Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SİYASET tanımı kısaca, “Toplumda var olan çatışmaları nezaketle uzlaştırma sanatı” diye tanımlanır.

        Zaten kökeni de Arapçadaki seyise dayanır, at tımarından gelir…

        Sakinleştirmek, germeden uzlaşı yaratmak diye adlandırılır.

        “Tarifi bu ise yaşananlar ne?” diye sorulabilir…

        Hemen söyleyeyim siyasetin Türkiye’de yapılış biçimi…

        Karşıtlık, kutuplaşma, ötekileştirme üzerine kuruludur.

        Dolayısıyla Ankara’da siyaset daha yeni yapılmaya başlandı.

        Bundan sonra da gerilimini arttırarak devam eder.

        Yumuşak bir süreçten, bir anda gerilimi artan bir ortama geçince çok yüksek enerjiye kapıldığımızı sandık.

        Oysa ortada o derece gerilimli bir durum yok.

        Geçmişte yaşananlar anımsanırsa, bugün olanlar uvertür gibi gelir…

        KARARSIZI SABİTLEMEK

        Aslında mahkemelik olunmaya kadar varan tartışmanın gerisinde iki neden var.

        CHP, “AK Parti iktidarının kan kaybettiği ve seçimde kaybedeceği” imajını yaratıyor, “Biz geliyoruz” algısını güçlü bir şekilde sunmaya çalışıyor.

        AK Parti ise bunun imkansız olduğunu, yargının hakkında gerekeni yapacağını ortaya koyuyor.

        Veya CHP’lilerin okumasına bakarsanız, kendisi hakkında mağduriyet yaratıyor.

        Bu seçmen üzerinde etki yaratır mı?

        REKLAM

        Veya bu taktik muhalefete kazandırır mı?

        Herkesin ekonomi konuştuğu, dövizin ve kış günlerine daha girmeden ısınmak için gerekli her türlü yakıtın fiyatının yükseldiği bir dönemde bazı bürokratların ne yaptığıyla ilgilenen kadar etkiler…

        Hele bir de bu süreçler 18 Ekim gibi tarihle sabitlenince, sanki ondan önce yapanların yanına kar kalacakmış gibi algılanır ki bu da tersine sonuca yol açar…

        Başta da belirttiğim gibi siyaset meydana çıktı, birbirine el ense çekiyor…

        Seçime kadar daha çok örneğiyle karşılaşırız…

        Kılıçdaroğlu istemeden asla...

        Kılıçdaroğlu istemeden asla...
        0:00 / 0:00

        HAFTA sonunu, Elazığ ve Diyarbakır’da geçiren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun hedefinde Cumhurbaşkanlığı adaylığı mı var?

        Çünkü çoğu kişi hafta sonu temaslarını böyle okudu.

        Bunun ne denli geçerli olduğunu anlamak için İmamoğlu’nun gezisine katılanlardan bazı CHP’lilerle konuştum.

        Israr ettim ama gezisine katılıp, özel sohbetlerinde bulunan birisi olarak bunun etik olmayacağını belirtti.

        Soruyu yineledim…

        Şu soruyla karşılık verdi:

        “Acaba merhum Kadir Topbaş kaç il gezmiş?”

        Tam seçim sürecine yaklaşıldığı bir dönemde bu gezinin gerçekleştiğini, Topbaş’tan farklı olarak İmamoğlu’nun adaylığı üzerinde de bir tartışma olduğunu anımsattım.

        Yanıtını aynen aktarıyorum:

        “Şunu net söyleyebilirim; Sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu aday olmasını istemeden bir adım atmaz, konuyu ağzına bile almaz… Ama Genel Başkan veya Millet İttifakı bir görev verirse de ‘ben olmam’ demez, kabul eder...”

        Bu aşamada İmamoğlu’nun gittiği yerlerdeki toplumsal kabulünün ve insan ilişkilerinde yarattığı auranın etkisine vurgu yaptı, bunun görünürlüğünü yükselttiğini söyledi.

        İstanbul’da en fazla Sivas ve Kastamonuluların yaşadığını anımsatıp oralara da gitmesi gerektiğini seçim bittiği gün dile getirdiklerini söyledi.

        CHP’deki bu yorumu dinleyince, merhum Erdal İnönü’nün de sıklıkla tekrar ettiği, kime ait olduğunu bilmediğim söz aklıma geldi:

        “Zamanın gerçekleri ortaya çıkarmak gibi kötü bir huyu vardır…”

        Diğer Yazılar