Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerikan Başkanı Donald Trump’ın Amerika’ya yaptığımız çelik ve alüminyum ihracatına uygulanan gümrük vergilerini arttıracaklarını açıklamasından sonra İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener bir tweet attı ve “Sayın Başkan, Hürriyet Anıtınızın parasını veren bir milletin hürriyetine kastediyorsunuz!” dedi.

        Akşener’in sözünü ettiği “Hürriyet Anıtı” yahut “Özgürlük Heykeli”, mâlûm, 1886’dan buyana New York Limanını’nın girişindeki küçük bir adanın üzerinde yükselen 46 metrelik meşhur heykeldir ve yüksekliği kaidesi ile beraber 93 metredir.

        Peki, bu heykelin bizimle alâkası var?

        Var, hem de derin bir alâkası var, zira şimdi New York’ta yükselen heykelin 1860’lı senelerde Türk toprağı olan Mısır’a, İskenderiye Limanı’nın girişine dikilmesi için hayi çalışılmış, proje buna göre hazırlanmış ama maddî imkânsızlıklar yüzünden hayata geçirilememiş ve modelinin üzerinde bazı değişiklikler yapıldıktan sonra New York Limanı’nın girişine dikilmişti!

        Özgürlük Anıtı’nın bizimle bağlantısını Türkiye’de ilk defa 2004’te ben bahsetmiştim ama yazıma hem hayli tepki gelmiş, hem de yazdıklarım bir güzel makaslanmıştı!

        Tepkinin sebebi okumadan ve araştırmadan masa başında ahkâm kesme meraklılarının her konuda ille de söz etme ve “Böyle birşy yoktur!” deme merakları idi; makaslamanın gerekçesi ise mâlûm: Hazıra konma âdeti ve “Armut piş, ağzıma düş!” zihniyeti…

        Meral Akşener’in Trump’ın son marifetlerinin ardından attığı mesajda geçen bu “Özgürlük Heykeli” meselesinin geçmişini şimdi yeniden yazayım:

        Osmanlı İmparatorluğu’nun toprağı olan Mısır, 19. yüzyılın ilk senelerinden itibaren Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın soyundan gelen ve sonraları “Hıdiv” unvanını alan valiler tarafından idare ediliyordu ve zamanla içişlerinde bağımsız olmuştu. Mısır valileri padişaha sadece yabancı memleketlerle imzaladıkları anlaşmaları ve malî protokolleri tasdik ettirmekle mükelleftiler.

        Bartholdy’nin İskenderiye’ye dikilecek olan heykeli Mısırlı bir kadını temsil ediyordu.

        Mısır Valisi Said Paşa, Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps’e Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayacak olan bir kanal projesi hazırlattı. Sonraları “Süveyş Kanalı” denecek olan bu proje onaylaması için Osmanlı hükümdarına sunuldu. İngilizler projenin arkasında Fransa olduğu için Akdeniz’deki ve Hindistan’daki hakimiyetlerini tehlikeye atacak olan bu hazırlığa karşı çıkıyor ve zamanın hükümdarı Sultan Abdülâziz’i projeyi reddetmesi için devamlı şekilde baskı altında tutuyorlardı.

        Said Paşa, İstanbul’un tasdikini beklemedi ve 1854’ün 30 Kasım’ında Fransız mühendise projenin hayata geçirilmesi için gerekli şirketin kurulması iznini verdi. İngiltere, Fransız sermayesiyle kurulan şirketin hisse senetlerinin tamamı satılınca Sultan Abdülâziz’e daha da fazla baskıya başladı ve hükümdar projeyi 12 yıl boyunca onaylamadı.

        Ama, Said Paşa kanalın açılışını göremedi, 1863’te dünyadan ayrıldı ve yerini İsmail Paşa aldı…

        Mısır’ın yeni hâkimi Fransız değil İngiliz taraftarıydı, bu yüzden iktidarının ilk yıllarında projeye gereken önemi vermedi fakat sonraki senelerde Kanal’ın Mısır’a nasıl bir hayatî değişiklik getireceğini farkedince işe o da dört elle sarıldı. Kazılar neredeyse tamamlanmak üzereyken Sultan Abdülâziz’e bu defa Fransız hükümeti baskı yapmaya başladı. Abdülâziz, 1866’nın 19 Mart’ında yayınladığı fermanla Kanal’a izin verdi, Kanal Şirketi ile Said ve İsmail Paşalar arasında varılan anlaşmaları onayladı, üstelik Mısır’ın kanal inşaatı için yaptığı dış borçları da devlet garantisi altına aldı ve kendisi de Kanal Şirketi’nin hisselerine oldukça yüksek bir meblâğ yatırdı.

        O günlerde, Auguste Bartholdi adında genç bir heykeltraş arkadaşları ile beraber Mısır’a gitmişti ve firavunlar zamanından kalma tarihî mekânları dolaşıyordu...

