Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        IŞİD milislerinin Musul'u ele geçirip Başkonsolosumuz Öztürk Yılmaz ile konsolosluk personelini kaçırmaları üzerinde Musul konusu ve Türkiye'nin Musul petrollerinde hakkı olduğu iddiası yeniden gündeme geldi.

        Gazetelerde ve TV'lerde bu geceden itibaren artık günlerce Musul petrolleri hakkında yazılıp konuşulacak. Meseleyi bilen-bilmeyen kim varsa ekranlara çıkıp "Petrollerde yüzde on hissemiz var" diyecek, "Musul'u bırakmamız büyük hata idi" diye ahkâm kesecek, hattâ savaş çığırtkanlığı bile yapacaklar.

        Türkiye'nin Musul ve petroller üzerinde hakkı olup olmadığı meselesinin aslını, yani Musul'un artık bizimle hiçbir alâkasının bulunmadığı gerçeğini şimdi bir de benden dinleyin...

        Ama, "Meselenin aslını nereden biliyorsun? Senin yazdıklarının doğru olduğu ne mâlûm?" diye soranlar mutlaka çıkabileceği için cevabı peşinen vereyim: Musul konusundaki belgeler ortadadır, Türkiye ile Irak arasında 1950'li senelerde yapılan ve o zamana kadar mevcut olan petroller üzerinde yüzde on oranındaki hakkımızdan vazgeçmemiz ile neticelenen görüşmeci, yani üstad Cahit Kayra da çok şükür hâlen hayattadır.

        İşte, Musul meselesinin ve Musul petrolleri üzerinde artık bir hakkımızın bulunmamasının kısa öyküsü:

        Birinci Dünya Savaşı'ndan mağlup olarak çıkan Türkiye, daha birçok toprağı ile beraber Musul'dan da çekilmek zorunda kaldı, birliklerimiz 15 Kasım 1918'de Musul'u terketti ve Irak, tamamen İngiliz hâkimiyeti altına girdi. Musul, 28 Ocak 1920'de yayınlanan Misak-ı Milli metni yorumlandığında sınırlarımız içerisinde görülüyor ise de bu metin bir anlaşma değil, sadece "temenni belgesi" idi ve uluslararası alanda hüküm ifade etmiyordu.

        1932'DE KARARA BAĞLANDI

        Türkiye, Lozan görüşmelerinde Musul'u elinde tutabilmek için büyük çaba gösterdi ama talebini İngiliz tarafına kabul ettiremedi ve Irak sınırı ile Musul konusu, konferans sonrasına bırakıldı.

        Anlaşmazlık, Türk ve İngiliz heyetleri arasında 19 Mayıs 1924'te başlayan Haliç Konferan-sı'nda ele alındı, bir sonuç elde edilememesi üzerine 1925'te Milletler Cemiyeti'ne götürüldü ve Cemiyet 16 Aralık 1925'te Musul'un İngilizler'e bırakılması kararını verdi. Ankara'nın bu kararı tanımaması üzerine Türk ve İngiliz yetkililer yeniden biraraya geldiler ve 5 Haziran 1926'da Ankara'da bir anlaşma imzaladılar. "Türkiye ile İngiltere ve Irak Arasında Türk-Irak Sınırı ve İyi Komşuluk İlişkileri Andlaş-ması" isimli metinde Türk-Irak sınırı ayrıntıları ile belirleniyor ve anlaşmanın 14. maddesi de Musul petrollerinden elde edilecek gelirin yüzde onunun 25 yıl süre ile Türkiye'ye ödenmesini öngörüyordu.

        Irak'ın 1932'de İngiltere'den bağımsızlığı kazanmasının ardından, 8 Aralık 1936'da Türkiye ile Irak arasında bir protokol imzalandı ve anlaşmanın aynen devamına karar verildi.

