Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Covid-19 en çok kime yük bindirdi derseniz, orta yaş kuşağını gösteririm.

        Sözünü ettiğim özellikle 50 yaş kuşağı…

        Ne çocuğu bakkala yollayabiliyor ne de ebeveynlerini yanına getirebiliyor...

        Hele ki ebeveynleri farklı şehirlerde yaşıyorlarsa sorunu daha da içinden çıkılmaz hal alıyor.

        Aynı kentte ihtiyaçlarını karşılayabiliyor ancak bir başka büyükşehirde yaşayan ebeveynleri açısından açmazı büyük.

        İmkanı olanlar başka kentte yaşayan 65 yaş üstündeki anne babasının market veya diğer ihtiyaçlarını alması için özel hizmetli tutmuş…

        Üç yaşındaki çocuğun dedesi, 80 yaşındaki ebeveynlerin evladı durumundaki 50 yaş kesiminin üzerindeki yük zaten fazlaydı.

        Bir yandan toruna bakarken, diğer yandan üniversite hazırlığındaki çocuğun okul masrafını denkleştirmeye çalışıyor ya da evlenme çağına gelmiş kızı veya oğlunun düğün hazırlığıyla boğuşuyordu.

        Bu arada ebeveynlerinin hastane başta olmak üzere diğer getir götür işiyle de uğraşmak zorundaydı.

        Geçimini sağlamak için de işine sebatla sarılmak mecburiyetindeydi.

        Covid-19 en fazla yükü onlara yıktı…

        BUNALMIŞLIĞIN BOŞVERMİŞLİĞİ

        Sadece bu kesime değil, uzun vadeli siyasi ve ekonomik etkilerinin belirsizliği nedeniyle devletlere de yeni yükümlük bindirdi.

        Örneğin 20 yaş altında cevvaliyetinin zirvesindeki gençler ile akil yaşa ulaşma nedeniyle çevresini çabuk etkileyecek 65 yaş üstünü birlikte telkin ile eve kapatmak kolay değil…

        Sadece evde kalmaları da değil, diğer yaş aralığında olanları da maske takmaya, sosyal mesafeyi korumaya, hafta sonu sokağa çıkmamaya, karnını doyurduğu işlerini kapatmaya ikna etmek de bir o denli zordur.

        Covid-19 yaydığı korku ile bunların gerçekleşmesini kolaylaştırdığı kesin...

        Ancak Akdeniz ruhuyla hareket eden bu coğrafyanın insanı daha ne kadar frenlenebilir ölçmek de zor.

        İlk günler, virüsten korunmak için duyarlı davranan insanların, bugün kanıksamış davranışla tedbirsiz hareketleri de bunun göstergesi.

        Aslında en riskli grubu da bu kesim oluşturuyor…

        Bir maske takınca virüse aşılanmış intibaına kapılmalarının beraberinde yaratacağı ikinci dalgayı bunalan ruhunda öngörmek istemiyor.

        EKONOMİ İLE YAŞAM ARASINDA

        Aslında devletler de insanlardan farklı değil.

        Ekonomiyi kurtarmak ile insan yaşamını tüketmek arasında seçim yapmanın ağır paradoksunu yaşıyor.

        Bunu yaparken Covid-19’un yurttaşlarda yarattığı “devlete güven” eğirişindeki yükselişi de kırmamaya özen gösteriyor.

        Bu da başka alanlarda geçmiş davranışlarını terk etmeye zorluyor.

        Örnek mi, kimse bundan böyle AB’nin birlik halinden söz edemez.

        Bırakın onu, hiçbir batılı ülke bundan böyle mültecilerin serbest dolaşımı hakkında tek kelime söyleme cesareti gösteremez.

        AB’de hiçbir ülke de kendi yurttaşından önce, birliğin çıkarını önceleyemez…

        UZMANLAŞMAYA DÖNÜŞ

        Şurası açık ki süreç devletleri daha milliyetçi yaptı…

        Ancak devletleri de iç davranışını düzenlemek zorunda bıraktı.

        Bundan böyle devletler, geçmiş krizlere neden olarak gösterip ötelediği profesyonel uzmanların öneminden vaz geçemez.

        Bu sadece devletler için değil, bireyler için de geçerli…

        Son yıllarda kimse çocuğunu tıp fakültesinin meşakkatli sürecine sokmak istemiyor, bu yönde teşvik etmekten uzak tutuyordu.

        Ama bu süreç tıp fakültelerinin ne denli önemli olduğunu bir daha gösterdi.

        Orada da fakülteyi okumakla kalmayıp tıp alanında uzmanlaşmanın ne denli önemli olduğunu gösterdi; bilim insanına siyasi düşüncesiyle değil, bilgi birikimiyle bakmayı bir daha öğretti...

        TOPLUM VİCDANININ SESİ

        Daha önce de belirttim, nasıl ki geçmişte yaşanan hukuk krizleri önemli hukukçuları kamuoyu nezdinde vicdan sesi yaptı, bu dönem de bazı tıp adamlarına aynı görevi yükledi.

        Ancak bugüne kadar gelinen nokta işin kolay kısmıydı…

        Çünkü yasaklar herkese ortak uygulandığı için uygulamak kolaydı.

        Ancak planlanan gevşeme süreci çok daha zor olacak.

        Çünkü orada bazı sektörlere izin verilirken, bazıları bir süre daha kapalı tutulmak zorunda bırakılacak.

        Bu da yasaklama sürecinde karşılaşılmayan tepkilere, itirazlara yol açacak.

        BİLİM KURULU SÖZCÜLÜĞÜ

        O nedenle daha önce yazdığım, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de önerdiği gibi Bilim Kurulu sözcülük sistemine geçilmeli.

        Bu Sağlık Bakanı Koca için de rahatlama sağlar, son yıllarda rastlanmayan ölçüde toplumun geniş kesiminde kabul görmüş uzlaşmacı kimliğini tartışma dışında bırakır.

        Bütün bunlar bir yana; şu gerçeği de hepimiz görmeliyiz…

        Bilim insanları aşısını veya ilacını üretip “Nerede kalmıştık” diye eski sürece geçişi sağlamadığı sürece yaşam döngümüz değişecek…

        Düğün, dernek, stadyumda omuz omuza verip, maratonda tepinerek avazı çıktığınca bağırma dönemini uzun süre yaşamayacağız.

        Ya da başları birbirine dayayıp şarkıların söylendiği meyhane günlerini uzun süre geride bırakacağız.

        Kabinlerde elbise denediğimiz, “Yakışmış mı?” diye birini çıkarıp, diğerini giydiğimiz, beden ile ayna arasında mücadele verdiğimiz dönemleri çok özleyeceğiz…

        Umudum ve dileğim bir an önce ilacının icat edilmesinde ama bulunana kadar da evde kal sağlıkla kal demekten başka çarem yok…

        Diğer Yazılar