Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        RTÜK, Habertürk TV için aldığı bu kararı Meclis TV için de uygulamayı düşünüyor mu?

        Sözünü ettiğim, RTÜK’ün Habertürk TV üzerinden demokrasiye ve çoğulcu yayıncılığa yönelik dün aldığı infaz kararı...

        CHP Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın bir cümlesinden yola çıkarak, hem de hiç yakışık almayan bir maddeden verdiği ceza...

        Hakkaniyet ve vicdan sahibi, bırakın televizyon yayıncılığından bir nebze anlayanı, izleyicinin dahi kabul edemeyeceği cezadan söz ediyorum…

        Kabul etmenin imkanı yok…

        Çünkü bu ceza sadece Habertürk TV’ye değil, çoğulcu ve katılımcı demokrasiye, bilinçli yurttaş olmak isteyenlere de kesildi.

        Nedeni de açık, tartışılan ve muhatabı tarafından dile getirilen konulardan dolayı bir televizyon kanalının cezalandırılması, demokratik katılımın özünü yok eder...

        Canlı programlarda, farklı görüşlerden insanların katıldığı tartışma programlarının yapılmasının istenmediğini gösterir.

        Çoğulculuk, katılımcı demokrasi ile sorunlu olduğunu sergiler.

        Oysa çoğulcu, katılımcı demokraside insanlar, olaylar hakkında izleyici olarak katıldığı tartışmalar aracılığıyla bilgi sahibi olur…

        Siyasal süreçlere de bu sayede bilinçli yurttaş olarak katılır.

        Bu programların amacı da bilinçli yurttaş yaratmaya yöneliktir.

        REKLAM

        Sonuçta karşısındaki bir milletvekili; söylediği söze katılırsınız katılmazsınız, bu onun sorunu.

        MECLİS TV’YE DE CEZA KESER Mİ?

        Hemfikir olmanıza da gerek yok, en ağır eleştiriyi de getirebilirsiniz…

        Nitekim bugün parlamentoda da benzer tartışmaların çok daha ağırı yapılıyor; Meclis TV de hepsini canlı olarak yayınlıyor.

        Şimdi RTÜK ne yapacak Meclis TV’ye de bundan dolayı ceza mı kesecek; oturumu yöneten Başkanvekiline kürsüye çıkma cezası mı uygulayacak?

        Söylediğinde bir suç, tazminat konusu varsa mahkemeler açık.

        Moderatör arkadaşım Eren Eğilmez de ilk cümlesi sorunlu olan sözü söylediğinde, diğer konuklarla birlikte müdahale etmiş, milletvekili de sözüne açıklık getirmek zorunda kalmış.

        Şimdi böyle bir durumda kanunun en olmaz bir maddesinden, hem de vicdanlara sığmayacak bir maddesinden Habertürk TV’ye kesilen ceza kabul edilebilir gibi değil.

        Önce herkesin, özellikle de bu kararın altında imzası bulunanların bir şeyi bilmesi gerekiyor…

        Bu kanalın, kararı alanlardan çok daha fazla ordusuna, milletine ve ülkesinin bölünmez bütünlüğüne bağı ve saygısı var.

        İspatı da her milli meselede sergilediği geçmişidir...

        Şimdi bu kararın altında imzası olanlara sorarım, sizin hukuk dediğiniz, cımbızla çekilmiş bir cümleden mi oluşuyor?

        Ülkenin en çok izlenen merkezdeki bir kanalına, aklının ucundan dahi geçirilmesi zor bir maddeden ceza vermeye kalkarsanız, sadece vicdanlara değil ülkeye de ağır bir yük bindirirsiniz.

        Bu karardan sonra demokrasi alanında bu ülkede reform yapacağına kimi ikna edebilirsiniz?

        KARAR STRATEJİ BELGESİNE TERS

        Oysa reformun kaynağı olarak gösterilen Yargı Reformu Strateji belgesinde tam da bu durumun ortadan kaldırılacağına atıf yapılıyor ve şöyle deniliyordu:

        REKLAM

        “İfade özgürlüğünü etkileyen mevzuat üzerinde öngörülen değişiklikler, haber verme sınırları içerisinde yer alan, eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağına ilişkin düzenlemelerin ceza mevzuatının bütününün değerlendirilmesi suretiyle etkin biçimde uygulanmasına yönelik olacaktır…”

        Burada da kalmıyor, TCK’nın 301’inci maddesine atıf yapılarak, şu hatırlatmaya da yer veriliyordu:

        Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” kenar başlıklı 301’inci maddesinde, “Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” düzenlemeleri yer almaktadır…”

