Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Rus Büyükelçisi’nin katli konusunda burada birşeyler yazıp söylememe hiç lüzum yok; bu alçakça suikast hakkında hemen herkes konuştu, soruşturma hâlâ devam ediyor, hattâ Cumhuriyet tarihimizde nadir rastlanan işbirliklerinden biri de yapılıyor ve suikast soruşturmasına şimdi Rusya’dan gelen uzmanlar da katılıyorlar.

        Anadolu’ya gelmemizden iki asır sonra kurduğumuz Osmanlı İmparatorluğu döneminde birçok devlet ile savaştık ama en başta iki devlet ile mücadele ettik: Venedik ve Rusya ile...

        Çoğumuz en uzun savaşlarımızın Rusya ile olduğunu zannederiz ama öncelik Venedik’te idi, geçmişin bu küçük ama zengin ve kuvvetli devleti asırlar boyunca başımızın derdi olmuştu ve bölgedeki güçlerin değişmesinin ardından düşmanlık sıralamamızın başına Rusya geçti.

        Bizde bir kesim aslında pek bir neticesi olmayan ve devlete bir kazanç da getirmeyen 1711’deki Prut Savaşı’nı destan gibi görür, Baltacı Mehmed Paşa’yı “Türk gücünün timsâli” kabul eder ama Rusya ile sonraki senelerde girdiğimiz savaşlarda başımıza gelenleri pek hatırlamak istemezler. Meselâ 1876’daki “93 Harbi”nde Rus birliklerinin Yeşilköy’e kadar gelmiş olduklarını yahut 1914’ün dondurucu kışında Sarıkamış’ta uğradığımız felâketi...

        Taksim Anıtı’ndaki Rus generaller: Mustafa Kemal’in solunda Frunze, onun arka solunda da Voroşilov var.

        NATO’NUN “İNŞAALLAH”LARI

        Bütün bu hadiseler bugünün dünyasında artık acı birer hatıradan ibarettir ve vaziyet şimdi bambaşkadır... Etrafımızda kan gövdeyi götürürken üyesi olmamıza rağmen güvenliğimiz konusunda kılını bile kıpırdatmayan ve her talebimizi “İnşaallah, Maaşallah” ile geçiştiren bir NATO ile sınırlarımızın hemen birkaç adım ötesinde kendi başına her türlü işe girişen “müttefikimiz” Amerika!

        Soğuk savaşın sona erip Doğu Bloku’nun çökmesinden sonra NATO’nun bize ne faydası olacağını ve şimdilerde ne işe yaradığını kendi kendime hep sorardım ve aradığım cevabı son bir-iki sene içerisinde buldum: Hiçbir hayrı yokmuş!

        “Bundan böyle Amerika yerine Rusya’yı tercih edelim” gibisinden bir düşünceye kapılmak sadece ucuz bir kolaylıktan ibarettir ama Rusya’nın nasıl birşey olduğunu ve bizim için ne ifade ettiğini farketmemiz şarttır ve bunu anlayabilmenin yolu da haritaya bakmaktan geçer! Dünya haritasını önünüze açıp Rusya’nın devâsâ genişliğini gördüğünüz takdirde, atmamız gereken adımların ne olduğunu hemen farkedersiniz.

        Türkiye’nin Rusya ile Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra karşı karşıya gelmemeye özen göstermesinin sebebi korku yahut endişe değil, İmparatorluğun son devirlerinde artık sahip olamadığımız gerçekçiliktir.

        ANITA BAKMAK KÂFİDİR

        Taksim’deki anıtın bu köşede bir cephesini gördüğünüz fotoğrafı, bu gerçekçiliğin tam bir örneğini teşkil ediyor...

        Mustafa Kemal’in hemen solundaki sivil giyimli şahıs Rusya tarihinin en önemli askerlerinden biridir: Kızıl Ordu’yu Orta Asya’ya götüren ve 1922’de Enver Paşa’nın hayatına son verilmesi de dahil olmak üzere birçok harekâtın plânlarını bizzat hazırlayan General Mihail Vasiliyeviç Frunze; Frunze’nin arka solundaki kasketli asker de bir başka Sovyet generali, Kliment Voroşilov’dur...

        Taksim Anıtı’nda bu iki Rus generale yer verilmesinin sebebini anlayabildiğimiz anda birçok mesele zaten kendiliğinden hallolur!

        Diğer Yazılar