Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İstanbul’da, Emirgân’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nde geçen hafta son senelerin en önemlisi olan bir resim sergisi açıldı: “Şehzadenin Sıradışı Dünyası: Abdülmecid Efendi”.

        1 Mayıs’a kadar açık kalacak olan sergide eserleri sergilenen şehzade, “Son Halife” olarak bilinen Abdülmecid Efendi’dir...

        Önce, Abdülmecid Efendi’den kısaca bahsedeyim:

        Pek dikkat edilmez ve üzerinde de fazla durulmaz ama, Cumhuriyet’in ilk dört ayında Türkiye’de resmen bir Halife vardır. Devlet o günlerde henüz lâik değildir ve Ankara’daki Meclis’in yanısıra İstanbul’da da bir “halifelik” müessesesi bulunmakta, hilâfet makamında da Abdülmecid Efendi oturmaktadır.

        1868’de dünyaya gelen Abdülmecid Efendi, Sultan Abdülâziz’in oğluydu. İlk gençliği Ortaköy’deki Fer’iye Sarayları’nın şehzadelere tahsis edilen dairelerinden birinde geçmiş, sonra Çamlıca’da yaptırdığı köşküne nakletmiş, amcasının oğlu olan Sultan Vahideddin’in 1918’in 4 Temmuz’unda tahta geçmesi üzerine veliahd ilân edilip Dolmabahçe Sarayı’nın veliahd dairesine taşınmasına kadar Çamlıca’da uzun yıllar entelektüel bir hayat sürmüştü.

        Birkaç lisan konuşurdu ve sanata, özellikle resim ile musikiye meraklıydı. Köşkü sanatçıların uğrak yeri, hatta bir çeşit akademiyi andırırdı. Türk resminin erken dönemdeki önde gelen isimlerinden kabul edilirdi ve besteleri batı formlarındaydı. Üçleme, dörtleme gibi oda müziği eserleri yapar, bunları eşlerinden ve kalfalarından oluşturduğu topluluklara çaldırır; sarayda kapalı bir hayat sürmez, halkın arasına girer ve İstanbul’daki bir yabancı elçilik raporuna göre, “fes giymediği zamanlarda, iyi yetişmiş bir Fransız’ı andırırdı”.

        REKLAM

        Ankara’daki Büyük Millet Meclisi 1 Kasım 1922’de Türkiye’de saltanata son verince artık “padişah” değil sadece “halife” olarak kalan Sultan Mehmed Vahideddin “Saltanatsız bir hilâfeti kabul edemeyeceğini” söyleyerek 17 Kasım sabahı İstanbul’u terketti. Meclis, bunun üzerine 19 Kasım günü 168 milletvekilinden 143’ünün oyu ile veliahd Abdülmecid Efendi’yi hilâfet makamına getirdi ve Türkiye’de Meclis ile beraber bir sene üç buçuk ay boyunca halifelik müessesesi de vâroldu.

        Hilâfet, Cumhuriyetin ilânından sonra da dört ay devam edecekti...

        Abdülmecid Efendi, Meclis’in 3 Mart 1924’te hilâfeti de kaldırıp Osmanlı ailesinin mensuplarının Türkiye’den çıkartılmalarına karar vermesi üzerine hemen o gece sınırdışı edildi, önce İsviçre’ye gidip birkaç ay kaldı, oradan Fransa’ya geçip Nice şehrine yerleşti, sonra Paris’e nakletti ve hayata 23 Ağustos 1944’te orada veda etti.

        Sakıp Sabancı Müzesi’nde açılan “Şehzadenin Sıradışı Dünyası: Abdülmecid Efendi” isimli sergide Halife’nin özel ve resmî farklı kolleksiyonlardan temin edilen çok sayıda tablosu, yine onunla alâkalı bir hayli belge sergileniyor ve tablolar üzerinde Sabancı Üniversitesi’nin laboratuvarlarında yapılan teknik araştırmaların neticeleri de gösteriliyor...

