Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili kriterini daha önce dile getirmişti; önceki gün bir daha yineledi.

        CHP lideri, aday olup olmadığına yönelik VOA’dan Yazıcıoğlu ve Karabulut’un sorusuna yanıt verirken, Millet İttifakı’na atıf yapma gereği duydu.

        Özetle, “İttifak yaptıklarının Cumhurbaşkanlığı konusundaki görüşlerini almadan karar vermenin etik olmayacağını” söyledi.

        İttifakta birlikte olduğu liderler Akşener, Karamollaoğlu ve Uysal ile yeniden oturup konuştuktan sonra karar verebileceklerini bildirdi.

        “Cumhurbaşkanı olacak kişinin aynı zamanda bir partinin genel başkanı olmaması lazım” diyerek de kendi kırmızı çerçevesini çizdi.

        İTTİFAK DEVAM EDİYOR

        Adaylık olması halinde Genel Başkanlıktan istifasının söz konusu olup olmayacağı yönündeki soruya da zamanı geldiğinde değerlendirileceğini belirtmekle yetindi.

        Burada dikkat çeken yerel seçim sonrası özellikle İYİ Parti’den gelen, “İttifakımız seçim ile sınırlıydı, devam eden bir süreç değildir” açıklamalarına aykırı durum.

        Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı ilişkisinin devam ettiğini, bundan sonraki adımda da devam ettirmekte kararlı olduklarını belirtiyor.

        CHP liderinin sergilediği tutum, genel ve yerel seçimdeki diğer ittifak ortağı partiler açısından da geçerliliğini koruyor mu?

        SP baştan “bizimkisi ittifak değil, seçim işbirliği” diyerek kendisini bir nebze dışarda tutmayı başarmıştı; bugün de tutumunda bir değişiklik yok.

        Demokrat Parti ise İYİ Parti listesinden seçime girdiği için, birlikte hareket etmeyi sürdürüyor.

        REKLAM

        İYİ PARTİ DE KARARLI

        Bu durumda belirleyici aktör olan İYİ Parti’nin konuya yaklaşımını öğrenmek için birkaç gündür partinin etkin isimleri ile sohbet ediyorum.

        Şunu belirteyim ki ittifak konusunda herhangi bir eksiklik olmadığı gibi çok daha sağlam bir zemine ulaşmış.

        Buna siyaset sahnesine yeni giren iki partinin de benzer söylemle “parlamenter sistem” çağrısını eklemek gerekir.

        Özellikle de bugün akşam saatlerinde yeni parti binasının dijital açılışını gerçekleştirecek DEVA Partisi’ni kendilerine çok daha yakın hissediyorlar.

        “DAVUTOĞLU, ERBAKAN YOLUNDA”

        Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nun “kitleleri etkileyen çok daha dinamik söylem içinde, merhum Erbakan gibi uzun ömrü olan mücadeleyi tercih ettiği” belirtilerek, ittifak ortaklığı konusunda bağlayıcı söz söylemekten kaçınıyorlar.

        Ancak son dönem 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açıklamalarının Kılıçdaroğlu ve Akşener ile aynı noktalara vurgu yapması, aynı düzlemde ilerlemesine dikkat çekiliyor.

        Anlaşılan o ki bir söylem stratejisi içinde hareket edilmiş.

        Özellikle CHP’deki bazı kesimlerin AK Parti’ye sinyal olarak okuduğu Akşener’in, “Millet Masası etrafında buluşalım…” çağrısı, Kılıçdaroğlu ile mutabakat içinde gerçekleşmiş.

        Beklenen fayda CHP’nin liberal sol kesiminden gelen tepkilere kurban verilmiş…

        “HDP KESİN ADAY ÇIKARMALI”

        Zamanında yapılması halinde 3 yıla yakın süresi olan Cumhurbaşkanlığı adaylığı nasıl şekillenir.

        Yani bugünden bir isim belirlenip toplumsal kabulü bugünden mi sağlanır?

        Yoksa yeri zamanı geldiğinde toplum katmanları zaten birini işaret eder diye mi bakılır?

        Bu konuda net olan bir nokta var, o da HDP’nin kendi adayını çıkarması gerektiği konusunda varılan uzlaşı.

        Gerekçesi de konjonktürde var olan değil, tam tersine ötekine gidebilecek olanı frenlemeyi amaçlayan şu taktiği içeriyor:

        “Eğer HDP kendi adayını çıkarmazsa, Doğu ve Güneydoğu’da melleler (fahri din görevlileri) devreye girer ve oyların ötekine Cumhur İttifakı’na gitmesine neden olur. Onun için HDP kesinlikle bir aday çıkarmalıdır…”

        ERKEN BAŞLADI

        TBMM Başkanı’nı bugün seçtikten sonra Genel Kurul salonunun yenilenebilmesi için gündemindeki konuları tamamlayıp ara vermeye hazırlandığı dönemde Ankara siyasetinin gündemi seçime kayıyor...

        Olacağına ihtimal vermiyorum, ama şurası da açık ki üzerindeki tartışması oldukça erken dönemde başladı

        Bunda bir sonraki hafta sonu 25-26 Temmuz’da yapılacak CHP Büyük Kurultayı’nın katkısının olduğu da açık...

