Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçtiğimiz 29 Temmuz’da Londra’da vefat eden Profesör James Mellaart arkeoloji tarihinin en büyük isimlerindendi. Çatalhöyük’ü ortaya çıkartarak Anadolu’nun arkeolojik tarihini binlerce sene geriye, milâttan önce 7 bin 500’lere kadar götürmüştü. Mellaart’ın başı 1960’larda hayalî “Dorak hazineleri” yüzünden çok büyük derde girmiş ve hazinelerin hakikaten vârolup olmadığı konusu hep bir sır olarak kalmıştı.

        Gazetelerin iç sayfalarında önceki hafta kısa bir haber çıktı: “Çatalhöyük’ü bulan İngiliz arkeolog JamesMellaart, Londra’da 87 yaşında öldü” deniyordu. JamesMellaart’ın vefatının bu kadar küçük ve tek sütunluk haberlerle değil, aslında daha geniş şekilde duyurulması gerekirdi; zira Mellaart arkeoloji alanındaki çok önemli yerinin yanısıra, Anadolu’nun dünyanın en eski uygarlıkmerkezlerinden biri olduğunu dünyaya tanıtan ve kabul ettiren kişi idi. Mellaart’ın kimolduğunu, onu bilmeyenler için kısaca anlatayım: 1925’te Londra’da doğdu, arkeoloji okudu, daha sonra Ankara’daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nemüdür yardımcısı olarak tayin edildi, bu arada İstanbul Üniversitesi’nde dersler verdi ve 1951’den itibaren Anadolu’da kazılar yapmaya başladı.

        BİLİNENLERİ ALTÜST ETTİ

        Mellaart, kazdığı hemen her yerde o zamana kadar bilinmeyen uygarlıkları ortaya çıkartmış nadir arkeologlardandı. Onu yakından tanıyanlar, “James altında birşey olduğunu düşündüğü yerleri kazmaya başlamadan önce öyle uzun uzun araştırmalar, deneme kazıları yapmaz. Kazı yapılacak araziye gider, ‘Şurası kazılacak’ der, kazarlar ve toprağın altındamutlaka birşeyler bulunur” diye anlatırlardı. JamesMellaart, 1954’te Denizli taraflarındaki Beycesultan’ı, üç sene sonra da Burdur’un güneydoğusundaki Hacılar köyündemilâttan önce 7 binlerden kalan bir başka yerleşimmerkezini ortaya çıkardı. Hacılar’da bulunan ev kalıntıları ile objeler, Anadolu’nun tarih öncesi yerleşimleri konusunda o zamana kadar bilinen herşeyi altüst etti.

        ‘ANA TANRIÇA’ KAVRAMI

        Mellaart, kendisine dünya çapında şöhret getiren asıl keşfini 1958’de yaptı, Konya’ya 50 kilometremesafede bulunan ve tarihimilâttan önce 7 bin 500’e uzanan Çatalhöyük’ü ortaya çıkarttı. Neolitik dönemden kalma Çatalhöyük’ü kazmaya başlayan Mellaart’ın buldukları Anadolu’nun yerleşimtarihini baştan aşağı değiştirdi. 9 bin 500 sene öncesinden bugüne bozulmadan ulaşabilen girişleri çatılarında olan evler, duvar resimleri, ev eşyaları, kabartmalar, mezarlar ve evlerin duvarlarına yerleştirilmiş hayvan kafatasları Çatalhöyük’ün tek bir uygarlığa değil, ardarda gelmiş değişik uygarlıklara ait olduğunu gösterdi ve Anadolu’da tarih bakımındanMezopotamyamedeniyeti ile eşdeğer sayılabilecek yerleşimmerkezlerininmevcut olduğu anlaşıldı. Çatalhöyük 20. yüzyılın en önemli arkeolojik keşiflerinden biri, JamesMellaart da arkeoloji tarihinin o senelerdeki en önemli ismi hâline geldi.

