Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti, kuruluşundan bu yana en üst seviyede görevler üstlenen Ali Babacan’ın istifasını nasıl değerlendiriyor?

        Babacan’ın istifasını yollamasından kısa süre sonra AK Parti’deki odasında sohbet ederken Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’a bu soruyu yönelttim.

        Tamamen reddiyeci bir tutum takınmak yerine, daha akademik ve kendi zaviyesinden ayağı yere basan bir gerekçe getirdi:

        “Muhalefet açısından oldukça avantajlı bir iklimde seçimi gerçekleştirdik. Eğer böyle bir iklimde Türkiye genelinde %52, İstanbul’da ise %45 oy alıyorsak bu siyasette doldurulacak bir boşluğun olmadığını gösterir. Onun için Babacan olayının siyasette bir karşılığı yok…”

        Devamında 2002’den bu yana İstanbul seçiminde aldıkları oyları sıraladı.

        İptal edilmeden önceki oylarının %48 olduğunu anımsattı, “Biz 2004’ten bu yana İstanbul’da sürekli oy arttırdık; yükselme trendi gösterdik” dedi.

        Ünal, yeni sisteme geçişle birlikte ortaya çıkan yeni yapılanmaların da iyi okunması gerektiğinin altını çizdi.

        Zaten boğaz enfeksiyonu sorunu yaşadığı için bunun ötesinde de konuşmaktan kaçındı…

        KORİDORUN SESİ

        Ancak AK Parti koridoruna bakıldığında, gelişmelerin son iki milletvekili toplantısıyla birlikte ele alındığını söylemem gerekir.

        Öncelikle, sadece İstanbul seçiminin sonucuna bakarak durum değerlendirmesi yapmanın yanlışlığına işaret ediliyor.

        Aslında onlar da Ünal gibi düşünüyor.

        Her ne kadar eleştirel bazı yaklaşımları olsa da son seçimde yaşananı biraz da kadere bağlıyor.

        Hatta Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul seçimini kazanmasına biraz da kaderci yaklaşarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıklıkla tekrar ettiği şu tekerlemeye göndermede bulunuyor:

        “Kaderinde olacaksa işi mermere geçer dişi, kaderinde olmayacaksa işi muhallebide kırılır dişi… İmamoğlu’nun dişi mermere geçti, Binali (Yıldırım) Bey’in muhallebide kırıldı. İstanbul’un ihtiyacı üzerinden bir seçim kampanyası sürdürülemedi…”

        MHP’ye yönelik eleştirileri de Genel Merkez yönetimi bir noktada haksız buluyor.

        Bunun 2014’e göre İstanbul’daki MHP seçmenini okumaktan kaynaklandığı inancını dile getiriyor.

        “MHP’nin Erdoğan karşıtlığında olanlar zaten ayrıldı İYİ Parti’ye gitti. Kriz anlarında Erdoğan’ı yalnız bırakmayan MHP’liler ise hiçbir zaman terk etmedi” görüşüne atıf yapılıyor.

        FETÖ’nün 17/25Aralık operasyonundan bu yana MHP seçmeninin Erdoğan’a olan yakınlığının azalmadığına vurgu yapılıyor.

        Ancak bazı MHP seçmeninin bu seçimde son anda terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın mektubu nedeniyle öfkelenip oy vermediği de kabul ediliyor…

        SİSTEMİN KÜLTÜRÜ

        Siyasetin geçmişle okunamayacağı, başkanlık sistemine geçişle birlikte birçok yapının farklılaştığını, “CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun da etkin siyaset yapma noktasına gelip, bunu kabullendiği” vurgulanıyor.

        Ardından şu noktanın altı çiziliyor:

        “Sistem kendi kültür ve teamüllerini henüz oluşturmadı; yavaş yavaş oturacak. Herkes eskiye bakıp ona göre siyaset okuması yapıyor. Ama bunun geleceğini de görmek gerekiyor…”

        AK Parti’deki görüşler bununla da bitmiyor.

        SİYASET YAPAN AYAKTA KALIR

        Siyasetin AK Parti’deki yapılış tarzına ilişkin şu söylem ve tavır da bundan sonrasına olacaklara işaret edecek nitelikte:

        “Bundan böyle seçmen donanımlı siyasetçiyi tercih edecek. Bunu da iki seçimdir gösteriyor. Artık siyasetsizlik dönemi bitti. Yani siyaset üretmeden, bir kenarda oturup, siyasetten geçinme süreci tamamlandı. Bundan sonra siyaset üreten ayakta kalacak…”

        Ardından gelen cümle ise çok daha önem arz ediyor:

        “Erdoğan’ın serasında bugüne kadar siyasetsizlikle kalanlar bundan böyle kalamayacaklar. Siyaset üretmeyenin o serada bulunması bundan böyle imkansız…”

        AK Parti Genel Merkezi’ndeki bakış bunlarla sınırlı değil.