        AYM'nin önceden iptal ettiği baro düzenlemesi

        AYM'nin önceden iptal ettiği baro düzenlemesi
        0:00 / 0:00

        Adalet Komisyonu’ndan dün sabaha karşı çıkan çoklu baroya olanak tanıyan Avukatlar Kanunu düzenlemesi muhtemel ki gelecek hafta TBMM’den geçer…

        Neden de muhalefetin maddelerin görüşmelerini geciktirme veya engelleme kozuna karşın, iktidarın elinde tuttuğu “temel kanun” silahı.

        Bunun için de bir grup önergesi yeterli…

        Daha önce 11 maddelik kanunda yaptığı gibi, AK Parti düzenlemeyi temel kanun haline getirir ve kısa sürede görüşülüp çıkmasını sağlayabilir.

        KANUNA ZİPLEME YAPILIR

        Parlamento hukukuna 1991’de giren “ temel kanun” deyimine bakılarak, Medeni, Borçlar, Türk Ceza gibi ana kanunlar anlaşılmasın...

        “Temel kanun” denilince Genel Kurul aşamasındaki görüşmede ele alınan kanunun 30’u geçmeyen maddelerden oluşan bölümler haline getirmesi anlaşılır.

        Yani dosya sıkıştırması gibi kanunlar bir paketin içine sıkıştırılır ve birlikte ele alınır; Z kuşağının diliyle zipleme yapılır.

        Avukatlık Kanunu düzenlemesi de 28 madde olduğu için bütün maddeler tek dosyanın içine konulup, toptan ele alınıp, bir çırpıda tüm maddeleri kanunlaştırılabilir.

        Bunun için öyle günler süren tartışmalara da nokta konulur.

        Sonuçta öyle veya böyle çıkar…

        TEMSİLDE EŞİTSİZLİK

        REKLAM

        Asıl mesele de çıktıktan sonraki durumu…

        CHP, TBMM’nin ikinci partisi olarak hakkını kullanıp Anayasa Mahkemesi’ne iptali için başvurmakta kararlı.

        CHP’nin iptal edileceğine ilişkin umudu dün Grup Başkanvekili Özgür Özel ile sohbetimizde de belirttiği gibi Anayasa Mahkemesi’nin geçmişte benzer konularda aldığı 3 kararına dayanıyor…

        Düzenleme ile 46 avukat bulunan Ardahan Barosu ile 4 bin 600 avukat bulunan Antalya Barosu, Birlik Genel Kurulu’nda eşit sayıda temsil edilecek; her ikisi de 4’er delege gönderecek.

        Yine, 178 avukatı bulunan Rize 4 delege ile temsil edilirken, 9 bin 600 avukatı olan İzmir Barosu’nun, sadece bir fazla, 5 delege ile temsil edilmesi öngörülüyor.

        Ardahan’da 10 avukatı bir delege temsil ederken, Antalya’da 1150 avukata bir delege düşecek.

        Dolayısıyla avukat sayısının %54’ünü oluşturan İstanbul, Ankara, İzmir, Genel Kurul’da %7 ile temsil edilirken, geri kalan %46’ya %93 ile temsil hakkı tanınacak.

        DEMOKRASİNİN KURALI

        Geçmişte de AK Parti’nin getirdiği neredeyse bire bir benzer üç kanuni düzenlemesine tanıklık edilmiş; AYM üçünü de iptal ile sonuçlandırmış.

        Bunlardan biri Türk Tabipler, diğeri Veteriner Hekimler, bir ötekisi de Diş Hekimleri birlikleri ile ilgili…

        Örneğin Diş Hekimleri Birliği Kanunu’nda yapılan düzenleme ile İstanbul’dan Genel Kurul’a katılacak delege sayısı 10 ile sınırlı tutulmuş.

        AYM Mart 2012’de oy çokluğuyla iptal etmiş.

        Onun bir öncesinde 2009’da Veteriner Hekimler Birliği Kanunu’nda yapılan düzenleme ile Ankara’dan gelecek üst kurul delege sayısı 6 ile sınırlandırılmış; AYM bunu da iptal etmiş.

        Daha öncesinde benzer durum Türk Tabipler Birliği Kanunu’nda Haziran 2002’de yaşanmış…

        Toplam 1400 üyesi olan İstanbul’un 7 üst kurul delegesi ile sınırlandırılmasına ilişkin TTB Kanunu düzenlemesinin iptalini gerçekleştirmiş.

        Görüldüğü gibi AK Parti 2002’den bu yana kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin büyük kentlerdeki üst kurul delegelerini sınırlandırmanın yolunu aramış.

        Hepsi de istisnasız aynı gerekçeyle iptal olmuş:

        “Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan adil bir temsil ilkesine dayalı serbest, eşit ve genel-oy esasına aykırılığı…”

        AYM’NİN YÜKÜ ARTIYOR

        Bu kez nasıl olur bilinmez, ama AYM’nin emsal kararları orada duruyor…

        Aslında önünde bekleyen bir nevi af niteliğindeki infaz kanunu düzenlemesine ilişkin geçmiş emsal kararlar da eklendiğinde AYM’nin yükü daha da artıyor…

        Diğer Yazılar