        MEŞHUR 14. MADDE

        Ankara Anlaşması'nın Musul'un petrol gelirinden Türkiye'ye hisse verilmesi ile ilgili 14. maddesi, şöyle idi:

        "Her iki ülke arasında ortak çıkarlar alanını genişletmek amacıyla, Irak hükümeti işbu anlaşmanın yürürlüğe konulması gününden başlayarak 25 yıl süre ile, aşağıda gösterilen gelirlerin yüzde 10'unu Türkiye'ye ödeyecektir:

        a) 14 Mart 1925 günlü ayrıçalık sözleşmesinin 10. maddesi uyarınca "Turkish Petrolium" kumpanyasından,

        b) Yukarıda anılan ayrıcalık sözleşmesinin 6. maddesi uyarınca petrol ihraç edebilecek olan ortaklıklardan ya da kişilerden,

        c) Sözkonusu ayrıcalık sözleşmesinin 33. maddesi uyarınca kurulabilecek yan ortaklıklardan".

        Türkiye'de senelerden buyana "Musul'un bize ait olduğu" yahut "Musul petrolleri üzerinde hakkımızın bulunduğu" yolunda ortaya atılan iddiaların temeli, Ankara Anlaşması'nın bu 14. maddesidir ve anlaşma Türkiye'ye Musul petrolleri üzerinden daimî bir hak vermemekte, petrol gelirinin sadece yüzde onunun 25 sene boyunca Ankara'ya ödenmesi hükmünü getirmektedir.

        Ama, anlaşmanın bu hükmü tam olarak yerine getirilemedi ve uygulanmamasında Türkiye'nin de kabahati oldu: Ankara, ödemelerin zamanında yapılıp yapılmadığını kontrol etmemişti.

        CAHİT BEY ANLATIYOR

        Türkiye'nin Irak'tan o zamanki para ile 100 milyon liralık bir alacağının bulunduğu, 1952'de bütçe öncesi gelir tahminleri yapıldığı sırada o senelerin genç bir maliyecisi olan Cahit Kayra tarafından farkedildi.

        Musul petrol gelirleri konusunda Türkiye'nin son görüşmecisi olan, ilerki senelerin siyasetçisi, bakanı ve edebiyatçısı Cahit Kayra, 1995'in sonunda yayınladığı "1938 Kuşağı" isimli anılarında, Bağdat'taki temaslarını ve yaşanan tuhaflıkları şöyle anlatır:

        "Gelir tahminlerini hazırlarken birşey keşfettim. Bizim Irak petrollerinden aldığımız pay birden iki katına çıkmıştı. İnceledik ve böylece ilk kez Irak petrollerinden aldığımız payı öğrendik.

        ...Irak petrolleriyle ilgili dosyayı incelemek istedim. O zamanki genel müdür Namık Yolga, öyle bir dosya olmadığını söyledi. ...Elimizde sadece Resmi Gaze-te'de yayınlanmış bir protokol metni vardı. Resmi Gazete'nin o nüshasını çantama koyup Bağdat'a gittim.

        O zamanki Bağdat Büyükelçimiz İsmet İnönü'nün sınıf arkadaşı, Kurtuluş Savaşı'nın kahramanlarından ve daha sonra MAH örgütünü kuran Rahmi Apak'tı. Bağdat'a vardığımızın haftasında Apak'la o zamanın kudretli başbakanı Nuri Said Paşa'yı ziyarete gittik. Rahmi Apak, Paşa'yla Harbiye'den arkadaştı. Senli benli konuşuyorlardı.

        PROTOKOL KAYBOLMUŞ

        Iraklılar'ın bizden hem protokolü göstermelerini isteyeceklerini bekliyor, hem korkuyordum. Sonradan anlaşıldı ki, bizde Resmi Gazete'de yayınlanmış bir metin vardı ama onlarda o da yoktu.

        Biz 100 milyon lira istiyorduk. Nuri Said Paşa '50 milyon ödeyelim. Sanayi Bakanı Nedim Paçacı'ya bu kadarını zorla kabul ettirebildim. Başbakan olmama rağmen daha fazlasına gücüm yetmez' dedi.

        Sonuçta 50 milyonu alıp dosyayı kapatmayı hükümetimize önerme kararı aldık. Ama Ankara 100 milyonu almakta kararlıydı. ...1958'de Irak'ta kanlı bir devrim patladı, biz de alacağımızdan tümüyle vazgeçtik, herkes rahat etti. İş böylece kapandıktan sonra Dışişleri'nde 1932 protokolünün dosyaları bulundu ve arşive kaldırıldı..."

        "Musul petrollerindeki Türk hissesi" efsanesinin aslı işte budur!

        Diğer Yazılar