Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        BİRÇOK kişi, ittifak değerlendirmesi yaparken, AK Parti ile MHP arasında kurulan ilişkiyi kerteriz alıyor.

        Onların arasındaki ortaklığı diğer partilere şablonlayıp, okuma yapma yoluna gidiyor.

        Oysa partiler arasında ciddi bir fark olduğu, meselelere aynı bakış açısından yaklaşmadığı, Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarında yapılan değişiklikten, 50+1 meselesine kadar birçok alanda ortaya çıktı.

        Aslında doğrusu da budur…

        Birbirine benzerse zaten diğerinin parti olmasına gerek yok ki; aynı çatı altında buluşur ve yoluna devam eder, bunun adına da parti denilmez…

        İTTİFAKTAN BİRLİĞE

        Bütün bu gelişmeler de ister istemez batılı ülkelerde çok uzun yıllardır uygulanan Türkiye’de ise 2018’den bu yana siyasal hayatın bir parçası haline gelen ittifak sistemini özümsemekte zorlanıldığını gösteriyor.

        Oysa batılı ülkeler, bu aşamayı çoktan tamamladı, ittifakların birliklerine tanıklık ediliyor; çoğulculuğu bir kademe yukarı taşıyor…

        Türkiye’de ise durum bunun tersi…

        O denli ki partiler ittifak ortağı alınacak diye, savunduğu, partisinin ilkeler bütünü içinde değerlendirdiği, parti politikasının ana unsuru haline getirdiği konuları konuşmaktan kaçınıyor.

        Bir konuda aykırı baktığında, diğerinden olumsuz söz gelecek endişesi ile söyleyeceğinden vazgeçiyor; uygulamaya koyacağı politik icraatından cayıyor…

        İTTİFAK CENDERESİ

        Bunun sağlıklı sonuç doğurmayacağı açık…

        Çünkü Türkiye’de siyasi partiler lider oligarşisinin baskısı altında siyasi partiler üzerinde mutlak bir hakimiyeti söz konusu.

        Sadece bugüne özgü de değil…

        İttihat Terakki’den bu yana değişmez bir kural olarak geldi ve devam ediyor.

        Yani parti lideri ve çevresindeki azınlığın hakimiyeti altında, siyasi bakışını gerektiği kadar yansıtamayan partiler, bir de ittifak cenderesine tabi tutuluyor.

        Liderin oyu, içinden çıktığı, hatta onunla bütünleşik olması gereken partisinin önüne geçiyor.

        İster sol, ister sağ, isterse muhafazakar olsun, bütün partiler açısından durum bundan uzak değil.

        Karar alma ve yönetim süreçlerinin ağırlıklı bölümünde üyelere açık olduğu söylenemez…

        CHP’yi ele alalım; ben bugüne kadar tabanı tarafından politikaları sert dille eleştirilmeyen parti yönetimi ve liderini görmedim.

        Ancak nedense siyasi partilerin kayıpları tabanına mal edilir; iyi çalışmadığı, teşkilatın yeteri oranda çaba göstermediğine atıf yapılır…

        Buna son dönem bir de ittifak zorunluluğu eklendi.

        ORTAK MİTİNG REDDİNİN NEDENİ

        Ancak önceki günkü bir gelişme bu konuda önemli bir aşama kaydedilebileceğinin örneğini sergilemiş.

        İYİ Parti’ye ittifak ortaklarından “ortak miting” önerisi gelmiş; partinin Genel İdare Kurulu’nda konu masaya yatırılmış ve olumlu bakılmadığı bilgisinin iletilmesine karar verilmiş.

        Bunun neden yapıldığını sordum, “Eğer birlikte miting yapmış olsaydık, bizimle beraber olmak isteyenlerin tercihini etkileyecektik” diye oldukça diplomatik yanıtla karşılaştım.

        İki partinin farklı zamanlarda ve yerlerde miting yapması halinde getirisinin daha fazla olacağına da bu aşamada vurgu yapıldı.

        DENİZLİ MİTİNGİNİN NEDENİ

        Mitingler konusunda neden bu kadar cevval bir çıkış yapıldı?

        Soruya verilen yanıt ise şöyle oldu:

        “Bunu biz istemedik, ancak Erdoğan, Genel Başkanımız Meral Hanım'a laf söyleyince bizim ne olduğumuzu anlaması için böyle bir düzenlemeye gitmeye karar verdik…”

        Aktardıklarına göre daha önce hesapta olmayan Denizli mitingi böyle bir gerekçeyle gerçekleştirilmiş, ittifak ortağı partilerin katkı yapması konusunda da herhangi bir davet yapılmamış.

        “İttifak ortağımız olarak o bölgenin milletvekillerinden, nezaket içinde muhakkak gelen olmuştur, ancak bizim özel bir davetimiz söz konusu değil” denildi.

        Aktardıklarına göre aslında mitingler sürecini Ocak sonrasında başlatmayı planlıyorlarmış.

        Son dönem sıklıkla gerçekleştirdikleri kentlerdeki esnaf gezilerinin bir bölümünü miting haline getirmeyi amaçlamışlar.

        Ancak Erdoğan’ın Akşener’e yönelik sözleri hazırlıkların erkene alınmasına yol açmış.

        PROVOKASYON ENDİŞESİ

        Bu aşamada hafta başında Ankara ve İstanbul’da kendiliğinden gerçekleşen yürüyüşlerle ilgili de anında teşkilat uyarılmış ve bu türden eylemlerin kesinlikle içinde olmamaları, seçmenlerin katılımının da engellenmesi çağrısı yapılmış.

        Endişeleri provokasyonla karşılaşma ihtimali…

        Seçim yaklaştıkça ilginç gelişmelere ve sürece tanıklık edeceğiz gibi görünüyor…

        Diğer Yazılar