Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SEÇİME 9 ay kala, her gün bir anket şirketinin kamuoyu araştırması yayınlanırken genelde şöyle bir tahmin yapılıyor:

        “Muhalefet Meclis’i kazanır ama Cumhurbaşkanlığı seçimi adaya bağlı…”

        Dikkatimi çeken bu yaklaşımın, sadece 6’lı masayı oluşturan partilerde değil, sohbet ettiğim AK Parti kurmaylarında da olması.

        Neden de ağırlıklı olarak anket şirketlerinin partilerin oylarına toptancı yaklaşımı…

        Çünkü neredeyse tamamı, sanki geçen seçimde uygulanan ittifak modeli bu seçim de uygulanacak gibi toplama yapıyor.

        Oysa bu seçimde oylar bir sepette toplanmayacak, her partinin oyu kendine sayılacak…

        Sadece partilere %7’ye inecek olan Türkiye barajını geçme yararı getirecek; onun ötesinde bir faydası da olmayacak.

        Dolayısıyla bir partinin çatısı altında seçime girilmediği sürece, bu sistemin muhalefete geçen seçimde olduğu gibi bir yarar getirmesi olanaksız.

        Ya da bugün AK Parti ile MHP arasında yararı ve zararı tartışılan, hem partilerin kendi kimliği ile girmesi hem de 41 bölge dışında kalan yerlerde liste ittifakı yapma modeli olmadığı sürece fayda getirmez.

        İttifak ancak böyle bir modelde yarar getirir, onun dışında hiçbir anlam içermez…

        1957’NİN ÜÇLÜ İTTİFAKI GİBİ

        Ayrıca unutulmamalı ki sistem 2018 öncesinde olduğu gibi yine çok oy alan partinin, oyundan daha fazla milletvekili kazanmasına aracılık ediyor.

        İşin ilginç yanı, Deja Vu halinde 65 yıl önce 21 Ekim 1957 seçimleri öncesi ve sonrasında yaşanan tüm gelişmelere burada da tanıklık ediliyor.

        TESAV Başkanı, eski Bakan Erol Tuncer ve meslek büyüklerim Altan Öymen ile merhum Metin Toker kitaplarında 1957 seçimlerini iyi anlatır.

        Yakın zamanda da siyaset bilimcisi Doç. Dr. Tevfik Sönmez Küçük bu dönemi anlatan harika bir makale kaleme aldı.

        O dönemde de DP iktidarını devirmek için, CHP, Cumhuriyetçi Millet Partisi ve DP’den ayrılanların kurduğu Hürriyet Partisi üçlü ittifak oluşturdu.

        DP’nin son anda seçim kanununda yaptığı değişiklik partilerinden ayrılan milletvekillerine bir başka parti listesinden seçime girme yasağı getirdi.

        Bu ittifakın anlamının ortadan kalkmasına, dolayısıyla “üçlü ittifakın” dağılmasına yol açtı.

        Öymen ve Tuncer ile konu üzerinde sohbet ederken sanki o dönemi bugün tekrar yaşıyor hissine kapıldım.

        O günlerde de İsmet İnönü çok uğraşmış ama başarılı olamadan “üçlü ittifakın” dağılmasıyla sonuçlanmıştı.

        AK PARTİ HALA BİRİNCİ

        Bugün 6’lı masa liderlerinin tutumlarının “üçlü ittifakı” oluşturan CMP ve HP liderlerinden farklı olduğunu da bu aşamada belirtmeliyim.

        Buna karşın, ittifakın bir anlamının kalmadığını bugün 6’lı masa bileşenlerinin kurmayları da kayda geçirmekten kaçınmıyor.

        Hatta partiler de kendi başlarına seçime gireceklerini bugünden ilan etmiş bulunuyor.

        Eğer yarın, “şartlar değişti, yeni durum ortaya çıktı” demezlerse…

        Kurmaylarının bugün açıkladığı gibi her parti kendi listesi ile seçime girerse, TBMM’de muhalefetin çoğunluğu elde etme şansı yok.

        Bırakın iktidara yakın anket şirketlerinin yayınladığını, muhalefete yakın olan şirketlerin anketlerinin sonuçlarının dağılımı da bunu veriyor.

        Sonuçların hemen hepsinde birçok ilde AK Parti birinciliği koruyor.

        D’HONDT SİSTEMİ HALA GEÇERLİ

        Tamam, geçen seçimdeki gibi AK Parti açık ara birinci değil ama ister dün CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Grup Toplantısını gerçekleştirdiği Sakarya’yı alın, isterseniz, Kocaeli’nden başlayıp Kars’a, Ağrı’ya kadar uzanan bandı...

        Karadeniz illeri dahil bu bantta yer alan tüm illerde AK Parti birinciliği koruyor.

        Hemen onun altında, İzmir dışındaki banda da Tunceli ile Güneydoğu Anadolu’nun birkaç ili dışında Van’a kadar yine birinci görünüyor.

        Muğla’dan Hakkari’ye kadar uzanan bantta bazı kesintiler olsa da sonuçta durum farklı değil.

        Dolayısıyla 1960’tan bu yana iki seçim hariç uygulanagelen D’Hondt bu seçimde de geçerli ve bu sistem de birinci partiye daha fazla milletvekili olanağı tanıyor.

        İşbirliği yapan partilerin oylarının birlikte sayılabileceği liste ittifakı olmadan, ikinci veya üçüncü sırada çıkan partilerin D’Hondt bölümü nedeniyle çıkaracağı milletvekili toplamı birinci partiyi geçme şansına sahip değil.

        SALT ÇOĞUNLUĞU YAKALAYAMIYOR…

        Bölünmesi en kolay oranlar üzerinden gidersek…

        Diyelim ki 7 milletvekili çıkaran bir ilde seçime giren beş partinin oyları; A:120, B:60, C:28, D:14, E: 7 oldu.

        Bu durumda A partisi 4 milletvekili çıkarırken B partisi 2, C partisi de bir milletvekili çıkarır.

        A Partisi yine bu ilde avantajı elde eder, Meclis çoğunluğuna da sahip olur.

        Oy oranları birbirine yakınlaşmadığı sürece en çok oy alan parti hakimiyeti elinde tutar.

        Zaten son anketlere bakılırsa, TBMM’de en büyük tehlike hiçbir ittifakın veya birlikteliğin toplamının salt çoğunluk olan 300’ü geçememesi…

        Üçüncü partinin anahtar rol oynar duruma gelmesi…

        Seçimlere 9 ay var, dolayısıyla süreç nasıl bir sonuç getirir tahmin etmek kolay değil.

        Ancak geçmişin yaşanmışlıklarının bugünün gerçeği olduğunu zaman bize her daim gösterdiği de unutulmamalı...

        Diğer Yazılar