        Tabii ki seçim dönemindeki bazı hataların yanlışlığına da işaret eden çok.

        Babacan’ın partileşme sürecinin kendilerine de sıkıntı yaratacağını kayda geçiren var.

        Ama genel tabloya bakıldığında ilk andaki politik bunalımlı ortamdan çıkılmaya başlandığının emareleriyle dolu.

        Koridorlara yeniden özgüven gelmeye başlamış; bundaki en önemli faktör de Erdoğan’ın son iki toplantısı…

        REKLAM

        ***

        Babacan’ın “Türkiye Seti…”

        AK Parti kurucuları arasında yer alan Ali Babacan dün istifasını verip ayrıldı.

        İstifa açıklamasında dikkatimi çeken üç nokta vardı.

        İlki AK Parti’deki görev süresini anlattığı paragraftı…

        Buna göre AK Parti’nin en üst organı olan MKYK’da 14 yıl görev yapmış; bir yılı hariç geri kalan 13 yılında da Bakanlar Kurulu üyesi olmuş.

        İkincisi, “Aklen ve kalben bir ayrışma yaşadım” cümlesiydi...

        Sonuncusu ise “Karşı karşıya olduğumuz sorunların çözümü ancak temsil gücü yüksek ve geniş bir kadro çalışmasıyla mümkün olacaktır…” vurgusu...

        Her üçü bir araya getirildiğinde, AK Parti siyasetinden bir noktadan sonra koptuğunu söylemek istediği görülüyor.

        Kopuşun ne zaman başladığına ilişkin elde tek veri var…

        O da İstanbul’da işadamları ile katıldığı toplantıda dile getirdiği ileri sürülen, başkanlık sistemine ilişkin Anayasa değişikliği sürecinin kopuşu hızlandırdığına yönelik yaklaşımı…

        Ancak Babacan’ın böyle bir karşıtlığının olduğuna ilişkin o dönemde bir beyanının olduğunu anımsamıyorum.

        11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, açıktan tavrını koyarken, Babacan’ın duruş sergilediğine yönelik de elde herhangi bir veri yok.

        İstifa açıklamasında da kopuştan öncesine yönelik bir özeleştiri söz konusu değil…

        TÜRKİYE SETİ

        Sanırım bunlara ilişkin açıklamalarını da Babacan'ın ağzından parti kurma çalışması bir noktaya geldikten sonra duyacağız…

        Babacan’ın istifasını açıklaması öncesi ve sonrası ekibinde yer aldığını bildiğim politikacılarla sohbetimde bazı bilgiler aktarıldı.

        İçlerinden biri, bundan sonra parti kurma çabasındaki diğer isimlerin istifalarının geleceğini belirtip ekledi:

        “Parti kurarken, hemen olsun gibi bir arayışımız ve koşturmamız yok. Türkiye için bir set oluşturuyoruz. Herkese eşit seviyedeyiz… Doğru kadrolarla bir arada olmanın çabasındayız. Görüşmelerimizi de bu kapsamda devam ettiriyoruz.”

        İHTİYAÇLAR DEĞİŞTİ

        Partinin ana aksının “AK Parti’nin eleştirdikleri hariç politikası mı, ANAP ideolojisi mi, yoksa farklı bir siyaset üzerine mi” kurulacağını sorduğumda ise “Kendine has bir yapı olacak” demekle yetindi.

        Türkiye’nin 1983, 2002, 2009 ihtiyaçları ile bugünkü ihtiyaçlarının aynı olmadığının altını çizdi.

        TRANSFER ÇABASI YOK

        TBMM’de grup kurma gibi bir çabanın olup olmayacağı konusunda ise “Biz kimseyi transfer için uğraşmayız, siyasi etik de bulmayız, ama siyasi duruşunu beğendiklerimizden gelmek isteyenler olursa ona da git diyemeyiz” diye özetlenebilecek yaklaşım sergiledi.

        Babacan’ın çevresindeki isimlerden bazılarının AK Parti’nin eski bakanları oldukları, onların o dönemdeki icraatlarına yönelik eleştiri dozunun da yüksek olduğunu anımsattım.

        Babacan ile birlikte yol yürüyen eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin üzerinden örnek verdi:

        “Ergenekon operasyonları 13’üncü evresine geldiğinde Sadullah Ergin Bakan oldu; AK Parti de bu davaların müdahiliydi. Eğer bir sorun varsa bu Bakanlar Kurulu’nun müşterek sorumluluğunun ötesinde, AK Parti tüzel kişiliğinin bizzat müdahilliğine de bakılmalı...”

        Telefonu kapatırken de son cümleyi ekledi:

        “Dava dosyaları da müdahiller de orada duruyor…”

        Anladığım şu ki, Babacan ekibi, FETÖ suçlamaları dahil bu gibi konularda verecek yanıtının bulunduğu inancında...

        Diğer Yazılar