Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SURİYE’nin kuzeyinde, özellikle de Tel Rifat bölgesinde Türkiye’nin artan terör saldırılarına karşı operasyonu eli kulağında.

        Ankara’da konu ile ilgili siyasi, diplomat, asker, polis, akademisyen kiminle konuşursam aynı yanıtı aldım:

        “Şartlar olgunlaştı, koşullar yerine gelince yapılır…”

        Olgunlaşmadan kast ettikleri bölgedeki Türk güçlerine yönelik terörist ataklar.

        Bu konuda bırakın Moskova’yı Şam dahil her kesim saldırıların olduğunu inkar etmiyor; bu da şartların olgunlaştığının açık göstergesi olarak kabul ediliyor.

        SOÇİ MUTABAKATI VARKEN ŞAM İLE MUHATAP OLMAYIZ

        Şartlar bu kapsamda olgunlaştığına göre, Moskova ile 2019’da varılan, Soçi Mutabakatı’nın 6 ve 7’nci maddeleri de çok açık:

        “6- Münbiç ve Tel Rıfat’tan bütün YPG unsurları silahları ile birlikte çıkarılacaktır. 7- Her iki taraf terörist unsurların sızmalarının önlenmesini temin için gerekli tedbirleri alacaktır…”

        Ankara da bir süredir Rus tarafının dikkatini bu iki maddeye çekiyor.

        “Madem şartlar olgunlaştı, o takdirde bu alanın temizlenmesi için gerekli adımları atın veya bu unsurların sızmasını önlemek için ben tedbirimi alayım…” mesajını veriyor.

        Buna Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Şam yönetimi ile de uzlaşarak bunun gerçekleşmesini tavsiye ettiğini, görüşmesi sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamıştı.

        Şam ile bir süredir istihbarat örgütleri aracılığıyla görüşmeler sürüyor.

        Ancak Ankara operasyon için ortada Soçi Anlaşması dururken, dönüp Şam ile yeni bir arayışın içine girme çabasında değil.

        Ankara’nın pozisyonu ve arayışı dün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun da dile getirdiği gibi Şam ile Ankara arasında anlaşmaya varmak değil.

        Cenevre kapsamında kabul edilen resmi muhalefet ile Şam’ı yeni Anayasa tadilatı kapsamında uzlaştırmak.

        DIŞLANMIŞ MUHALEFET İSTEMİYOR

        Yoksa Şam’ın karşısında taraf olup muhalefetin dışlanmış bir halde kalmasını asla istemiyor.

        Sahada askerini meşru olarak tutması da zaten tek başına muhalifleri koruma amacını taşımıyor, her aşamada altını çizdiği gibi 20 Ekim 1998’de Şam ile imzaladığı Adana Mutabakatı’na dayanıyor.

        Daha önce de burada altını çizdim, Ankara bir süredir Suriye konusunda çok doğru adımlar atıyor.

        Hem kendi varlığını meşru zemin içinde yürütüyor, hem sahadaki en önemli güç Rusya ile vardığı mutabakatlara dayalı olarak operasyonuna kolaylık sağlıyor.

        Hem de muhalefetin meşruluğunun garantörü, güvencesi rolünü yürütüyor.

        Şam ile görüşmelerini de her ülkenin yaptığı gibi istihbarat örgütü aracılığıyla yürütüyor.

        TEK TEMAS DIŞINDA GÖRÜŞME OLMADI…

        Hemen belirteyim bunun dışında ne siyasi, ne diplomatik bir teması da bulunmuyor.

        Türk ve Şam Dışişleri Bakanları veya yardımcılarının yakın zamanda görüştüğüne ilişkin iddialar da gerçeği yansıtmıyor.

        Çavuşoğlu’nun açıkladığı gibi Belgrad’daki Bağlantısızlar Zirvesi’nde Şam Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ile ayaküstü yapılan konuşma dışında da bir görüşme bulunmuyor.

        Gelelim işin can alıcı noktasına…

        Türkiye, geçmişte Al Bab bölgesinde IŞİD’e karşı operasyonda örneği görüldüğü gibi, bugün de bölgedeki teröristlere yönelik Türkiye’nin kuzeyden, Şam güçlerinin de güneyden harekat yaptığı bir atak olabilir mi?

        REJİMLE ORTAK ADIM YOK

        Bu soruya Ankara’da verilen yanıt oldukça berrak:

        “Kesinlikle hayır… Şam rejimi ile ortak bir tek adımımız veya koordineli operasyonumuz söz konusu değil, olamaz da… Bizim muhatabımız Soçi Mutabakatı gereği Rusya’dır, Türkiye’nin hakları açıktır…”

        Operasyonun tarihi ile ilgili söylenen de başta da vurguladığım gibi “şartlar yerine gelince” yapılacağı yönünde.

        Bunun ötesinde bir açıklama yapmak da istemiyorlar.

        Gelelim işin bir başka boyutuna…

        Aslında bölgedeki muhalif gruplar Türkiye’nin uzlaşma çabasına tepki gösterip Türk Bayrağı’nı yakmaya kadar işi azıtmıştı.

        Peki, Şam yönetimi bu süreçte Türkiye ile ilişkiyi ne denli istiyor?

        Veya Türkiye ile ilişkisini geliştirmesi Şam yönetiminin işine gelir mi?

        ŞAM’IN DA İŞİNİ GELİYOR

        Bölgeyi yakın zamanda dolaşıp gelen ve o alandaki başarılı çalışmaları ile bilinen Prof. Dr. Serhat Erkmen’e bu soruyu yönelttiğimde yanıtı dikkat çekiciydi:

        “Suriye istediği kadar Türkiye topraklarımdan çıksın desin. Bu gerçekçi değil çünkü Türkiye çıkarsa Şam yeni bir krizle yüz yüze kalır. Şu an İdlib’de Türkiye’nin desteklediği muhalif grupların kontrolündeki alanda 5,5 milyona yakın insan yaşıyor; bunların 100 bini de profesyonel militan. Zaten ekonomik krizle boğuşan Şam, bu kadar insana bakıp, 100 bin militan ile de uğraşabilir mi? Ayrıca Türkiye’den gidecek bir o kadar insana da ekmek bulabilir mi? Türkiye’nin varlığı onun bugün için işine geliyor…”

        Türkiye ile Şam yönetiminin anlaşmasına da olanak tanımadı.

        Buna neden olarak da Türkiye’nin baskısının YPG/PKK’yı Şam ile işbirliğine zorlaması ve her yere Suriye rejiminin bayrağını asmayı kabul edip, onun yönetimi altına girme konusundaki çaresizliği.

        Prof. Dr. Erkmen, Şam’ın bu fırsatı geri çevirmeyeceği kanaatinde…

        Suriye meselesi başlangıcından bu yana çok boyutlu ilerledi sonunda tahterevalli anlayışı içinde bir noktaya geldi.

        Bugün Irak’ta yaşananları Tel Rifat’tan ayırt etmek mümkün değil.

        Bir yerde gerilim varsa, bilinsin ki kaybetmeye yakın olan bir başka yerde gerilimi tırmandırıp, diğer bölgedekini baskıyı azaltmanın yolunu arıyor.

        O nedenle havalar soğudukça bölgede daha farklı gelişmelerle karşılaşmak kaçınılmaz duruyor.

        Hatta operasyon gibi kapıda bekliyor.

        Diğer Yazılar