        Bu cümlelerden baktığımda anlıyorum ki reforma RTÜK’ten başlamak gerekiyor…

        Yaptırımın yükü…

        Yaptırımın yükü…
        0:00 / 0:00

        HALK Sağlığı uzmanı bir hekim dostum ilk kapanma kararı alındığında şu vurguyu yapmıştı:

        “Kapanma kararını almak kolay; asıl zor olan, uygulaması ve sonrasındaki açılmanın nasıl bir planlamada olacağı…”

        Dediği gibi de oldu, kapanma kararı kolay oldu, ancak sonrası iyi planlanamadığı için hep gelgitlere sahne oldu.

        Sonunda bugüne gelindi…

        Bugün de durum farklı değil.

        Kararların alınması kadar uygulamasının ve açılma sürecinin de bugünden iyi planlaması gerekiyor.

        Buna ilişkin en iyi deneyimi kamu kurumlarının restoranlarının kapatılması, yemek servislerinin kumanyaya dönüşmesi sürecinde yaşadım.

        Bir süredir bakanlıkların yan yana sıralandığı Ankara’da öğle saatlerinde bahçelerinde yaşananları gözlemleme olanağı buluyorum.

        Şurası açık ki kurumların restoranları açık olsa bu denli yakın temas söz konusu olmazdı.

        RESTORANI KAPATIRSAN

        Çünkü kumanyasını alan son günlerde biraz da son demini sunan güneşten yararlanmak isteyen kamu çalışanlarının bahçeye kendilerini atmalarına yol açmış.

        Hepsi dip dibe banklara oturmuş, kucaklarındaki kumanyadan yemeye çalışıyor.

        Birbirlerine virüsü bulaştırmamalarına olanak yok.

        Oysa kurumun restoranı açık olsa ve çalışanlar zaman dilimi iyi ayarlanmış sırayla ve mesafeli masalarda yemeklerini tüketseler bu denli yoğunluğa izin verilmez.

        Benzer durum mesai saatlerine yönelik ayarlama için de söz konusu.

        Kamu kurumlarının çalışma saatleri 10.00-16.00 olarak ayarlandı, ancak asıl sorunun özel sektörde yaşandığını da bilmeyen yoktu.

        Sonunda, bilim insanlarının günlerdir yapılmasını söyledikleri özel sektörün de kademeli çalışma sistemine geçilmesinin ilk adımını İstanbul Valiliği atabildi.

        Umarım diğer iller de devamını getirir…

        Gelelim belli bir saatten sonra ve hafta sonları tamamen eve kapanma konusuna…

        YÜKSEK KAYGI, DEPRESYON UYKUSUZLUK VE ÖFKE PATLADI

        Ankara Yıldırım Beyazıt ve İstanbul Cerrahpaşa’dan iki bilim insanı, Mehmet Enis Göker ve Şenol Turan bugüne kadar örneğine çok rastlamadığım bir çalışmaya imza atmışlar.

        Pandemi sürecinde teknoloji kullanımının yarattığı sağlık ve psikolojik sorunları ele almışlar.

        Halk Sağlığı uzmanı hekim olmanın verdiği akademik bakışla Covid-19 tanısının kişiler üzerindeki etkisini incelemişler.

        Hastalığın bugünkü gibi yaygınlaştığı dönemlerde kurumların evde kalmaları veya esnek çalışmayı teşvik ettiği durumun insanlar üzerindeki etkisini şöyle vurgulamışlar:

        “Covid-19 tanısı konmuş hastalar, hastalarla yakın teması olanlar ve tıbbi yardım sağlayan personeller daha yüksek kaygı, depresyon, uykusuzluk, öfke ve diğer problemlere sahip olma olasılığına sahiptir.”

        YENİ POLİTİK, EKONOMİK, SOSYAL VE DİNİ DURUM…

        Virüsten etkilenen kişilerde ölüm ve hastalığı aileye bulaştırmanın verdiği endişenin yarattığı korkuya da vurgu yaptıkları makalede şu noktaya da dikkat çekmişler:

        “İzolasyon, karantina ve sosyal mesafe tedbirleri sonucu gelişen kısıtlılık halinin meydana getirdiği stresin olumsuz psikolojik sonuçları, yalnızlık hissi, öfke, uyum bozuklukları ve travma ile ilişkili bozukluklar gelişmesine neden olabilir. COVID-19 salgını nedeniyle uygulanan sosyal mesafe tedbirleri ile bireylerin evde geçirdikleri zaman artmakta, günlük rutinleri kaybolmakta, bu da politik, ekonomik, sosyal ve dini alanlarda gelişen yeni durumlarla karşılaşmasına neden olmaktadır.”