        Eserlerden fazla etkilenen Bartholdi, Mısır için bir heykel yapma hayaline girdi, 1867’de temaslarda bulunmak için Paris’e giden İsmail Paşa ile buluştu ve kanalın Akdeniz’e açıldığı yere, yani İskenderiye taraflarına dev bir heykel yapılması konusunda anlaştılar. Heykel firavunlar zamanının giysilerine bürünmüş Mısırlı bir kadın şeklinde olacak ve elinde “Asya’nın ışığının Mısır’dan geldiğini” sembolize eden bir meşale tutacaktı. Böylelikle “dünyanın yedi harikası”ndan biri olan ama yüzlerce sene önce yıkılan İskenderiye Feneri’nin yerine daha mükemmel bir eser konacaktı!

        Bartholdy iki sene boyunca İsmail Paşa ile temasta bulundu, heykelin topraktan mâmul modellerini de hazırladı, hattâ parçalar halindeki eserinin Marsilya’dan bir gemi ile İskenderiye’ye naklinin çalışmalarını bile yaptı.

        Ama, ortaya büyük bir dert çıktı: Parasızlık...

        Süveyş Kanalı’nı inşa eden Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps, Bartholdi’yi önceden uyarıp İsmail Paşa’nın maddî sıkıntı çekmeye başladığını söylemiş ama mimar uyarıyı dikkate almamıştı…

        Kanal 1869 Kasım’ında dünyanın dört bir tarafından gelen devlet büyüklerinin katıldığı büyük ama “heykelsiz” törenlerle açıldı, Bartholdi’nin tamamlanmamış eseri ise, Paris’te bir depoda tozlanmaya terkedildi…

        O yıllarda dünyanın bir başka tarafında, Fransa ile Amerika Birleşik Devletleri arasında büyük bir muhabbet yaşanıyor ve taraflar birbirlerine jest üstüne jest yapıyorlardı.

        Paris’te kurulan Fransız-Amerikan dostluk grubunun lideri olan Edouard Rene Lefebvre de Laboulaye, Fransız Hükümeti’ni Amerikalılar’ın Fransa’nın dostluğunu daima hatırlamaları için bir hediye gönderilmesi konusunda ikna etti ve hediyenin devâsâ bir heykel olması kararlaştırıldı. Heykel bir elinde hukuku simgeleyen bir kitap tutacak, diğer elinde de “dünyayı aydınlatan özgürlüğün sembolü” olan bir meşale taşıyacaktı.

        Sipariş gene aynı heykeltraşa, Frederic Auguste Bartholdi’ye verildi. Bartholdi’nin eseri zaten hazır gibi idi, senelerden beri depoda duruordu ve tek eksiği üst kısmında, yani ellerinde, kollarında yüzünde bazı değişiklikler yapılması, ani Mısırlı kadının Romalı bir hanıma dönüştürülmesi idi…

        Amerikalılar heykelin New York’un hemen girişindeki ufak adalardan birine yerleştirilmesine karar verdiler. Bartholdi kaidenin yerini görmek için New York’a gitti ve Paris’e dönüşünde işe yeniden başladı. Bakır ve çelikten yaptığı heykelin mühendisliği ilgilendiren taraflarını Paris’e kendi adıyla anılan bir kule dikmiş olan Gustave Eiffel ile beraberce çalışarak tamamladı, söylentiye göre heykele annesinin çehresini yerleştirdi ve 1884 Haziran’ın ilk günlerinde eserini Fransız hükümetine teslim etti. 350 parçadan oluşan heykel “İsere” adındaki bir Fransız gemisine yüklendi ve 4 Kasım 1885 günü New York’a ulaştı.

        New York’ta, bu arada heykelin kaidesinin yapımı için bir bağış kampanyası başlamış, ilk bağışı Macar göçmeni olan, New York’ta “World” adında bir gazete çıkartan Joseph Pulitzer yapmış ve kaide için 100 bin dolar vermişti. Macar göçmeni gazeteci, daha sonra gazetecilikte dünyanın en büyük ödülü sayılan “Pulitzer”in de isim babası olacaktı.

        Kaidenin inşasından sonra sıra heykelin dikilmesine ve resmi açılışa geldi. Bartholdi, New York’a yanına bu defa Süveyş Kanalı’nın mühendisi ve heykelin fikir babası olan Ferdinand de Lesseps’i de alarak gitti ve 1886’nın 25 Ekim’inde yapılan törende eserinin açılışını bizzat yaptı.

        Özgürlük Anıtı’nın hikâyesi budur, hadisenin ayrıntıları Suddi Arabistan ile Birleşik Amerika’nın ortaklaşa kurdukları petrol şirketi ARAMCO’nun kültür ve sanat ile ilgili yayınlarında defalarca yayınlanmıştır ve şu anda New York’un sembolü olan anıt için Türkiye’nin verdiği meblâğ da, Mısır’ın bize ait olduğu sırada Bartholdi’nin maket masrafları için yaptığımız ödemelerdir.

        Diğer Yazılar