Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “MEMLEKET Hareketi” başlattığını açıklayan Muharrem İnce’nin basın toplantısındaki sözlerine CHP lideri Kılıçdaroğlu hiç yorum yapmadı.

        Kamuoyuna yönelik bir açıklaması olmayabilir ama yorumunun ne olduğu konusunda o günden beri sorular yöneltiyorum.

        Dikkat ettim, konuya girmekten neredeyse hepsi uzak durdu; hatta “basın toplantısını hatırdan çıkarmanın en doğru yöntem olacağını, İnce ismini unutmaları gerektiğini” söyleyenler çoğunluktaydı.

        Bu noktada olmalarının nedeni CHP liderinin teşkilata da gönderdiği, “Muhatap alınmasın” mesajı olsa gerek.

        Buna karşın yakın çevresine tepkisini dile getirmiş…

        Hatırlanırsa, en yoğun gününün yaşandığı Perşembe sabahı, İnce’nin basın toplantısının hemen ardından Kılıçdaroğlu, İzmit’e hareket etti, Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet'in etkinliğine katıldı.

        Öncesinde de hasta ziyaretinde bulundu.

        Seyahatlerde kendisiyle olan parti yöneticilerine konunun açılıp açılmadığını sordum, üstünkörü yaklaşım içinde, “Üzerinde durmadık” demekle yetindi, konuşmaktan kaçındı.

        Ancak Kılıçdaroğlu o gün partinin önde gelen, eski yeni birçok ismi ile telefon görüşmesi yapmış.

        REKLAM

        Bazıları “hemen disipline verip, ihraç etmesini” önermiş, ancak Kılıçdaroğlu bu önerileri dinlemekle yetinmiş, uygun görmemiş.

        “ÇOK HAKSIZLIK YAPTI”

        Kılıçdaroğlu ile o gün telefon görüşmesi yapanların aktardığına göre sesi oldukça kırgın geliyormuş.

        İçlerinden birine İnce’nin konuşmasına atıf yaparak, “Çok haksızlık yaptı…” diye söze girmiş…

        Özellikle kendi posterlerinin seçim sürecinde İnce’den daha fazla yer aldığına yönelik iddiasına hayıflanmış.

        Parti yönetiminin seçilmemesi için gayret gösterdiğine, ekonomik destek vermediğine ilişkin sözlerinden duyduğu üzüntüyü dile getirmiş.

        “Bu kadar insafsızlık olmaz” deyip eklemiş:

        “Bir gün olsun benim posterlerimi asın demedim. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve milletvekili seçimi birlikte yapıldı. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin tüm masraflarını partiden harcadık. Toplanan bağışları da kendisi yönetti, hiç karışmadık. Bir gün olsun ‘bütçe eksildi, biraz daha gönderilsin’ talebi gelmedi. Ne istediyse de verildi.”

        TARHAN’A OLANDAN DAHA ÇOK ÖFKE VAR

        Kılıçdaroğlu ile telefon konuşması yapanlardan bir diğeri de dedi ki:

        “Kemal Bey nezdinde, bugüne kadar partiden ayrılan diğerlerinden daha büyük kırgınlığa yol açmış. İnsafsızlık yaptığı boyutunda meseleye bakıyor. Emine Ülker Tarhan 2014’te parti kurmak için istifa ettiğinde de kırgınlık yaratmıştı; ama bu hepsinden çok farklı. Çünkü iftira attığına inanılıyor. ‘Genel Başkan Yardımcımız Adıgüzel gitti, üç saat kapısında bekletti, görüşmedi. İstanbul’da miting yapma' dedim, dinlemedi yaptı, sonra çıkıp ‘hataydı’ dedi. Şimdi de bunları söylüyor…”

        REKLAM

        “SİVAS’TA SENİ KİM KARŞILAYACAK?

        Bütün bunları sıraladıktan sonra İnce’nin nasıl bir etki yapacağını sorduğumda yanıtı ilginç oldu:

        “Geçenlerde bir arkadaşımız anlattı. Hikmet Ağabey (Çetin), Murat Bey (Karayalçın) ile ziyaret ettiğinde İnce, hareketini Sivas’tan başlatacağını açıklamış. Hikmet Ağabey bunun üzerine 'Muharrem seni Sivas’ta kim karşılayacak?’ diye sormuş. ‘Sivil toplum örgütleri’ yanıtını alınca, ‘CHP teşkilatının yanında olmadığı yerde senin hareketin hiçbir şey ifade etmez’ uyarısında bulunmuş. İsmail Cem örneğini vermiş…”

        Çetin yılların siyasetçisidir ve günümüz siyasetini de en iyi okuyan isimlerin arasında yer alır.

        Yıllar önce bir sohbetimizde Hikmet Çetin bu duruma dikkat çekip, “Karizmatik liderler dönemi biteli çok oldu” demişti.

        Haksız değil, başkanlık sistemi bireysel çıkışları, hareketleri kolaylaştırdı, ama gerisinde bir öyküsü ve sağlam kadrosu yoksa “Düşün peşime” çağrısı bir şey ifade etmez...

        Kahire'nin, Ankara'ya jesti…

        CUMHURBAŞKANI Erdoğan, önceki gün Mısır ile istihbarat örgütleri nezdinde görüşmelerin devam ettiğini açıkladı.

        Bu aslında uzun süre sonra alt düzeyde de olsa diplomatik temasın başladığı anlamına geliyor.

        Çünkü, Sisi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana Kahire ile ilişkiler çok kötü gitti.

        Mısır, “İhvan- Müslüman Kardeşler hareketini” destekliyor diye Türkiye ile diplomatik ilişkilerini askıya aldı, Türkiye de elçisini çekip, tüm ilişkilerini buzdolabına kaldırdı.

