyaç duyduğu rakibinin sosyolojik tabanına uygun söylemleri de vermiş oldu.

        Zaten İmamoğlu açısından kendi tabanını konsolide etmek gibi bir sorun yoktu…

        İZAH EDEMEDİKLERİNE YÜKLENDİ

        Yıldırım sandığa gitmeyen seçmenini oy vermeye ikna için uğraşırken, İmamoğlu aynı seçmenin tavrını sürdürmesini sağlamanın çabası içinde oldu.

        Bu açıdan her ikisi de rakibinin izah edemediği noktalara yüklendi.

        Dolayısıyla İmamoğlu, 31 Mart seçiminin iptali ve YSK sürecini içselleştirmeyen muhafazakar seçmene mesajını yollarken sözü her adımda bu noktaya çekti.

        Yıldırım ise Ordu VIP’te yaşananlar ve İmamoğlu’nun bazı olaylara ilişkin sözlerine odaklandı.

        Tam ivme kazandığı sırada Sayıştay raporu konusundaki sözleriyle geriye düştü.

        ÇOKLU MEDYA

        Tam 17 yıl sonra yapılan yayının bu kez ötekinden farkı da vardı.

        Televizyon programının sadece adayların karşılaştığı platform olmaktan çıkıp, twitter, instagram, facebook gibi çoklu medya ile desteklenmesi halinde anlam ifade ettiği de bu yayınla bir daha sergilendi.

        Bu konularda daha başarılı olan AK Parti’nin sosyal medya ekibi bu kez geriden geldi; programın neredeyse bitimine yakın devreye girebildi.

        Bu da yeni medya düzeninde oldukça geç kalmak anlamına geliyordu.

        İmamoğlu ise hem ekibinin hem de sosyal medyayı etkin kullanan seçmeninin avantajını elde etti.

        AİLELER NE YAPTI?

        Peki, bütün bunlar olurken, adayların beraberinde gelen aileleri ve kurmayları ne yaptı?

        Yan yana mı oturdular?

        Program esnasında en çok hangi bölüm onları etkiledi?

        Verilen 10’ar dakikalık üç arada, adaylarla buluştular mı, yoksa hiç mi görüşmediler?

        Örneğin Semiha Yıldırım, arkadaşım Kübra Par ile röportajında Dilek İmamoğlu’nun kendisine sahip çıkan sözlerinden duyduğu memnuniyeti dile getirmişti.

        “Ben Sayın Semiha Yıldırım’ın fotoğrafına bakınca kendi annemi, kendi ablamı görüyorum” diyen Dilek İmamoğlu’na teşekkürlerini iletti mi?

        Yayın bittiği andan başlayarak, dün akşam saatlerine kadar iki tarafın kurmayları ile konuştum.

        Hemen belirteyim, sahnedeki fotoğraf çekimine kadar aileler herhangi bir şekilde bir araya gelmemiş.

        AYRI BÖLÜMLERDE

        Programın gerçekleştiği Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda her iki adayın konukları için iki bölüm düzenlenmiş.

        İmamoğlu ailesi ve ekibi önce geldiği için doğrudan kendilerine ayrılan bölüme alınmış, Ekrem İmamoğlu ise sahneye yönlendirilmiş.

        Binali Yıldırım geç gelince hemen sahneye yönlendirilirken; eşi, kızı ve ekibi de İmamoğlu ailesi için ayrılan bölümün hemen yanındaki salona alınmış.

        Dolayısıyla her iki ailenin birbiri ile karşılaşma olanağı hiç olmamış; programı da televizyondan izlemiş.

        Programın çekildiği salona ise adayların dışında, sınırlı sayıdaki kurmay heyeti dışında kimse alınmamış.

        İmamoğlu’nun yanında Basın Müşaviri Murat Ongun bulunurken, Yıldırım’ın yanında Özel kalem Müdürü ve başdanışmanlarından oluşan grup yer almış.

        İki taraf da birbiri ile temas etmemiş.

        Bu kuralı, sadece o da program başlamadan önce CHP’nin TBMM Grup Başkanvekili Engin Altay bozmuş…

        Semiha Yıldırım, kızı ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın bulunduğu bölüme gidip tokalaşmış ve başarı dileklerini iletmiş.

        Mahir Ünal da bir süre sonra Dilek İmamoğlu’nun bulunduğu salona giderek, benzer davranışı göstermiş.

        ADAYLAR ARADA NE YAPTI?

        Verilen 10’ar dakikalık aralarda adaylar yayının yapıldığı platformdan çok uzaklaşmamış.

        Programı yukarıda izleyen danışmanları, 10 dakikalık bir koşu aralarda yanlarına gelip yayının kritiğini yaparken, bazen de telefonlar çalışmış, dışarıdan öneriler alınmış.

        Programın moderatörlüğünü yapan Küçükkaya’yı da dün arayıp sordum, iki adayın ara verildiğinde sohbetinin söz konusu olmadığını söyledi…

        Her biri kurmaylarıyla köşeye geçip, taktik çalışmasında bulunmuş.

        YILDIRIM’I KAYGILANDIRAN

        Program bittiğinde de ekrana yansıdığı gibi aileler sahneye davet edildi, yaşananlar kameralar önünde gerçekleşti.

        Yayın sonrası İmamoğlu, yayını yapan teknik ekibin ricası üzerine fotoğraf çektirirken, Yıldırım kurmaylarıyla durum değerlendirmesi yapmış.

        İmamoğlu’nun ilk sorular geldiğinde fotoblokları ardı ardına sıralı çıkarması ekibi gibi Yıldırım’ı da şaşırtmış.

        Sonrasındaki gidişat endişesinin kalkmasına vesile olmuş.

        Soruların ardı ardına, birini izah etmeden diğerinin gelmesi; 3 dakikalık süreyle sınırlı olması Yıldırım’ın eleştirdiği konular arasında yer almış.

        Bu arada İmamoğlu’nun bazen takibi zorlaşan, ardı ardına söylediği sözlerini takip etmekten yorulduğunu da esprili dille aktarmış.

        Yıldırım da son bölüme gelindiğinde açıldığını, “gerçek kendisi olduğunu” kayda geçirmiş.

        Şunu belirteyim ki iki taraf da yayından hoşnuttu…

        Hepsi de yayının kazaya uğramadan atlatmış olmanın şükrü içindeydi.

        Diğer Yazılar