Refik Halid
REFİK Halid Karay'ın eserlerini yeniden ve diline dokunmadan yayınlayan İnkılâp Kitabevi, geçen hafta yazarın 1950'li senelerin gazetelerinde çıkmış ama kolleksi-yonlarda kalmış iki eserini, "Hep İstanbul" ile "Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu'da" isimli yazı dizilerini de kitaplaştırdı.
Gezi edebiyatının zirvesini teşkil eden bu eserlerin basılması son derece hayırlıdır ama yayın sırasında yapılan bir işi eleştirmeden edemeyeceğim: Refik Halid'in eserlerine önsöz yazdırılmasını...
Bazı yazarlar vardır, yazdıklarının değil kelimesine, noktasına bile dokunamaz ve eserlerini ölümlerinden ne kadar zaman sonra yayınlarsanız yayınlayın, başlarına bir başkasının önsözünü koyamazsınız. Bunun aksini yapmak hem hatâ hem de ayıptır ve Refik Halid gibi sadece Türk Edebiyatı'nın değil, Türkçe'nin de en önemli isimlerinden birine ait 248 sayfalık kitabın ilk 45 sayfasını giriş yazılarına ve önsözlere harcamak da yapılmaması gereken böylesine bir iştir!
ÖYLE BİR ÜSLÛP Kİ!
Refik Halid, bana göre Türkçe'nin en kıvrak kalemidir. Türk Edebiyatı'nda kelimelerle onun kadar oynayan, hattâ heceleri bile raksettiren bir başka yazar yok gibidir. Üslûp konusuna az da olsa merakınız varsa Refik Halid'i okurken hayranlıktan da öte şaşkın bir hâle düşersiniz. Okuyucuyu "Eskici" yahut "Gözyaşı" hikâyeleri kadar daha ilk satırlardan itibaren saran ve hattâ sersemleten başka bir yazar bulmak güçtür. Üstelik sadece hikâyecilikte yahut romancılıkta değil, siyasî hicivde de Refik Halid kadar güçlü kalem az gelmiştir ve "Efendiler, Nereye?" yahut "Topuna Hoş-Âmedî" gibisinden makalelerin de pek başka örneği yoktur.
Türk Edebiyatı'nın bu büyük kaleminin 150'likler listesine alınıp hayatının en verimli 22 senesini gurbetlerde geçirmesinin sebebi de zaten bu siyasî yazılarıdır. Düşünün: Sivas'ta bir kongre yapılmış, ardından da Ankara'da bir Meclis açılmış olacak ve İstanbul'un en fazla okunan yazarı bu kongreye katılanlar ile Meclis'in üyelerine "Sivas kuzuları" ve "Ankara keçileri" diye hitap edecek!
Sürgün, Refik Halid için kaçınılmaz bir âkıbet idi ve sürgünün acısını sonraları aynı isimli eserinde, yani "Sürgün"de zaten emsalsiz şekilde aktarmıştı.
ATATÜRK AFFEDER, O AFFETMEZ
Bundan birkaç sene önce yaş bakımından benden hayli büyük olan bir gazeteci ile sohbet ederken söz Refik Halid'e gelmiş ve konuştuğum kişinin 1950'lerdeki gençlik senelerinde Refik Halid ile aynı gazetede çalıştığını hatırlayınca o zamanlar sık sık görüşüp görüşmediklerini sormuştum.
Muhatabımın cevabı tüylerimi diken diken etmişti:
- "Ne görüşmesi, selâm bile vermezdim! Atatürk'ümüze lâf etme cür'etini gösterip 150'liklerden olan bir adama selâm mı verecektim yani? Sadece ona değil, Refi'i Cevad Ulunay'a da aynı şekilde davranırdım, gördüğümde başımı çevirirdim!".
Atatürk, Refik Halid ve Refi'i Cevad gibi memleketin büyük yazarlarının ve 150'likle-rin tamamının yeniden memlekete dönmelerini sağlamıştı ama damar sertliğine uğramış "Atatürkçü" gazetecimiz vakti zamanında yazılanları yazılmalarının üzerinden 80 sene geçmesine rağmen hâlâ affedemiyordu!
İnkılâp Yayınevi son senelerde Refik Halid'in eserlerini ardarda yayınlıyor ama genç nesiller onu artık maalesef gerektiği kadar tanımıyorlar.
Herhangi bir öğrenciye bugün eski yazarlardan hangisini bildiğini sorduğunuzda alacağınız cevap önce Reşad Nuri, ardından da Halid Ziya olur ama bilmenin ve tanımanın ardında bu iki yazarın eserlerinin okunması değil, kitaplarının TV dizisi yapılmış olması yatar. Bilgiyi okuyarak değil ekranlarda görerek yahut etraftan işiterek elde etmeye dayalı bir toplum hâline geldiğimiz için, edebiyatımızın en önemli isimleri bile artık maalesef televizyon dizileri sayesinde bilinir hâle gelmişlerdir.
150'likler listesinde bulunan bütün yazarlar ve edebiyatçılar, sürgün senelerinde o devrin memleket dışındaki muhalif yayınlarında seneler boyunca yazmışlardır ve bu yazarlar arasında Refik Halid de vardır.
Refik Halid Karay'ın hatırasına yapılacak en büyük hizmet, gurbet yazılarının tamamını arayıp bulmak ve başkalarına önsöz falan yazdırmadan, kısa bir açıklama ile yetinerek yayınlamaktır.