Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “GERÇEKTEN söylendiği gibi mi?”

        Bu söz, gazetecilik yaşamımın ilk günlerinde mesleği öğrenmemde emeği geçen rahmetli Erol Yaşar Türkalp’in kulağıma küpe olan öğretisiydi.

        Kamuoyundaki tartışmalı konularda iddia edileni dikkatli dinlememi, son tahlilde kontrol etmemi tavsiye ederdi.

        “Herkes gol diye bağırabilir, ama sen gol olup olmadığını anlamak için hakemin orta sahayı işaret edip etmediğine bak…” diye de devam ederdi.

        ABD Başkanı Trump’ın dün Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa Tasarısı’na (NDAA) yönelik tweet atınca, hepimiz bunun tekrar Senato’ya gidip oradan 2/3 oranında oyla kabul edilip geleceğini varsaydık.

        Trump’ın, “Yeni savunma tasarısının en büyük kazananı Çin olacak. Veto edeceğim” sözünün peşine takıldık...

        Yetmedi kendimizdeki sistemi de ABD’ye uyarladık…

        10 GÜN DAHİ BEKLEMEDİ

        Ben de durumun öyle olmadığını eski Washington Büyükelçimiz Namık Tan’ı arayınca öğrendim.

        Sohbetimde anladım ki, kendisi de gerçeğin ne olacağını görmeden Trump’ın sözünün peşine takılmasını sorguluyordu…

        Ben sorunca cümleye, “Yapamaz, veto edemez, ABD’nin Anayasası da kanunları da üçte iki ile geçen tasarının vetosuna izin vermiyor” diye girdi.

        Nitekim NDAA Tasarısı da Senato’dan 13’e karşı 84 oyla geçti; Trump’ın partisinden Cumhuriyetçi senatörler de destek oyu verdi.

        Dolayısıyla bunun tekrar Senato’ya dönmesi gibi bir durum yok…

        Öyle olduğu da çok geçmeden akşam saatlerinde anlaşıldı.

        Herhalde Trump da veto etme yetkisi olmadığını görünce yaptırımları mecburen devreye soktu.

        Zaten bunun ötesinde en fazla yapacağı iki şey olabilirdi, Tasarıyı en çok 10 gün bekletebilirdi, yaptırımları da bir ay tutabilirdi.

        Bunun bir sonuç getirmeyeceğini gördü ve Türkiye'ye karşı olası en düşük yaptırımı tercih etti…

        KENDİNE YAPTIRIM ANLAMINA GELİR…

        Yaptırımların ne olduğunun açıklaması da Dışişleri Bakanı Pompeo'dan geldi.

        Savunma Sanayi Başkan ve çalışanların varsa ABD'deki mal varlıklarına el konulması, vize kısıtlaması getirilmesi ile Savunma Sanayi'nden ABD'ye mal sevkinin durdurulmasını kapsadığını bildirdi.

        Bununla da kalmadı, S-400 sorununu ABD ile birlikte çözmek için davet ettiği Türkiye'nin değerli bir müttefiki olduğunu vurguladı.

        Olmazsa Türkiye'nin F-35 programından çıkarılacağını da kayda geçirdi.

        KİMİN YARARINA?

        Zaten mesele de tam bu noktada başlıyor.

        Türkiye'nin üreticileri arasında bulunduğu, hatta buna uygun uçak gemisi üretimini sürdürdüğü F-35 programından çıkarılması kimin yararına olacak?

        Nitekim dün sabah Habertürk’teki Gün Başlıyor programımıza katılan Prof. Dr. Haldun Yalçınkaya da sonrasında sohbet ederken bunun altını çizip şu sorunun yanıtını aradı:

        “Afganistan’dan, Somali’ye kadar birlikte askerini komuta ettiği Türkiye’ye yaptırım, kendisine de yaptırım anlamına gelmez mi?”

        30 ÜLKE ORDUSUNA DESTEK

        Sonu çok net…

        Prof. Dr. Yalçınkaya’nın da vurguladığı gibi Türkiye herhangi bir ülke değil, bu coğrafyada Somali’den Gürcistan’a, Kazakistan’dan Arnavutluk’a, Azerbaycan’dan Ürdün’e, Afganistan’a kadar 30’dan farklı ülkenin subayını yetiştiren, hatta bazılarının ordusunu kuran bir ülke.

        Son olarak Yukarı Karabağ’da şehit olan Azerbaycanlı subayların üçünün Harp Akademisi mezunu…

        Prof. Dr. Yalçınkaya, bununla da kalmayıp ekledi:

        “Unutulmasın ki soğuk savaş döneminde Karadeniz çevresinde yer alan Türkiye hariç ülkelerin tamamı Varşova Paktı içindeydi; bugün Rusya hariç hepsinin Atlantik Paktı’na yaklaşmasında Türkiye’nin hiç mi katkısı yok sanılıyor…”

        YAPTIRIMDAKİ PARADOKSLAR

        Soru net…

        Yanıtı da açık, Türkiye’ye karşı alınan karar eş zamanlı olarak ABD’nin bölgesel çıkarına da yapıldığı anlamına gelir…

        Belki en hafifi seçilmiş olabilir, ama sonuçta bir yaptırım kararı var…

        Hem de altında imzası olan Trump'ın daha yakın zamanda “Biz satmayınca onlar da gidip başka yerden almış” açıklamasının mürekkebi henüz ıslak iken böyle bir karara imza atıldı.

        Bir diğer paradoks ise sanki iki hafta önce İstanbul'a kadar gelip, Türkiye'den kimse ile görüşmeden giden kendisi değilmiş gibi Pompeo'nun işbirliği çağırısı…

        Meselenin NATO kapsamında ele alınması ve ortak bir çözüme ulaşılmasını isteyen Türkiye'nin çağrısı da ortada duruyor…

        Şurası net ki siyaset sahnesinde 20 Ocak'tan sonra Trump olmayacak, hakkı olmadığı halde veto edeceği gibi yanlış bilgileri tweetten atan lider dönemi de kapanacak.

        Bir başka gerçek de onunla birlikte hareket edenlerin de aynı akıbete uğrayacağı.

        Bunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok, Senato ve Temsilciler Meclisi'nden çıkan tasarıdaki oylarda Cumhuriyetçilerin de oyu var…

        Özetle dün bir topal ördek Başkan'ın son adımına tanıklık ettik o kadar…

        Diğer Yazılar