        Bugün burada Abdülmecid Efendi’nin siyasî konumuna temas etmeyeceğim ama torunlarını yakından tanıma zevkine eriştiğim, onlarla seneler boyunca beraber olduğum, yine onlardan temin ettiğim yüzlerce belgenin nerede ise tamamını hafızama aldığım ve bu belgelere dayanan bir “Halife biyografisi” üzerinde çalıştığım için şu kadarını söylemekle iktifa edeceğim: Zamanının ciddî entellektüellerinden ve önde gelen sanatçılarından olan Abdülmecid Efendi siyasette aynı ölçüde başarılı değildi, yanlış kararlar almış, teşebbüsleri hep hatâlı olmuştu! Osmanoğulları’nın Türkiye’den çıkartılıp sürgüne gönderilecekleri daha önceden de belli idi ama ailenin böyle acı bir âkıbete uğramasının çabuklaşmasında Abdülmecid Efendi’nin hatâlarının da maalesef rolü vardı.

        REKLAM

        ÇOK ÖNEMLİ BİR MÜZECİ VE ESERLERİ...

        Sergiden söz etmişken, benim nazarımda son senelerin en önemli sanat etkinliği olan bu organizasyonu hayata geçiren kişiden, Sakıp Sabacı Müzesi’nin direktörü Dr. Nazan Ölçer’den de bahsetmem gerekir:

        Nazan Hanım, Türkoloji’nin önde gelen isimlerinden Prof. Ahmet Caferoğlu’nun kızı idi; Almanya’da sanat tarihi doktorası yapmış, içeride ve dışarıda bir hayli yayını olmuştu ve uzun seneler başında bulunduğu Sultanahmet’teki Türk ve İslam Eserleri Müzesi de aslında onun şahsi eseriydi. Zamanla Türkiye’nin en önemli müzecilerinden kabul edilmiş, Fransızlar ile İtalyanlar’dan “şovalye”, Almanlar’dan “Yüksek liyakat”, Polonyalılar’dan “Beyaz Kartal” nişanları almıştı.

        Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, 1970’li senelerde Süleymaniye’deki bir imaret binasında çatısı akan, sobayla ısıtılmaya çalışılan ve objelerin üstüste yığılı olduğu bir mekândı! Nazan Ölçer her türlü imkânı kullanarak o günlerde yine harabe halinde olan İbrahim Paşa Sarayı’nın tahsisini sağladı, binayı baştan aşağı restorasyondan geçirdi, hattâ birçok eşyayı yeni binaya yanına silâhlı bir muhafız alıp otomobiliyle bizzat kendisi nakletti. Türkiye’nin en önemli müzelerinden birini böyle yarattı, bu mekânda çok önemli sergiler açtı ve Avrupa Konseyi müzeye “Yılın Müzesi” ödülünü verdi.

        Nazan Hanım’ın Sultanahmet’teki sergileri, bu işe meraklı olanların hatıralarında hâlâ zevkli bir yer işgal eder... Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın 1683’te uğradığı Viyana bozgunu sonrasında savaş alanında bırakmak zorunda kaldığı silâh, çadır ve hazineler ile Karlofça Andlaşması’nın orijinalini Polonya’dan getirtmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunun 700. yıldönümü münasebetiyle Versailles Sarayı’nda düzenlenen Osmanlı Sergisi ve daha birçok etkinlik...

        Bu son derece başarılı ve çok önemli müzecimiz en verimli döneminin başlangıcında “61 yaş yasası” gerekçesi ile “re’sen” emekli edildi; devletin “artık işimize yaramaz” dediği Nazan Ölçer bu defa Sabancı Müzesi’nin başına geçti. O zamandan buyana Emirgân’da da unutulmaz sergiler düzenliyor ve son eseri de “Şehzadenin Sıradışı Dünyası: Abdülmecid Efendi”, yani Halife sergisi...

        Tarihe, özellikle de Osmanlı Devleti’nin son dönemine meraklı iseniz ve imparatorluk kültürünün ne olduğunu tam mânâsı ile görmek istiyorsanız “Şehzadenin Sıradışı Dünyası: Abdülmecid Efendi” sergisini mutlaka gezin ama böyle bir serginin bilgisi, tecrübesi ve kuvvetli şahsî bağlantıları ile ancak Nazan Ölçer tarafından açılabileceğini de unutmayın...

        Diğer Yazılar