        Mellaart’ın Çatalhöyük’te bulduğu objelere dayanarak ortaya attığı ve tarih öncesi inançların temeli olarak gösterdiği “Ana Tanrıça” kavramı, arkeologlar tarafından bugün hâlâ tartışılıyor...

        TÜRKİYE’YE GİRİŞİ YASAKLANDI

        Keşifleri sayesinde arkeoloji dünyasında 1950’lerin sonuna doğru bir yıldız gibi parlayan JamesMellaart, 1962’den itibaren seneler boyu devamedecek bir tartışmanın merkezinde yeraldı ve her keşfinin ardından göklere çıkartılmış olan bu son derece önemli arkeolog hakkında bir anda çok çeşitli iddialar ortaya atıldı.Mellaart’ın kazı izinleri iptal edildi, hattâ Türkiye’ye girişi bile uzun yıllar boyunca yasak oldu ve James Melaart eski tarihine çok şeyler kazandırmış olduğu Türkiye’ye tekrar ancak 30 sene aradan sonra, 1990’larda gelebildi. Bütün bunların sebebi, Türkiye’nin gündemini sık aralıklarla olmasa bile uzun yıllar boyunca işgal eden ve “Dorak hazineleri” diye bilinen esrarlı bir hadise idi...

        KÜLTÜR MİRASI LİSTESİNDE

        Dorak hazinelerinin hakkında gündeme gelmesinin üzerinden tam50 sene geçmiş olmasına rağmen hâlâ hiçbirşey bilinmiyor. Böyle bir hazinenin hakikaten vârolup olmadığı konusu da JamesMellaart’ın vefatıyla artık tamamen karanlığa bürünmüş durumda... JamesMellaart, hazine hakkında ayrıntılı bir açıklama yapmaktan hayatı boyunca kaçındı, hattâ tek bir söz bile etmedi, üstelik Çatalhöyük üzerine kendisinden sonra yapılan yayınların çoğu onu hep üzdü. Zirameslek hayatı boyunca hep kıskanılmıştı ve ilerki senelerde Çatalhöyük’ten bahseden arkeologlar Çatalhöyük’ü keşfedenMellaart’ın adındanmümkün olabildiğince bahsetmemeye, ismini unutturmaya çalışıyor gibi idiler... Mellaart, hayatının en büyük mutluluklarından birini vefatından sadece 28 gün önce yaşadı ve UNESCO onun keşfi olan Çatalhöyük’ü geçen 1 Temmuz’da “Dünya KültürMirası” listesine aldı.

        Son derece parlak bir kariyer yasak bir aşkamı kurban gitti?

        London Illustrated News gazetesinde, 1959’un 29 Kasım’ında James Mellaart imzalı bir yazı yayınlandı. Yazı aslında bir arkeolojik rapor idi. Bursa yakınlarındaki Dorak köyünde ortaya çıkartılan bir kralmezarında bulunan arkeolojik eserleri konu alıyordu ve eserlerin çizimleri de verilmişti.

        Mellart, hazineyi altı kalemde topluyordu: 

        Dördü altın, biri de gümüş olan ve pırlantalarla bezenmiş beş heykel. 

        Somaltından dört tören baltası. 

        Kabzası altın, gümüş, fildişi ve kehribar 15 adet hançer. 

        Pırlanta, zümrüt, altın ve gümüşten yapılma dört kemer ve büyük bilezik. 

        Topuzunun biri som altından, diğeri pembe damarlımermerden imal edilmiş gümüş ve kehribarlarla süslü iki kraliyet asâsı. 

        Somaltın ve gümüş yedi adet su ve şarap kabı.

