Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında bugün gerçekleşecek zirveye bütün gözler odaklandı.

        Dikkat ediyorum, Türkiye-Rusya ilişkileri İdlib gibi küçük bir sahaya sıkıştırılıp bırakılmaya çalışılıyor.

        Sanki buradan uzlaşı çıkmaz ise iki ülke ilişkileri son bulacak gibi algı oluşturuluyor.

        Oysa ki Türkiye- Rusya ilişkileri 1990 yılından bu yana kendiliğinden oluşmuş birbiri ile çok az geçirgenliği olan kompartımanlar halinde ilerliyor.

        Eğer uçak düşürme hadisesinde olduğu gibi katarı çeken lokomotifte sorun yoksa, durmamışsa, bir kompartımanda yaşanan sorun çoğu zaman diğerini etkilemiyor.

        Özetle İdlib Türkiye ile Rusya arasındaki bir sorun alanı, ancak bütün ilişkileri enfekte edip sonlandıracak büyüklükte değil.

        İKİSİNİN DE İHTİYACI VAR

        Çünkü bu sahada Rusya’nın Türkiye’ye ihtiyacı kadar, Ankara’nın da Moskova’ya ihtiyacı var.

        Bundan dolayıdır ki görüşmeye iki gün kalana kadar iki taraf yetkililerinin ağzından yükseltilen kriz senaryoları, dün yerini uzlaşı mesajlarına bıraktı.

        Rusya Savunma Bakanlığı önceki gün üst perdeden açıklamada bulunup, tehdit dolu cümleler kurarken, Kremlin’den dün yapılan açıklamada, “İdlib konusunda bir uzlaşının sağlanmasının ve ortak tedbirler alınmasının umulduğuna” vurgu yapıldı.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan da dün partisinin grup toplantısı sonrası yöneltilen soru üzerine benzer yaklaşım içinde “süratle ateşkesin sağlanmasına yönelik beklentisini” dile getirdi.

        RUSYA’NIN CAYDIKLARI

        Bütün bunlar da gösteriyor ki İdlib sahası üç ay öncesindeki zeminde değil…

        Hatta geçen ay ile bu ay arasında çok büyük fark var.

        Geçen ay sonunda Moskova’da yapılan ikili görüşmede Rus tarafı dayattığı haritadan geri adım atmamakta direnirken, dün gelinen nokta bunun ötesinde.

        Aslında sürecin geldiği noktada ilginç bir paradoksa da tanıklık ediliyor.

        Çok öncesinde Moskova’nın talep edip Ankara’nın uygun bulmadığı, sonrasında Ankara’nın olur verip, Moskova’nın reddettiği uzlaşı zeminine dönüldü.

        Çünkü bugün ikisi birden, M-4 ve M-5 otobanlarını sınır yapan, Türkiye’nin gözlem noktalarını da otoyolun kuzeyine ve batısına taşıyan ilk plana dönülecek gibi...

        Moskova uzlaşıya yatkınlığını Türk Silahlı Kuvvetleri’nin desteğindeki Suriye Milli Ordusu’nun, ardından da kendi desteğindeki rejim güçlerinin bir bölümünü ele geçirdiği Serakib’de dün sergiledi.

        Moskova, Şam güçleri Serakib’e hakim olmaya başlayınca, bunu kalıcı tutabilmek için askeri polisini kent içine sokmuştu.

        Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri desteğindeki yoğun topçu ateşi karşısında geri çekildi ve Serakib’den çıktığını bildirdi.

        Bu dahi Moskova’nın, Türkiye ile karşı karşıya gelmeme niyetinin açık göstergesi.

        DİPLOMASİNİN VAKUR BAŞARISI

        Bu noktaya gelinmesinin de bazı nedenleri var…

        Öncelikle bir Ankara gazetecisi olarak tanıklık ettiğim için haklarını teslim etmeliyim ki Türk Dışişleri Bakanlığı diplomatları çok önemli işlere imza attı.

        Monşerler diye küçümsenmeye kalkılan ekibin, olumsuz koşullar altında dahi ne gibi maharetler sergileyebileceğini şova yer dahi bırakmadan, vakur şekilde gösterdi.

        İlk aşamada hissedilmiyor olabilir, ancak altı ay önce farklı bir zeminde bulunan ABD’nin BM Daimi Temsilcisini Türkiye’ye yollayıp İdlib sahasına da girmesini sağlaması, istihbarat ve elektronik harp ve mühimmat yardımı önemli gelişmeler.

        BÖLGE ULUSLARARASILAŞTI

        Benzer şekilde NATO’nun devreye girmesi, istihbarat ve elektronik harp desteğinin yanında, Şam yönetimini arayıp bu duruşunu net göstermesi de oldukça kıymetli.

        Belki hiç fark edilmeyen, bir başka nokta daha var ki, çok daha kıymet arz ediyor.

        O da, üç ay öncesine kadar Türkiye, Rusya, İran ve Şam’ın meselesi gibi görünen İdlib sahasının bugün uluslararasılaşmış sahaya dönüşmesi.

        Burada da kalmayıp, Almanya ve Fransa’nın briket evlere desteğini gösterip, kalıcı konuta dönüştürme çabasında Türkiye ile birlikte hareket edeceğini açıklaması.

        Yani AB’nin iki başat ülkesinin İdlib’de uluslararası koruma alanı yaratılmasında elini taşın altına koyduğunu ilan etmesi.

        Bu da meseleyi sadece briket ev olarak algılanmaktan çıkarıp, güvenli bir bölgenin oluşturulması için Avrupa’nın adım attığını gösterir.

        Daha önemlisi düne kadar aymaz tutum sergiledikleri sığınmacılar konusunun ne denli tehlike arz edebileceğini anladıklarını sergiler.

        Nitekim AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve beraberindekilerin dünkü Ankara ziyareti ve ele alınan konular da bunu doğruluyor.

        Başta da belirttiğim gibi, bugün İdlib meselesi üç ay öncesindeki durumunun çok ötesinde bir zeminde.

        İdlib, geçmişte Halep, Hama, Hums, Doğu Guta’da karşılaşılan pozisyondan çıktı, gelecekte oluşabilecek sürprizlere kapandı…

        Uluslararasılaştı…

        Bu dahi başlı başına önemli kazanım…

        Diğer Yazılar