Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, vefat eden annesinin ruhu için geçen hafta indirilen hatimde "Mülk" yani "Tebâreke Suresi"ni okudu...

        Haber basında geniş şekilde yeraldı, hattâ TV'ler Başbakan'ın camiin dışına hoparlörlerle verilen kıraatını da dinlettiler ama Tayyip Bey'in okuyuş üslûbu, daha doğrusu "tavrı" konusunda hiçbirşey yazılmadı ve söylenmedi...

        Ben söyleyeyim: Tayyip Erdoğan, Kur'an'ı İstanbul tavrında okuyordu, yani bize ait olan ve şimdilerde artık maalesef unutmaya başladığımız geleneksel tavrımızda...

        Belki biraz teknik olacak ve sadece konuya hâkim olanlar anlayacaklar ama Başbakan'ın "tilâvet"" yani Kur'anı usulüne göre okuyuşu hakkında birkaç söz daha edeceğim:

        Tayyip Bey, Arapça'ya mahsus olan "ayn", "zı" yahut "dat" gibi harflerin "mahreçlerine" yani çıkış yerlerine itina gösteriyordu ve bu harfleri telâffuzu düzgündü; profesyonel seviyede olmamasına rağmen "tecvid" çalıştığı da belli idi ama tilâvetinin en mühim tarafı "İstanbul tavrında" okumasıydı...

        SEMT VE ÇEVRE ETKİSİ

        Tavır konusu mühimdir, zira Türkiye'de asırlardan buyana devam edegelen bize mahsus Kur'an tilâvetine son 20-25 seneden buyana maalesef özenti bir Arap tavrı, Arap gırtlağı hâkim olmak üzeredir. Genç hafızlar "İstanbul" ve "Üsküdar" tavırlarının yerine Arap, özellikle de Mısır üslûbunu taklide çalışmaktadırlar. Bize mahsus olan tavır kuvvetli bir makam bilgisi ile aşırıya kaçmayan, yerinde melodiler yapma maharetine sahip olmayı gerektirir. Arap tavrına ise tiz perdelerden uzun ses gerektiren ama sınırları daraltılmış melodiler hâkimdir ve yeni hâfızların bu tavrı tercih etmelerinin sebebi, Arap dünyasına hissedilen yakınlığın yanısıra icra kolaylığıdır.

        Başbakan'ın Kur'an'ı İstanbul tavrında okuması, yetiştiği semtten kaynaklanıyor...

        Bir konu üzerinde ciddî şekilde çalışan ve yoğunlaşan gençler için doğup yetiştikleri semt son derece önemlidir. Semtin kültürel yapısının, orada yaşayan ilim ve fikir adamları ile sanatçıların hevesli gençler üzerinde büyük etkisi vardır ve İstanbul'un eski semtlerinde yetişmiş olanlar gençliklerinde teneffüs ettikleri bu havayı her zaman devam ettirmişlerdir.

        Başbakan'ın Kur'an'ı İstanbul tavrı ile okumasının sebebi de budur. Zira doğup büyüdüğü Kasımpaşa, İstanbul tavrının 1950 sonrasındaki önemli temsilcilerinin yetiştiği semttir. Meselâ, Kasımpaşa'daki Bahriye Camii'nin baş imamının oğlu olan hâfız, tanburî ve bestekâr Kemal Batanay o semtte hıfzetmiştir. Tilâvete hâlen mükemmel şekilde devam eden Aziz Bahriyeli de Kasımpaşalıdır ve zamanımızın en seçkin hâfızlarının başında gelir.

        Tayyip Bey Kur'an tilâveti konusunda da birşeyler yapsa ve artık kaybolmaya başlamış olan İstanbul tavrının, yani kendisinin de bildiği Kur'an okuma üslûbunun tekrar canlanmasını sağlayabilse...

        SADRAZAMIN EKMEK ARTIĞI

        Başbakan'ın geçen gün gittiği camiin imamı, cemaate "Başbakan'ın elini öpmeyin" diye bir anons yapmış. Bu anons, bana cumhuriyete kadar devam eden bir geleneği, "başbakanların ekmek artıklarının dağıtılması" âdetini hatırlattı.

        Bâbıâlî'nin hükümet merkezi olduğu ve sadrazamların, yani zamanın başbakanlarının burada çalıştıkları günlerde, öğle yemeği saatlerinde binanın dışında çocukları dilsiz olan ve bir türlü konuşamayan anneler toplanır, sadrazam paşanın ekmek artıklarının kendilerine verilmesini beklerlermiş.

        Sebep, sadrazamın sofrasına konan ama yemediği ekmeklerden bir lokma alacak olan dilsiz çocukların dillerinin açılacağı inancı imiş. Paşa hazretlerinin sofrasını toplayan hademeler artan ekmekleri alır ve binanın dışında bekleyen çaresiz annelere dilim dilim dağıtırlarmış.

        Bu işin nasıl yapıldığını ve netice verip vermediğini merak edenler Osmanlı İmparatorluğu'nun son sadrazamı Tevfik Paşa'nın torunu rahmetli Şefik Okday'ın "Büyükbabam Son Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa" isimli eserine bakabilirler...

        Diğer Yazılar