Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Adalar’da son senelerin en geniş ve en fazla ses getiren “at mücadelesi” yaşanıyor…

        Neler olup bittiğini takip etme imkânı bulamayıp da haberdar olamayanlar için kısaca söyleyeyim:

        Adalar motorlu araç trafiğine kapalı olduğu için ulaşımda atların çektiği faytonlardan istifade ediliyor ama zavallı hayvanların vaziyeti içler acısı! Ortalama ömürleri yirmi sene olduğu halde iki sene içerisinde ölüp gidiyorlar! Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nin raporuna göre, Adalar’da şu anda 272 adet fayton ve bu faytonları çeken 1540 at bulunuyor. Raporda bakımsızlık ve eziyet yüzünden yılda 400 atın öldüğü söyleniyor; Adalar Belediyesi’nin kayıtlarına göre de bu senenin sadece ilk dokuz ayında ölen at sayısı, 170. “At vebası” denen ruama yakalanmış 81 at bu hafta itlâf edildi, valilik faytonların kullanılmasını üç aylığına durdurdu, ailelerini geçindirme zorluğuna düşen faytoncular “Açlık grevi yaparız” dediler ve Büyükşehir Belediyesi Adalar’da fayton yerine elektrikli araçların kullanılması için hazırlıklar yapıldığını duyurdu.

        Toplantılar, temaslar, protestolar, projeler vesaireler de devam ediyor…

        Adalar öyle pek gittiğim yerler değildir, oralarda yaşayan dostlarım davet ettikleri zaman ancak birkaç senede bir giderim ama gittiğim takdirde faytona asla binmem!

        Nasıl bineyim ki? “Adalar” dediğimiz yer öyle keyif içerisinde dörtnala gidilecek düzlük falan değil; dağ, tepe, bayır! Hayvanların o bayırlara sopa yahut kırbaç ile ittire kaktıra sürüldüklerini görüp zavallının çektiği faytona bir de kendi cüssenizi ilâve ettiğinizde vicdan muhasebesi yaparsanız içinizden gelen ses “Sakın binme!” der ve bu sesin söylediğine riayet etmeyenlerin vicdanlarında da vurdumduymazlık mevcut demektir!

        Adalar’a meraklı olan cebi ve cüssesi dolgun Ortadoğulu turistlerin bir faytona dört kişi birden doluşmalarını ve zavallı hayvanların neredeyse yarım tonluk bu hamule ile yokuşlara vurup giderken çektikleri azâbı düşünün…

        İşte bu yüzden, Adalar’daki dostlarım şayet tepelerde bir yerlerde oturuyorlarsa davet ettikleri takdirde “Faytona binmem, iskelenin oraya elektrikli bir araba bulup gönderin, parasını ben vereceğim” der, ancak yemin billâh ettirdikten sonra giderim.

        Bir defasında elektrikli araba yerine allı-pullu, cicili-bicili yeni zengin işi şıngır şıngır bir fayton göndermişlerdi, binmemiş ve on beş dakika sonraki vapurla İstanbul’a dönmüştüm!

        Adalar’daki bu hadiselerden sonra şimdi ne yapılması lâzım?

        Nostalji düşkünleri ve turistler için iskelelerin çevresinde birkaç faytonun çalışmasına izin verilir, faytonları çekecek olan atlar şimdiye kadar olduğu gibi baştan sağma değil, ciddî bir kontrol altında tutulur ama dağ-tepe koşturulmaları kat’î şekilde yasaklanır, yukarı taraflara gitmek için faytonların sayısı kadar en büyüğü dört kişi alan boy boy elektrikli arabalar getirtilip ucuz kredi vesaire ile faaliyetleri durdurulacak olan faytonculara verilir ve mesele hallolur! Böylelikle faytoncular ile ailelerinin geçim derdine düşmelerinin, güzelim atların da eziyet çekmelerinin önüne geçilir…

        Şimdilerde sık sık işitilen “Hayvanlara eskiden şefkat gösterirdik, bu şefkatten artık eser kalmadı” ifadesi pek doğru değildir, zira şefkat hâlâ mevcuttur. Gerçi kedileri ve köpekleri akıl almaz işkencelerle katleden sapıklar tek-tük de olsa çıkmaktadır, üç kuruş daha fazla kazanabilmek için atları öldüresiye çalıştıranlar da belki mevcuttur ama şefkatte önemli bir azalma yoktur ve halkın son senelerde özellikle sokak kedileri ve köpekleri için koyduğu mama kaplarını boş bırakmama itinası da şefkat hususunda önemli bir azalmanın yahut kaybın mevcut bulunmadığını gösterir.

        İŞTE, İKİ ASIRLIK AT EMİRNÂNEMELERİ…

        Bugün, şimdi Osmanlı Arşivleri’nde bulunan, atlara karşı gösterdiğimiz şefkat ile alâkalı olan ve 19. asıra, Sultan Abdülmecid’in iktidar senelerine ait iki resmî belge, iki “emirnâme” yayınlıyorum…

        Türkiye’de atların, daha doğrusu yük beygirlerinin ezâ-cefâ görmemeleri ve gerektiği şekilde doyurulmaları için 16. asırdan itibaren emirnameler çıkartılmıştır ve yayınladığım bu iki belge de aynı konudaki emirlerin 1800’lü senelerdeki devamıdır.

        26 Nisan 1853 tarihli ve bugün Osmanlı Arşivleri’nde A.MKT.NZD.77-55/1 numarada muhafaza edilen ve o zamanın Danıştay’ından belediye işleri ile görevli İhtisab Nezareti’ne gönderilmiş ilk belgede yük hayvanlarının Cuma günleri çalıştırılmamaları ve ayakları sakatlandığı takdirde o ayağın sarılması gibi hususlarda eskiden beri mevcut âdetlere artık pek uyulmadığına dikkat çekilerek bu ve daha başka hareketlerin önünün alınması isteniyor.

        Daha önce Prof. Dr. Vahdettin Engin’in yayınladığı ve yine Osmanlı Arşivleri’nde A.MKT.NZD.196-25/1 numarada bulunan ikinci belge, ilkinden üç buçuk sene sonra, 2 Ekim 1856’da yine o zamanın Danıştay’ı tarafından verilmiş bir talimat… Bu belgede de yük beygirlerinin Cuma günleri çalıştırılmamaları, o günlerde binek hayvanı olarak kullanılmamaları emrediliyor ve şehrin belediye işleri ile görevli makamlarına beygir sahipleri ve yiyecek taşıyan esnafın kethüdalarını denetim altına almaları emrediliyor.

        Bir buçuk asırdan da önce çıkartılmış bu emirnâmeleri, Adalar’da şimdi yaşanan faciaların çözümüne belki de ilham verirler ümidiyle yayınlıyorum…

        Yük beygirlerinin Cuma günleri çalıştırılmamaları için 26 Nisan 1853’te yayınlanan ilk emirnâme (Osmanlı Arşivleri, A.MKT.NZD.77-55/1).

        Yine yük beygirlerinin Cuma günleri çalıştırılmamaları ve hayvanlara iyi muamele edilmesi konusunda 2 Ekim 1856’da çıkartılan ikinci emirnâme (Osmanlı Arşivleri, A.MKT.NZD.196-25/1).

        Diğer Yazılar