        O günden beri de oldukça düşük zeminde devam ettirilen zorunlu diplomatik ilişkilerin ötesine geçemedi.

        Libya’daki gelişmeler iki ülke ilişkilerini daha da çıkmaza soktu.

        TÜRKİYE İLE HAZIRLIK

        Ancak, Mısır’ın Yunanistan ile imzaladığı Deniz Yetki Alanı Sözleşmesi diplomaside önemli görülen bir fırsat penceresini de araladı.

        Çünkü Mısır, Türkiye’nin elini rahatlatan bir şekilde, Yunanistan ile anlaşmasını Meis adasını baz alarak değil, Rodos, Girit ekseninde gerçekleştirmek için bastırdı.

        Sonucunu da aldı…

        Konuyu iyi hem hukuki hem de uluslararası ilişkiler açısından en iyi bilen, Libya ile Türkiye’nin imzaladığı Deniz Yetki Anlaşması için de emek sarf eden Prof. Dr. Sertaç Başeren de dünkü sohbetimizde bunun altını birkaç kez çizdi.

        REKLAM

        Prof. Dr. Başeren, Mısır’ın Meis yerine Rodos Girit hattını esas alarak, Oruç Reis’in araştırma yaptığı alanı boşalttığını anımsattı.

        İleride Türkiye ile yapacağı anlaşma için bu boşluğun yaratıldığının açıkça görüldüğüne de vurgu yaptı.

        Prof. Dr. Başeren’in çizdiği haritada da görüldüğü gibi, taralı kırmızı alanda Oruç Reis arama yapıyor ve burası ileride bir anlaşma olması halinde Türkiye-Mısır arasındaki yetki alanı içinde kalıyor.

        Mısır aslında Yunanistan anlaşması ile de batıda epey kayba uğramış görünüyor.

        SİRTE-EL CUFRA HATTI

        Görünen o ki istihbarat örgütlerinin görüşmesinin ana eksenini Akdeniz’den daha çok, Rusya’nın da olması için çaba gösterdiği Libya’daki ateşkes oluşturuyor.

        Sirte- El Cufra hattında oluşturulması hedeflenen ateşkes hattının denetiminin kimin tarafından yapılacağı konusu masanın ağırlıklı konusu; Moskova’nın bu aşamada daha ortada bir tutum aldığı bildiriliyor.

        Libya konusunda bir noktaya varılırsa, ki öyle görülüyor, bu Ankara ile Kahire ilişkilerinin de yeni bir zemine taşınması demek.

        Prof. Dr. Başeren’in de dikkat çektiği gibi Kahire yönetiminin en büyük açmazı “ihvan hareketinin iktidarı için tehlike oluşturmaktan uzaklaşması ve Ankara’nın karşı tutum almasa dahi, bu konuda destek göstermemesi” yönünde.

        Nitekim, Mısır Hükümetinin “yarı resmi organı” El Ahram’ın Genel Müdürü Mohamed Sabreen, bir süre önce kaleme aldığı yazıda iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesinin Doğu Akdeniz açısından önemine dikkat çekmiş ve tek sorunun İhvan olduğunu belirtmişti.

        Ankara’nın Mısır hükümetinin meşruiyetine yönelik açıklamalardan vazgeçmesini isterken, ihvan kontrolünde Türkiye’den yayın yapan medya organlarının kısıtlanması gerektiğine de vurgu yapmıştı.

        REKLAM

        Sivil toplum girişimleri aracılığıyla bu konuda adımların atıldığı biliniyordu.

        Görünen o ki bundan sonraki süreçte bu adımlar daha sıklaşacak.

        FRANSA’NIN ÖN KESME ÇABASI

        Ancak bunun önünün kesilmesi için üçüncü ülkelerden ataklar gelebilir.

        Fransa’nın son dönem politikası da bunun en iyi yansıması.

        Almanya ile ekonomik yönden AB nezdinde bilek güreşi yapmaktan uzaklaşan Paris, askeri yönden güç gösterisi ile bunu kapamaya yöneldi.

        Ancak orada da karşısında, Libya konusunda Türkiye ile aynı cephede olan ABD’yi buldu…

        Trump’ın, önceki gün Macron’u Doğu Akdeniz konusunda aramasının gerisinde de bu yatıyordu.

        Çünkü Doğu Akdeniz’de NATO üyesi ülkeler arasında yaşanacak gerilimin, pamuk ipliğine bağlı Kuzey Atlantik ilişkilerini zora sokacağı açık.

        MACRON TOPUĞUNA SIKIYOR

        Bu aynı zamanda Fransa’nın İtalya ve İspanya’nın da rahatsız olduğu Kuzey Afrika siyasetinin de yeniden hortlaması anlamına gelecek.

        İtalya ve İspanya, Afrika’nın sahra üstü bölgesinde yaşanan iç çatışmaların yarattığı göç hareketinden en çok etkilenen ülkeler arasında yer alıyordu.

        Libya’nın altında yer alan Sudan, Çat, Nijer, Mali bandında da yeni bir harekete yol açmasının yaratacağı yeni bir olumsuzluğa da kimse katlanmak istemiyor.

        Prof. Dr. Başeren, Macron'un, Yunanistan’ın hakkını savunacağım diye Fransa’ya yakın bölgede olan İngiltere’nin Meis benzeri adaları karşısında elini güç durumda bıraktığını belirtti.

        Çünkü Fransa Türkiye gibi İngiltere’nin bu adalarının kısa kıyalar olduğu, ortay hatta baz teşkil edemeyeceğini savuna geldi…

        Özetle Macron topuğuna sıkıyor; doğuda aradığının batıda kendini batıracağının, başına iş açacağının farkına varmayan hırsla hareket ediyor…

        Diğer Yazılar