        BİLEZİKLİ KADIN

        Ama, yazılanlarda bir tuhaflık vardı. Hazine yeni bulunmamış, İstiklâl Harbi yıllarında gizli olarak yapılan bir kazıda çıkartılmıştı. Trende rastladığı Anna Papastrari adında İzmirli genç ve varlıklı bir hanımın kolundaki bilezik James Mellaart’ın dikkatini çekmiş, tanışıp sohbete başlamışlar, Mellaart genç kadına bileziği nereden bulduğunu sorunca Papastrari kendisinde böyle daha başkamücevherlerin de olduğunu veMellaart’a gösterebileceğini söylemiş, beraberce Papastrari’nin İzmir’deki evine gitmişler,Mellaart fotoğraf çekmesine izin verilmediği için objelerin sadece çizimlerini yapmış, sonra da yayınlamıştı. Türkiye, Mellaart’ın yazısından ancak bir buçuk sene sonra bir başka gazete haberi ile haberdar olabildi: 29 Mayıs 1962 günü Milliyet’in manşetinde o günlerin meşhur gazetecisi Turhan Aytul’un imzası ile yayınlanan “Milyarlık tarihî bir kral hazinesi kaçırıldı” başlıklı haberde hazinenin artık İzmir’de olmadığı ve Mellaart’ın yalan söylediği iddia ediliyordu.

        OTUZ YILLIK GECİKME

        Dorak hazineleri tartışması bir anda büyüdü, soruşturma açıldı, Mellaart’ın hazinenin sahibi Anna Papastrari’ye ait olarak gösterdiği adreste bu isimde bir kişinin hiç yaşamadığı ortaya çıktı. Bütün bu gelişmeler üzerine Mellaart’ın kazı izinleri iptal edildi, Türkiye’ye girmesi yasaklandı ve bu arada dünyanın en eski neolitik yerleşim birimlerinden olan Çatalhöyük’te de 30 sene boyunca kazı yapılamadı.

        İngiltere’deki işinden ve üniversitedeki görevinden de olduğu için çok sıkıntılı yıllar geçiren James Mellaart, Dorak hazineleri konusunda sonraki yıllarda yeni birşey söylemedi ve konu hep karanlıkta kaldı.... İlerleyen senelerde Dorak hazinelerinin hiçbir zaman vârolmadığı ve Mellaart’ın böyle bir iddiayı sadece şöhret kazanmak maksadıyla ortaya attığı yolunda görüşler gündeme geldi ise de söylenenler inandırıcı olmadı. Zira, James Mellaart önceki çalışmaları, özellikle de Çatalhöyük’ü keşfi sayesinde o senelerin zaten en parlak ve en meşhur arkeoloğu kabul ediliyordu ve bu şekilde hayâlî keşiflere ihtiyacı yoktu.

        KADIN KORKUSU MU?

        Yine o günlerde, Mellaart ailesinin dostları arasında bir başka söylenti işitilir oldu. İstanbul’da yaşayan ve sadrazam torunu zengin bir işadamının damadı olan James Mellaart, anlatılanlara göre Çatalhöyük’te yaptığı bir kazıdan dönerken trende genç ve çok güzel bir hanımla tanışmış, bu hanım arkeoloğu İzmir’deki evine davet etmiş ve orada rüya gibi birkaç gün geçirmişlerdi. İstanbul’a dönüşünde zaten çekindiği eşi Arlette’ye o birkaç gün boyunca nerede olduğunu açıklayamayan arkeolog “gizli bir hazine keşfettiğini” söylemiş, ikna edebilmek için alelâcele yaptığı çizimleri göstermiş ve karısının “Anlattıkların doğru ise bu çizimleri yayınla” demesi üzerine hayâlî hazine makalesini London Illustrated News’a göndermek zorunda kalmıştı. Senelerce tartışılan hazineler şimdiye kadar ortaya çıkmadı ve Dorak efsanesi hakkında bilinenler Mellaart’ın makalesinden, gazetelerde ortaya atılan iddialardan ve bütün bu söylentilerden ibaret kaldı...

        FİLMLERE İLHAM VERİR

        İşin içinde gizli bir kaçamağın bulunduğu yolundaki fısıltılar hakikaten doğru ise -ki,Mellaart ailesini yakından tanıyanlar doğru olduğunu söylüyorlar-, Dorak hazineleri ile ilgili iddialar izleyenlerin hayran kalacağı bir filme senaryo olabilecek kadar rengârenk bir macera demektir...

        Diğer Yazılar