        Sonrasında olacaklar da belli, “kaygı, depresyon ve davranışsal bağımlılıklar gibi birçok psikiyatrik sorun…”

        Asıl mesele de bu noktadan sonra başlıyor…

        Peki, toplumlar içine girdikleri bu durumdan çıkmak için hangi yollara başvuruyor veya hangi çatı altına girmek için koşuşturuyor?

        KIRILMASI ZOR ALIŞKANLIKLAR

        Yaptıkları çalışmada ulaştıkları sonuç dikkat çekici:

        “Salgın nedeniyle yaşanan stres ve kaygıyı azaltmak ve/veya depresif ruh halini hafifletmek için kumar oynama, video oyunları oynama, TV dizileri izleme, sosyal medya kullanma, ya da internette gezinmek gibi davranışlar sergilenebilir. COVID-19 salgını gibi kriz dönemlerinde bağımlılık potansiyeli taşıyan bu davranışlarda bulunma eğilimi önemli ölçüde artmakta ve kırılması zor alışkanlıklara dönüşebilmektedir.”

        Uluslararası yapılan çalışmaları da incelemişler; makalelerinde aktardıklarına göre dünya çapında evde medya tüketimi %67 oranında haber izleme yönünde artmış.

        MESAJ YAZMA BAĞIMLILIĞI ARTTI

        Ayrıca mesaj servisleri %45 artış sağlarken, sosyal medyada kalma süresi de %44 oranında artış göstermiş.

        Şimdi sıkı durun, toplumun %36’sı da bilgisayar veya video oyunlarına yönelmiş.

        Z kuşağı mesajlaşması artışı da Y neslinde olmuş; bu neslin Y nesline göre mesajındaki artış %62 yükselmiş…

        Y neslinin X nesline göre %45, X neslinin de kendinden öncekine göre %40 oranında mesajlaşması artmış.

        Kuşaklar arası bağlantılı bu yaklaşıma bakıldığında aslında teknolojik aşkınlığın Z neslinde bir patlamaya dönüştüğünü görmek olası.

        Bu da dolayısıyla en fazla medya kullanımının Z kuşağında olmasını da beraberinde getirmiş.

        Yapılan çalışmalara göre çevrimiçi oyun etkinliği ve oyun ile ilgili internet trafiği %70 oranında artmış.

        Makalede vurguladıklarına göre, bünyesinde 20 milyon kadar eş zamanlı aktif kullanıcı ile hizmet veren Steam ile canlı yayın platformları YouTube Gaming ve Twitch’in görüntülenmede %10 artışı olmuş.

        BAĞIMLILIĞI TEŞVİK ETTİ

        Şu tespitleri ise oldukça önemli:

        “Online oyunlar, alkol ve uyuşturucu kullanımı, aşırı yeme ve stresle başa çıkmak için kullanılan diğer birçok potansiyel davranıştan daha az zararlı olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, oyundaki önemli artışların her zaman yararlı olmayabileceği unutulmamalıdır.”

        Yaratacağı olumsuz etkileri de sıralamışlar, “uyku düzeninin bozulması ve sedanter davranışların artması aşırı oyun oynaması ile fark edilmeyen bir kısır döngüye dönüşebilir…”

        Daha önemlisi izolasyon kısıtlamaları tedavi arayanlar için yardım aramayı engelleyebilen bir durum da yaratabilir.

        Çünkü araştırma göstermiş ki internet bağımlılığı prevalansı, yani bağımlılar ile bağımlı olmaya yatkın olanlar arasındaki orantı, salgın öncesine göre %3,5’tan, %4,3’e çıkarak %23 oranında artış göstermiş.

        Yani internet bağımlılığının bulaşıcılığında da ciddi artış gözlenmiş.

        ACIMASIZCA BÜYÜTTÜ

        Birçok kişi salgının güçlü şokunu azaltmak için gizli bir davranışsal bağımlılık akımına kapılmış…

        Evde kalma çağrıları, sosyal izolasyon, gelecek kaygısı, finansal sıkıntılar, stres, depresyon, anksiyete, fobi ve son olarak boş zamanların bolca bulunabilirliği, davranışsal bağımlılıkların acımasızca büyümesine neden olmuş.

        Salgın birçok alanda daha büyük salgınların oluşmasına yol açmış…

        Zaten yansımalarını da hep birlikte izliyoruz…

        Diğer Yazılar